19 Ağustos 2021 Perşembe

30'a Veda ✨✌

Merhaba geçmişte bıraktığım 30 yılım. 
Hoş geldin 31 yaşım.
Yaklaşık 30 yıl önce bir yaz sabahı dünyaya açtığım bu gözlerimle binlerce güzel manzaraya baktım. Yüzlerce satır kitap okudum, yüzlerce kez gözlerimi kapatıp karanlıklarla konuştum. 

Yaklaşık 30 yıl öncesinde yazın sıcağında ağlaya zırlaya geldiğim bu dünyada hala daha en çok yaz aylarını seviyorum.
Bugün benim doğum günüm ve bir tören misali geride kalan günlerime, aylarıma, yıllarıma veda ediyorum. Bir önceki yıl olduğumdan daha farklı bir insan haline dönüşmemi izliyorum... Başka bir pencereden sürekli kendimi izleyip; "Ulan Kübra Ulannn..." diyerek bazen azarlıyor, bazen teşekkür ediyorum kendime.
Ömrümün ilk çeyreğinde neler yaptığıma, neler yaşadığıma bakınca gülümsüyorum. Şöyle bir bakınca harbiden arızanın önde gidenisin be yavrum, kusura bakma ya. :) 
Uzaktan bir bakıyorum da sana, bir insan o kadar sinirle nasıl yaşar? Bunu hiç oturup düşünüyor musun arada? Çocuk gibisin be kızım. 60 yaşına da gelsen değişmezsin; zorlama. Boşuna yıpratma annem kendini; sen çıtıpıtı bir ponçik olamazsın asla! 
İnsanların eleştirilerini dinleyebilmeni seviyorum ama. Her insanı bir kitap gibi görmeni ve onları dinleyebilmeni ve mantığına oturduğu müddetçe uygulamalarını seviyorum. Genç kızlığını ayrı, kadınlığını ayrı seviyorum ama en çok insan olma çabanı... Bambaşka seviyorum. 
Farkındasın sen. Hala birilerinin evladısın, hala kız kardeşsin. Hala kuzensin. Ömrünün sonuna kadar annesin. Zaten iyi ki annesin. 
Battığın zamanların oldu biliyorum. Ancak bata çıka öğrendiğin o yolları defalarca da yürüsen vazgeçmeyeceğini de biliyorum. Derler ki: "Manzaraya talipsen, yokuşunda yorulmayı göze alacaksın!" Bu yüzden tüm yorgunluklarına rağmen hiç bıkmadan devam edebiliyorsun.
Afferin kız sana. Hep de böyle olsun.
Yıllar geçti; geçecek. Gün gelecek kendine, dünyaya, içinde bulunduğun hayata bakıp derin bir "Oh" çekeceksin. Sabret, şükret, kendine güvenmekten asla vazgeçme! Asla solmasın o gülen yüzün.
Sana çok güveniyorum kübocum. İnan bana. Yapabileceğini biliyorum. Asla vazgeçme. Yürüdüğün yollarda ne çıkarsa çıksın karşına; korkma! Sen bu evrene "Ben niyetimi bozmayacağım" diye  diye ne mesajları yollayıp da sabırla beklemişsin... Bir gün elbet en güzel şekilde karşılığını bulacaksın tüm bunların emin ol!

Asla Korkma!
30+ yaşlarına geldiğine göre artık daha iyi anlamışsındır ki kızım sen yüreğinde kocaman bir sevgiye ve merhamete sahipsin. Ancak senin için çok değerli bu iki şeyi herkese vermemelisin. Aşık oldun değil mi? Mutlu olmalısın. Şu zamanda, şu koşullarda, aile fertlerin dışında herhangi birine kalbini verebiliyor olman, hala yaşadığının bir göstergesi. Asla unutma bunu güzelim. Sen sevdiğin müddetçe güzelsin. İnandığın müddetçe tamamsın. Sustuğun kadarsın ve elbette konuştuğun kadar yorarsın. 

İnsanları kırmaktan çekinen o hallerini asla kaybetme Kübram.
İyi niyetini bozmalarına izin verme.
Çıkışlarını hafiflet biraz. Sonrasında yaşadığın pişmanlıklarınla ağlamayacaksın.
Ağlamaktan da korkma elbet. Bu kalbinin sadece kan pompalayan bir organ olmadığının en net göstergesi.
O güzel gülüşlerini de soldurmalarına izin verme!
Sen bu dünyadaki en güzel şeye; kendine sahipsin!

Bu bedenle bu ruhu birleştiren; onu anne yapan, kız kardeş yapan, sevgili yapan, kadın olan, erkek olan, İNSAN yapan senin kalbindir güzelim.

Kalbine iyi bak. 
Hoyratça kullanmak isteyecekler. İdmanlısın. 
İzin vermezsin.

Ah ben Kübram.
Sen her koşulda ne yapacağını bilirsin.
Bu sebeple akıp giden zaman içerisinde, iyiki varsın!

Ve....💗
Hoş geldin 31 yaş! 💜🙏
Dilerim bundan sonra bir başka baharı yaşarsın! 🙏💋💙







15 Mayıs 2021 Cumartesi

Kayra'm❤✨🎂

Hoş geldin Kalbimin Baharı... 

    Benim için beraber olduğumuz her anın ayrı bir anlamı var ancak bugün bir başka aşkım... Bugün bambaşka meleğim...

    7 yıl önce bugün bir hastanenin koridorlarında yanımda duran teyzene sarılmış ağlıyordum. 7 yıl önce bugün karnımda hissettiğim sancılarla kıvranıyor, ağlıyor, gülüyor, acı çekiyordum... Buna rağmen hastaneye girişim ile seninle buluşmam arasında yalnızca 15 dakika vardı. Yıllar sonra fark ettim ki... Bedenimin içinde var olup, geliştiğin, beni tekmelediğin o günleri de bir ayrı özlüyordum...

    15 Mayıs 2014. Saatler 11:00'ı gösterdiğinde buluştuk seninle. Hala gözlerimin önünde capcanlı duruyor senin o halin. Açılmayan gözlerin, cılız sesin ve avuç içlerimde hissettiğim o minicik bedenin...

Doğumundan yaklaşık 7 ay sonra emeklemeye başladın. Ortalama 1 yaşına geldiğinde yürüyordun ve 4 adet dişin çıkmıştı. İlk dişlerinin çıktığı sıralar ben hala üniversite yollarını arşınlıyordum. Bir sabah sınavlar sırasında ateşlenmiştin ve ben öğleden sonraki sınavlarıma gidememiştim. Telaşla eve dönüp hastane yollarını tutmuştuk...  Doğduğun günden beri güleç bir çocuktun ancak bir miktar asabiyetinde vardı... Yaklaşık 3 aylıkken ilk defa denize gitmiştin ve sanırım orada asabın bir miktar bozulduğu için hala daha denize tamamen giremiyorsun ve yüzmeyi öğrenemedin... Sen 5 aylıkken ben çalışmaya başladım ve gecelerimiz hep ayrı geçti. Her gece saat 3 civarı eve gelirdim, kapının sesine uyanır seni kucağıma almamı isterdin. Şuan 7 yaşındasın ve çoğu zaman yine de seni kucağıma alıp sana sıkı sıkı sarılmamı istiyorsun. Annen gibisin. Dokunmadan sevildiğini hissedemiyorsun tam olarak. Bu sebeple şuna adım kadar eminim ki ömrümüzün sonuna kadar aramızdaki en güzel şey olarak kalacak; birbirimize sarıldığımız anlar... 

Yaklaşık 1.5 yaşında olduğunda seninle ilk kez tatile çıktık. Bolu'da ufak bir kış tatili yaptık teyzenle beraber. Orada ilk arkadaşını edindin. Sevde. Birbirinizi o kadar sevdiniz ki, el ele dolaştınız devamlı... Ortalama 2 yaşına geldiğinde artık kendi ellerini yıkayabiliyor, dişlerini fırçalayabiliyor, hemen hemen öz bakımını yapabiliyordun. Yemek yiyor, koşuyor, düşüyor ve sızlanmadan kalkabiliyordun. 4 yaşına kadar bir çok şehri gezip, bir çok oyun oynadık seninle. 4 yaşına kadar polislere aşıktın mesela... İğneden ya da doktordan korkmazdın ama şuan bir miktar çekiniyorsun. Hep obur bir çocuktun hala daha obursun. Sürekli elinde bir şeyler kemirir durursun. Annen gibi tabak tabak yoğurt yiyor ve rokaya olan hayranlığına bir anlam veremiyorsun.

2 buçuk yaşında bademcik ameliyatı olduğunda ilk defa hüngür hüngür ağladım ben. Oysa sen şaşırtıcı bir şekilde sakindin. Ameliyattan önce de, sonra da... Yaklaşık 1 yıl sonra sünnet olurken de aynı tavrı sergilemiştin. Sen benim sakinliğine her daim hayran kaldığım minik bir adamdın. Hala aynısın... 

Tüm bu süreçleri seninle el ele karşıladık. El ele atlattık. Gün sonunda hep birbirimize sarıldık. Ya da daha çok sen coşup bana boğarcasına sarılırken buldun kendini. Ben ne seni öpmeye doyabildim, ne seni sevmeye. Ne sana sarılmaya doyabilirdim, ne de tombul bacaklarını ısırmaya... Çoğu zaman dişlerimi bedeninde hissedip anne diye çemkirişlerin olmuştur. Hepsinde sana aynı şeyi söylemişimdir. "Ben doğurdum ulan seni. Ben sevmeyeyim de kimler sevsin seni."  Biliyorsun annen birazcık deli. :)

Anaokuluna başladıktan sonra daha da şenlenen hayatında bir sürü arkadaşın oldu. Öğretmeninin peşinde kuyruk gibi dolaşır "Tuçe Örtmenim" diye sayıklardın. Hayatında ilk defa 23 Nisan'da bir topluluk önünde dans ettin arkadaşlarınla ve gariptir ki o günün sonunda önce bana sonra öğretmenine sarıldın sıkı sıkı. Aynı kadını hiç unutmadın da. Bugün hala "Tuuçeee Örtmenim" diye sayıklıyor ve soruyorsun bana: "Anne örtmenimin karnındaki bebek ne oldu acaba?" :))))

En sevdiğin arkadaşının adı Kerem. En sevdiğin şey teyzenin kırmızı arabası. İzlemekten en fazla zevk aldığın şey; videolarımız ve dinlemeyi sevdiğin şarkı; gezegenler şarkısı, en sevdiğin yemek hala çorba ve pilav. En sevdiğin renkler kırmızı ve mavi. Hala zıplamayı çok seviyorsun. İnsanların seni gerçekten sevdiklerini hissettiğin yerde olabildiğince şımarıyor ama ısınamadığın yerde buz gibi soğuk bir insan haline dönüşüyorsun. Asla saldırgan olmadın ancak eşyalarını başkalarıyla paylaşmaktan çok da hoşlandığın söylenemez. Kıyafetlerini kendin seçiyorsun ve üstüne üstük artık bana da ne giymem gerektiğini söylüyorsun.

Annenle deli gibi dans ediyor, yemek yapıyor, şarkı söylüyor, bisiklete biniyorsun. Bazen anlamsız bir şekilde küsüyor inadından çatlasan da vazgeçmiyorsun. Dediğim dedik değilsin ancak inadım inat olduğun da bir gerçek. 

Anlatayım mı daha? Belki oradan bakınca "Anlatacağın ne kaldı ki daha?" diye düşünebilirsin. Ama yazacağım inan bana çok fazla ayrıntı var. Hepsi hafızamın en güzel yerinde saklı. Seninle ilgili her bir ayrıntı bugün gibi gözlerimin önünde. 

Büyüyorsun oğlum. Büyüyorsun işte. Bazen düşerek, bazen kalkarak. Bazen gülerek, bazen ağlayarak. Büyüyorsun. Ne mutlu bana ki, ellerimde şekilleniyorsun. Ne mutlu bana ki o güzel gözlerinden bakıyorum bu hayata. Ne mutlu bana ki sen kadar komik bir şapşolozun varlığı daima yanımda. 

Varlığına bin şükür evlat.
Bir gün hissettiğim tüm bu şeyleri hissedebilirsen annecim. Oturup bir düşünmeni isterim. Annenin önceliği neydi? Hayat sana çeşitli yollar sunacak... Kimisi doğru, kimisi yanlış. Kimi iyi, kimi kötü. İçinde bir yerde öyle olmaması gerektiğine dair bir his oluşursa elini kalbine koy beni hatırla. Annen sana ne öğretti asla unutma. "Hayat niyetten ibarettir. Samimi niyet." Yazdığın, okuduğun her şeyde bunu hatırla. Yaptığın, yapmadığın, olduğun, olmadığın. Her durumda bunu mutlaka hatırla.
Yıllar sonra her nerede olursan ol. 
Kalbine elini koy ve beni mutlaka hatırla.
O kalp benim tek servetimdir. Ve benim kalbim tümüyle sana aittir. 
Sen meleğim. İyi ki varsın. İyi ki beni tercih ettin ve bu dünyaya geldin. 
Var olduğun için binlerce kez teşekkür ederim.

İyiki doğdun canımın en içi. İyiki doğdun canımın parçası, gönlümün yoncası. İyikiiii, iyiiiiikiiiiii, iyiiikiiiii doğdun. 

Seni çok Seviyorum Kalbim.

#yazmazsamolmaz 🌾🐧

#kubraslisen ❣

24 Nisan 2021 Cumartesi

Gelecekteki Sevgiliye Mektuplar

 Merhaba gelecekteki kalp çarpıntım..

Olur da bir gün buluşursa gözlerimiz ve tutuşursa ellerimiz... Onlara iyi bak. Bu yaşıma kadar beklediğim o yüce aşka kadar ne yollardan geçtim; bir düşün isterim.

Seni de yıprattılar oysa değil mi?

Biliyorum.

Yıprandık sevgilim. Yıpratıldık.

Hayat tarafından, insanlar tarafından; büsbütün bu dünya tarafından.

Bu yüzden birbirimize iyi bakmalıyız işte.

Bu yüzden daha çok sevmeli, daha çok sarılmalıyız..

Olabildiğince, elbette...

Fakat şu sıralar pek de iyi değilim ben... Uzun zamandır kalbimden dolup taşan bir sevgi var. Çoğu geceler hızlı hızlı atan kalbimin ağrısı ile uyanıp, ağlıyorum. Tüm kötü kabuslarımın sonunda, aynı noktaya varıyorum;  yalnızlığıma. Her gün bir önceki günden daha inançlı bakıyorum aslında dünyaya.. Bugün diyorum. İşte o gün. En sonunda kavuşacağım sana.

Hiçbir eksiğim yok aşkım; senden başka. Bilirsin. İnsanoğlu doyumsuz ya. Belki ben de şımarıklık yapıyorumdur. Sen konusunda. Zarar veriyor mu bu sana? Ama zaten yaşıyorsun orada bir yerde, benden bağımsızca. Sesim yok. Sözüm yok. Bir suretim yok. Ne hissediyorsun acaba şuanda? Ne üzüyor seni? Ne kırıyor? Ne için mutlu oluyorsun ya da ne seni güldürüyor? Bilmiyorum. 

Hiç gelmeyecek birini beklemek de aptallık diyorlar. Doğrudur. Ama bi'ihtimal. Kirletmek istemiyorum sevgimi yalan dolanlarla. Elbet birileri geliyor: sorguluyorum. Fütursuzca. Çünkü biliyorum gerçekten sen gelsen, hiçbir şüphe duymayacağım. Sorgulamaya gerek dahi duymayacağımı biliyorum. 

Biliyorum. Gerçek sevgi şüpheye yer bırakmaz. 

Biliyorum aşkım. Kusursuz sevgi bir insanı kusurlarıyla sevmektir oysa...

Yeterince sevebilir miyim seni?

Özleyebilir miyim?

Anlar mıyım?

İyi-kötü yine de en sonunda dönüp sarılır mıyız birbirimize?

İlk fırsatta aradığın ve yanına koştuğun olur muyum sahiden?

Beraber bir akşam yemeği yiyip, miskinlik yapabilir miyiz?

Kitap okuyabilir miyiz saatlerce?

Tartışabilir miyiz seninle?

Kavga edip, küsebilir miyiz?

Sonra ağır basan özlemimizle dönüp yine de sımsıkı sarılabilir miyiz?


Senin için tertemiz kalsın istedim yollarım. Biliyorsun sen gelene kadar elbette başkalarının selamını aldım ve fakat asla izin vermedim inancını kaybetmemi sağlamalarına.. İnanmadım onlara... Azıcık aklım başımdan gidecek gibi olsa 'Kendine gel' deyip durdurdum her şeyi...

Çünkü çok yoruldum; en az senin kadar yorgundum.. En az senin kadar kırgınım bu dünyaya. Aslında çok kızgınım insanlara. Ve aslında geçmeyen bir küskünlüğüm var bu hayata... Daima gülen bu yüzüme inat; kan damlıyor gözlerimden.

Gel istiyorum artık; bencilliktendir belki...

Ama tek başıma taşıyamıyorum bunca şeyi...

Ağır geliyor hepsi.

Belki beraber hafifletirdik onca şeyi.

Varlığın yeterdi.

Yokluğun zaten cehennemin dibi..

Şu sıralar biraz mutsuzum, sen bana bakma. Yine de bu halde karşılamak da istemem seni. Beni ağlarken görmeni istemem sevgilim. Beraber gülmeliyiz. 

Bir anlamı olmalı. 

Bunca zamanın bir anlamı olmalı...

İnan bana.

Şuan her neredeysen; sana ihtiyacım var

Beraber mutlu olmalıyız, biliyorum. Oluruz da. 

Bize inanıyorum ve biliyorum ki sen de bir gün gerçekten inandığında elbet bulur o kalbin beni.

Sadece biraz daha çaba... 

Buna ihtiyacım var.

Sana ihtiyacım var sevgili.. 

Şimdilik...

Her nerede isen iyi kal, iyi ol, iyi yaşa.

Hoş kalırsın. Güveniyorum aşkım sana.




5 Nisan 2021 Pazartesi

Gelecek Güzel Günlerimize..

 Merhabalar Sevgili Okuyucum. 💖

    Ne çok yazmışım, ne çok konuşmuşum buralarda... Sonra ne çok susmuş, ne çok susmalarımın acısını çıkarır gibi kusmuşum değil mi? 

    Bu blog benim için değerli. Ara ara dönüp yazdıklarımı okuyor ve düşünüyorum: "O zaman hangi hislerle kelimelerimi bütünleştirdim de o cümleleri kurdum? Mutlu muydum? Şimdi de aynı mı düşünüyorum."

    Bugün de yaptım bunu. Döndüm geçmişe baktım. En sevdiğim yazımı "Aşktır Bencil Olan!" ı okudum tekrar ve tekrar. "Ah be kızım!" diyorum kendime; "Hiç mi büyümezsin sen!" Büyümemişim. :)   

Hep sevgiye inanmak gerektiğinden bahsetmişim. Dileğim sadece saf sevgiymiş. Bugün dönüp bakıyorum da kendime; dileğim hala bu olmasına rağmen o eski inancım da kalmamış. 

    Hala olabildiği kadar mutluyum. Hala iyi olandan yana dönüyor yüzüm. Halan aynı duaları ediyorum "Kalbimi bozma." diyorum. Hala daha bu dünyayı iyiliğin kurtaracağına inanıyorum. Hala daha ufacık şeylerle mutlu olabiliyor; dans ediyor, okuyor, yazıyor, dinliyor, dinletiyorum. Ancak bir şeyler eksik gibi. Eskisi gibi olmayan bir şeyler var. Düşününce anlıyorum. Eskisi kadar güvenim kalmamış. 

    Elbette insanlar değişir zamanla. Boşuna dememişler: "Değişmeyen tek şey değişimdir." diye. Ama ne bileyim. Bu kadar olsun istemezdim. Ya da o kadarına bu şekilde ulaşmak istemezdim. Geriye dönüp baktığımda "Ne aptalmışım" demek istemezdim. Ben hayatın acımasız yanlarını bu şekilde öğrenmek istemezdim. Ama en sonunda vardığım nokta şu oldu: "Asla istediğin gibi olmayacak." bunu gerçekten çok iyi anladım. 

    İnsanların yüklemelerine, eleştirilerine, görmek istediklerini sana empoze etmeye çalışmalarına karşı fazlaca idmanlıyım. İnsanların sevgisizliklerine mi? İstemediğim kadar çok alışkınım. Beklentilerimin asla karşılanmadığı bu kahrolasıca hayatta beklentisiz yaşamanın hayatta kalabilmenin ilk kuralı olduğunu öğrendim mesela. Kendini anlatmaya çalışmanın bir aptallıktan öteye geçmediğini ve aslında seni anlamak isteyenlerin elinde sonunda anlayacağını... 

    Kusursuz sevgi bir insanı kusurları ile sevmekmiş. İnsanlara katlanabilme dereceniz, onlara verdiğiniz değerin fazlalığı ile ilgiliymiş. Ve her yalan kendini imha etmek gibi bir döngüye sahipmiş. 

    Konuşursam olmuyor okuyucu. Eskiden yazdığımda olurdu en azından. Artık yazınca da olmuyor. Hem içeriden hem de dışarıdan lal kesilsin istiyorum... Kafamın içindeki sesleri susturmak istiyorum. Beraberinde insanları, yargılarını, beni değersizleştiren her bir kelamlarını. Bir toz tanesi kadar bile yerim olmayan hayatlarında çok önemliymiş gibi bana akıl vermeye çalışan hallerinden midem bulanıyor. Sonra dönüp arkamı gidiyorum. Giden taraf olduğum için de suçlanıyorum. 

    Niye bunları yazıyorum. Çünkü kendime olan inancımı kaybetmek istemiyorum. Bu dünyada yüzlerce kötü insan var. Hepsi bir tek benim mi karşıma çıkıyor. Hayır. Bir şeyler yaşadım. Ağladım. Üzüldüm. Kapadım. Kapandım. Tekrar tekrar aynı sahneyi izleyip, ezberledim. Yine de her durumda kendime inandığımdan bir yolunu buldum. Nefes almaya devam etmek için her zaman bir neden yarattım kendime. Yine yaparım. 

    Etrafım zifiri karanlık olsun. Ben kendi ışığımı kendim yaratırım.

    Daha fazla gelsinler üzerime, biraz siner sonra aslanlar gibi koşarım.

    Çünkü kimseye değil sadece kendimedir bu yazdıklarım.

- O zaman bu biraz kendime gelişim olsun. Umutsuz vaka gibi mi duruyorum oradan bakınca? Doğru yerden bakmıyorsundur bakış açını değiştir güzelim... -

Üzdüler seni kızım. Sen izin verdin buna. Ağlaman gerekiyorsa ağla. Ayıp mı? İnsansın da ağlayabiliyorsun işte. Ne mutlu sana! Kırdılar seni yavrum. Ama kabul et; sen izin verdin seni kırmalarına. Olsun kırıldığın noktadan yeniden başla. Ne kaybedersin en fazla. Saçmaladın mı? Biraz daha saçmala. Hayatın kendisi ne kadar doğru da sen eğrisin ki? Herkes pür pak da bir sen mi kötüsün. Yapma ya! Bırak konuşsunlar. Kulaklarını tıka. Bırak yargılasınlar. Seni gerçekten tanımamışlar onlar. Kendilerini imha edecekler elinde sonunda.

Her şeyi bir kenara bırak güzelim. Gün sonunda kime sarılıp uyuyorsun? Gün sonunda kim avutuyor seni? Annen, baban, ablan? Sevgilin, arkadaşın, eşin, kim? Sadece kendinsin. 

Bu yüzden son kez yazıyorum sana bebeğim. Kendinden başka kimseye güvenme meleğim. 

Kendinden başka kimsenin hakkında ne düşündüğü, ne söylediği önemli değil.

Seni bir sen bilirsin. Bir de kalbindeki.

Gerisi tırıvırı. Geçelim o işleri!

Çiçek gibisin diyorum sana. İnan bana. Soldurmasınlar o yüzünü. 

Biraz gül: çünkü sen en çok gülünce güzelsin. 

Kaybettiğini hissettirenler ile şimdi vedalaş.

Bak yarın ne kadar iyi hissedeceksin.

Sana güveniyorum.. Bunu yapabilirsin. Neden?

Çünkü aslansın kızım sen. 

Bunu yine en iyi sen bilirsin.

Asla küçümseme kendini; sakın inanma onlara.

Sen o anlattıkları değilsin.

Arada sırada yolunu kaybetsen de biliyorsun elinde sonunda papatyalarını toplar yine yuvanı şenlendirirsin. 

Şimdi çok iyisin. 

Biraz sabret. 

Her şey çok daha güzel olacak.

Bana güvenebilirsin.

- yazmazsamolmaz

- kubraslisen"



22 Ocak 2021 Cuma

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Şah Mat - Mario Mazzanti 🌎⭐

 Merhabalar Sevgili Okuyucu.❤😊

    Üniversite yıllarında okuduğum ve aklımda kalan bir kitap ile yine ve yine karşınızdayım. Şah MatMario Mazzanti'nin ilk romanı; ekşi sözlük benzeri platformlarda üzerine oldukça yorum ve beğeni yapılan yazarımız aslında Tıp Fakültesi mezunu... Yıllar sonra bu romanı yeniden okumama sebep olan şey; üniversite zamanlarında okuyup çok beğenmiş olmama rağmen hikayeyi unutmuş olmamdır. İnsan bu kadar beğendiği bir kitabın hikayesini nasıl unutabilir?   

Nitekim tekrardan bir solukta okudum. 👌

Kitap suçluların davranışlarıyla ilgilenen bir tür suç psikiyatristi Dr. Claps ve Komiser Sensi'nin araştırmaları ile bir tv kanalının efsane sunucusu Greta üzerinden ilerliyor. Şehirde yaşanan bir kadın cinayeti sonrasında suçluyu aramak üzere , Komiser Sensi ile birlikte çalışmaya başlayan Dr. Claps'ın psikolojik anlamda yaptığı incelemeleri okurken farkında olmadan ufkunuzu açıyorsunuz. Etrafınıza daha dikkatli bakmanın, daha doğrusu bakmak ile görmenin farklı şeyler olduğunun bilincine varıyorsunuz. Televizyon kanallarının ve dolayısıyla onlar içerisinde yer alan haber programlarının aslında ne kadar da acımasız olabildiğini okuyorsunuz. Ne yazık ki kitapta da söylendiği gibi: "Televizyon halkın afyonudur." 

     Kitabı okurken gerçekten kendinizi soruşturmanın içerisinde gibi hissediyorsunuz. Nedenini anlayamadığım bir şekilde Sensi'nin Greta'ya duyduğu nefreti algılıyor ve Greta'nın onu kraliçe yapan hallerini şaşkınlıkla okuyorsunuz. Katilin bir satranç maçı üzerine kurguladığını düşündüğünüz seri cinayetlerin aslında o kadar da basit olmadığını öğrendiğinizde ise belki bir miktar üzülebilirsiniz. Çünkü bu kitapla anlıyorsunuz ki aslında katil her zaman bir kişi olmayabilir ve aynı satranç oynar gibi insanlarla oynayan bir adam, her şeyinizi elinizden alabilir. Olay tahmin edebileceğinizden çok daha başka bir sonla bitiyor. Ancak ben, kitabın sonunda da başında da aynı sonuçları okumaktan pek hoşlanmıyorum.


Suçlular her zaman ilgimi çekmiştir. Özellikle insan öldürebilenler. Çünkü bana göre kendi canının kıymetini bilen bir insanın, bir başka canlının hayatını sonlandırması hele ki bunu bir plan dahilinde yapabilmesi ancak ve ancak bozuk bir psikoloji ile olabilir. Dolayısıyla o insanların geçmişleri, şimdileri ya da kafalarının içerisinde dönüp duran sahneleri büyük bir merakla okuyorum. Kimilerine göre saçma gelebilir elbet ancak ben, kurbandan çok katilin hikayesini okumayı seviyorum. Çünkü özünde yapmaya çalıştığım şey; katili anlamaya çalışmak. Her anlamda. 

    İnsanların, başka bir insanı katil olmaya sürükleyebilecek kadar hayatını nasıl alt üst edebileceğini merak ediyorum. Özünde yatan amaç şu; bir kadın olarak. Bu dünyaya elleri kanlı bir katil yetiştirmek istemiyorum ve şunu çok iyi biliyorum ki; hiçbir insan durduk yere bir başkasının canına kıyamaz; hele ki bu şekilde zevk alarak... Bu sebeple en sonunda katilin ölüyor olmasından hoşlanmıyorum. Şayet imkanım olsa idi yani bir doktor olsaydım kesinlikle psikoloji alanına yönelir ve bu insanları katil statüsüne getiren nedenleri ortadan kaldırabilecek bir yol bulmak isterdim. Bu insanları katil yapan nedenleri yok edip, o insanların kalplerini iyileştirebilmeyi isterdim. Çalışmalarım muhtemelen o yönde olurdu. Elbette günümüzde bu ve buna benzer çalışmalar yapan çok değerli hekimlerimiz vardır. Sadece ben. Bunu yapabiliyor olmayı, isterdim. 

    Bu ve buna benzer bir çalışma yapabilecek yetkinliğe sahip olmayabilirim ama en azından elimde başka bir seçenek var. Var olanları koruyabilirim. Kendimce. Mümkün ise. Tam da bu sebepten bana "Psikopat mısın kızım?" diyenlere inat ille de polisiye ille de polisiye diyorum. Sizin bu kitaplara bakış açınızı da merak etmiyor değilim... O zaman sevgili okuyucum. Beraberce üzerinden geçip bir düşünelim. Ne dersin? Sence sadece psikopat mıyız? Yoksa başka geçerli nedenlerimiz mi var? Neden seviyoruz? Bir düşünüp, tartışalım istersen...

Şimdilik sevgiyle kal, mutlu kal okuyucum.

Hoş kal.

Hoşça kal. 

15 Ocak 2021 Cuma

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Kayıp Kızlar - Tess Gerritsen 🌎⭐

 Merhabalar Sevgili Okuyucu.❤😊

   Tess Gerritsen'in 2012 yılında  "Ruhundaki Zehirle Yüzleş" adıyla yayınlamış olduğu bugün ise "Kayıp Kızlar" adıyla okuduğum romanı ile yine buralarda bir yerlerdeyim.
    Adli Tıp Uzmanı olarak çalışan Kat Novak isimsiz bir kadının ölüm sebebini araştırırken, türüne daha önce rastlanmamış bir uyuşturucunun buna neden olduğunu fark eder. İlk vakadan sonra devamı gelen diğer vakalarda aynı sebeplerden ölmüştür ve bu insanlar şehrin arka sokaklarında yaşayan insanlardır. Devlet büyüklerinin konuyu araştırmak ile ilgili gönülsüz tutumu, Kat Novak'ın kendi çabalarıyla olayı çözümlemeye çalışmasını işliyor. Tabi bütün bu ölümlerin arasında bir de İlaç Firması sahibi bir yakışıklımız yer alıyor. Beyefendi de kayıp üvey kızını arıyor. Novak'ın önüne gelen ilk vakada, cesetin elinde bulunan bir kibrit kutusu ve o kibrit kutusunun üzerinde yazan telefon numarası sayesinde yolları kesişiyor. Bir şekilde Novak'ın hem şüphelisi hem de sevdiği olan adam, kitabın sonuna kadar beyefendiliği ve nezaketinden asla ödün vermiyor. 
    Doğrusunu söylemek gerekirse çok da içime sinen bir kitap olmadı. Hayal kırıklığı da diyemiyorum ancak bir şeyler fazla eksikti. Ne tam polisiye ne tam romantikti mesela. Bir kalıba tam anlamıyla koyamıyorsunuz ve bana kalırsa hikayesi çok güçlü değildi. Kitabın başından sonuna kadar bahsi geçen uyuşturucunun muhteşem adamımızın firması vasıtasıyla sokaklara ulaştığını biliyorduk bu sebeple çok da meraklanmadık açıkçası. Adamdan bağımsız birilerinin sokaklara bu uyuşturucuyu çıkarması pek de şaşırtıcı değildi. Ya da başından sonuna kadar adam ile Novak arasında bir şeyler olacağını biliyorduk. Bu sebeple o da pek merak uyandıran ya da heyecanla okunmasına sebep olmuyordu.
Ne tam sevdim, ne tam sevemedim.
Bu kitap ile tamamen arada bir yerde kaldım diyebilirim.
Gerritsen sevdiğim yazarlardan biridir ancak bu kitap için aynı şeyi söyleyemeyeceğim... 



11 Ocak 2021 Pazartesi

✨✨Ufak Tefek İç Çekişler⏳



Önce kalbine sonra mantığına hitap etmeli bazı şeyler...
Önce kalbinde sonra beyninde kıvılcımlar yaratmalı...
Eğer bir gün kalbine dokunamadığını hissedersen o zaman bil ki ya mantıktan ibaretsindir ya da mecburiyet.
Bir düşün; iyi düşün..
Çünkü başka açıklaması yok; yaşadığın karmaşanın...