bunuokumalısın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bunuokumalısın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Eylül 2016 Pazar

Kendime Not!


Bir daha bu yaşıma dönemeyeceğime göre; her zaman hatırlamam gereken birkaç şeyi not alacağım tam da buraya! Sende okursan belki kendinden bir şeyler bulursun ya da bulmazsın; bilemiyorum.

Bir daha dönemeyeceğim 26 yaşım için!

- Eğer bir gün çok bildiğini düşünürsen hemen kurtul bu düşünceden; kaç yaşına gelirsen gel hep az bilmiş olacaksın, hep yaşamadığın şeyler, tatmadığın deneyimler kalacak bir yerde! Unutma hayat başladı dediğin noktada bitirmeyi, bitti dediğin noktada yeni başlangıçları daima sunacaktır sana ve bu dünya düzeni içerisinde her zaman öğrenecek bir şeylerin olacaktır. Bu yüzden çok biliyorum deme, daha öğreneceğim çok şey var de!

- Hiçbir zaman "Daha zamanım var!" deme. Asla yeterince zamanın olup olmadığını bilemezsin, bilemeyeceksin. Bir şeyi yapman gereken zamanda ya da yapmak istediğin anda yap; sonrası için şansın olmayabilir. Erteleme, bekletme...

- Bazen çok sorgulama, olduğu gibi kabullen, kabullenmesini öğren! Bunu öğrendiğinde belki de daha da kolaylaşır her şey! Bazen kabullenmek, isyan etmekten daha mantıklıdır çünkü. İsyan ettiğin şeyleri bile bir gün ararsın! Bu yüzden isyan etme; şükret!

- Ne kadar susarsan o kadar dinlersin kendini bilir misin? Bilir misin insan hayatta önce kendini dinlemelidir ve kendini dinlemeyenler hep mutsuzluğa mahkumdur. Bazen sadece susup kendini dinle, böylesi daha mutlu edecektir seni.

- İnsanların sana garip garip bakmasını asla umursama; gül, eğlen, ağla, sinirlen, sakinleş... O an hangi duyguyu yaşıyorsan bunu insanların görmesini engelleme; insanların sana "Delisin sen!" demesini umursama dahi. Bazen deli olmak robot olmaktan daha iyidir; kasma!

- Bardağın dolu tarafı ya da boş tarafı! İkisini de görmen gereken zamanlar var unutma! Bazen boş tarafından bakmak gerekecek, yıpratma kendini... Bazen dolu tarafından bakıp bardağı olduğu gibi yere bırakıp tuzla buz etmen gerekecek... Cam kırıklarının ayağını kesmesine izin ver bazen... Ve bazen de bırak o bardağın dolu tarafı gülümsesin sana!

- Özgür ol. Her zaman. Daima. Ölene kadar. Kimsenin özgürlüğünü kısıtlamasına izin verme! Sana ters gelen bir şeyi kabullenmek zorunda değilsin unutma! Sen sadece sensin ve nefes alıp verdiğin bu dünya üzerinde önce sen değerlisin! Unutma!

- Sonucu ne olursa olsun hayallerinin peşinden koşmayı unutma! Gerçekleşmese bile en azından çabalamış olursun! Hiç çabalamamış olduğun için üzülmektense "Çok çabaladım ama olmadı." demek daha iyidir.

- Her zaman erken uyan ve güne gülümseyerek başla. Evren sana ne verirse versin sen ona daima gülümse. Bir gün gülümseyen yüzün sonsuz mutlulukların olacak; unutma!

- Anne ol, eş ol, sevgili ol, evlat ol, arkadaş, dost, kardeş, kuzen, hala, teyze ol... Her şey olabilirsin ama önce insan ol! Vicdanlı, merhametli ol...

- Hayata kızmadan önce kendinle yüzleş, hatalarını kabullen. Hatalarını kabullen ki bir daha aynısı olmasın değil mi?

- Yaşa ulan yaşa; bugün ölecekmiş gibi yaşa. Yarın ve dahi sonrasında hiç ölmeyecekmiş gibi düşün... Öyle bir dengede dur ki; ne geleceğinden vazgeçmiş olasın, ne de bugününden...

- Kendine kızmaktan vazgeç, kendini bir şey sanmaktan vazgeçmen gerektiği gibi... Egoların mı var? Hemen yok et onları. Bencilliklerinden vazgeç ve empati kur. Böylesinin daha iyi olduğunu göreceksin...

- Her şey bir yana da asıl şunu bir dinle sen! Her zaman güçlü olmak zorunda değilsin, unuttun mu bunu? Dimdik durmak zorunda değilsin her zaman! Her zaman başarılı olmak zorunda değilsin! En iyisi olmak zorunda değilsin! Sen mükemmel değilsin. Diğer herkes gibi sen de insansın elinde sonunda... Bazen dizlerinin kanadığını diğer insanlarda görebilmeli ki pansuman yapabilmen için sana yardım edebilsinler... Kendine karşı bu kadar acımasız olma.


- Şiddetin sadece bedene uygulanan bir şey olmadığını bil! Bazen bazı insanlar sana psikolojik şiddet uygulamaya çalışırlar; o insanları hayatından hemen çıkar! Onlarsız da mutlu olabilirsin; kimse vazgeçilmez değildir çünkü!


- Son olarak; hayatta her şeyin başı sevgidir. Kalbinden sevgiyi, gönlünden duayı eksik etme. Yaşamak için çok nedenin var ve o nedenleri hissederek yaşamalısın! Bu yüzden canlı ya da cansız her şeyi sev; sevdiğin şeyleri yap, sevdiğin insanlarla ol... Hep mutlu olmak zorunda değilsin belki ama hep sevdiğin şeylere ulaşmak için çabalamak zorundasın. Çünkü hayat ancak içerisinde sevgi varsa yaşanılabilir bir şey oluyor...



-kubraslisen 

19 Ağustos 2016 Cuma

Merhaba 26!


19 Ağustos...

Hayatın başladığı tarih; gözlerimi bu dünyaya açtığım tarih. Bu yüzden her sene bu tarihte beni arayıp en güzel ses tonuyla bana iyi dileklerini sunan insanlar var hayatımda... Bu yüzden her sene bugünü bir bayram gibi yaşarım ben.

Bu sene hariç.

Ben insanların bu dünyaya geldikleri güne yani doğum günlerine çok önem veririm. Bu dünya düzeni içerisinde birbirimizi sevdiğimizi özgürce söyleyebileceğimiz, defalarca tekrarlayabileceğimiz günlerdir bu ve bunun gibi özel günler. Hayat sanki bize "Unutuyorsunuz birbirinizi hatırlayın işte senede bir de olsa!" diyor gibi... İşte bu yüzden özellikle en sevdiğim insanlar tarafından böyle günlerde unutulmak ciddi anlamda beni yaralıyor... Beklediğim hediyeler, abartılı kutlamalar falan da değil aslında! Gülümseyen bir ses tonu, içten bir kutlama yeter aslında! Sene de bir gün dahi olsa mutlu olmak, sevildiğini görmek çok değil bence. Neyse!

Hayatımın en büyük çıkmazında olduğum bir sene 2016. Hayatımın en büyük çıkmazında olduğum bir yaş 26. Yanımda olmasını istediğim bazı insanlar yoklar mesela; kaybettiğim ve bir daha asla kazanamayacağım insanlar... Onlarsız da nefes alabiliyorum ama onlarsız yaşayamıyorum işte. Yaşamak ile nefes almak arasındaki o farkı en ağırından hissediyorum şimdilerde...

Bu sene diğer tüm senelere göre heyecanla beklemedim doğum günümü, bu sene doğum günümde ortalarda değildim. Sessizce bekledim sadece. İki kez pasta kestim ve ikisinde de "Sen kabul et Rabbim!" diyerek dilek diledim. Uzun zamandır dilediğim bir dileği bu sene doğum günümde tekrar ama tekrar diledim...

Geriye dönüp baktığımda 26 yaşımı hatırlamamayı isterdim. Bu senenin hafızamdan uçup gitmesini isterdim... Bu senenin bir an önce bitmesini isterdim. Bunları yaşayacağımı bilseydim 26 yaşını hiç görmemeyi dilerdim... Böyle bir hayatı yaşamak zorunda kalacağımı bilseydim bu günlere gelmeyi hiç istemezdim. Şuan nefes almıyor olmayı dilerdim diğer tüm doğum günlerimde...

Üzgünüm sevgili 26 yaşım; bana uğurlu gelmedin. Üzgünüm 26 senem, bunca yıl içerisinde benden sadece bir şeyler çalan hayata karşı yeterince güçlü olamadım. Ben başaramadım. Evet. Kabul ediyorum, yapamadım. Şimdi ise pes ettim! Hayatın bana sunacaklarını bekliyor ve izliyorum geçip giden zamanı. Kabullenmeyi öğrendim ve yalan mutluluklarla da nefes alınabildiğini gördüm.

Ben çok yıprandım 26 yaş. Sen gene de hoş geldin, sefa geldin. Ancak bilmelisin ki ben artık daha fazlasını görebilmeyi isteyecek kadar hayat dolu değilim. Ben artık pes ettim.

Anlıyor musun?
Duyuyor musun?

Pes ettim.

Bu yüzden hoş geldin 26 yaşım; sen bana en çok "Vazgeçmesini" öğrettin!

- kubraslisen
19 Ağustos 2016

8 Mart 2016 Salı


Karmaşasında kaybolursun hayatın; bir sabah kalkarsın ve umutlarını yeşertirsin içinde. Gün geçer akşam olur ve yastığına başını koyduğunda yine umutsuzluk sarar bedenini; yeşerttiğin umutlara inat!

Hepsini unutursun birden bire… Aynı hızla gelip geçer umutlandığın şeyler. Çünkü hayat unutturur sana aslında olmak istediğin yeri ve zamanı… 
Hep daha önemlidir, önemsiz birçok ayrıntı ve hep daha aza indirgenmek zorundadır hayaller…
Kitap gibidir hayaller ya bir solukta okursun, ya aylarca yıllarca okur okur bitiremezsin ya da kapağını açar şöyle bir bakar ve sadece rafa kaldırırsın..
&
Hayallerde güzel derler! Peki gerçekleşmeyecek olan hayaller? Onlar da güzel mi sahiden?
Şimdi yık bir bir hayallerini, onlar şizofrenik ruhunun kalıtsal bir örneği. Sen gerçekleri düşün; uyut hayallerini… Bilmelisin ki hayallerin uyutuyor seni!
#kubraslisen

25 Ekim 2015 Pazar

Ben Kim Miyim?

1990 Yılının bir pazar sabahı dünyaya gözlerine açmış bir küçük kız çocuğu...

Çocukken oyuncak bebeklerine elbiseler diken ancak bunu pek de düzgün yapamayınca kendini sokaklara atıp kız kıza maç yapan, sokak voleybolu oynayan arada saklambaça da kafayı takan; annesinin dört küçük kızın saçlarıyla ilgilenmekten usandığı için sürekli erkek tıraşlı saçlarıyla ortalarda dolaşan ve hep asi olan bir küçük kız çocuğu...

Ortaokulda "Japon Asker" lakabını almaya hak kazanmış, öğretmenlerinin "Çok konuşuyorsun Kübra! Ama o kadar mantıklı konuşuyorsun ki insan sus da diyemiyor sana!" dediği geveze kız...

Kekeme olan Türkçe öğretmenine olan düşkünlüğü ile kitaplarla tanışması başlayan... 



Ortaokuldayken Türkçe Öğretmenime müthiş derecede bir hayranlığım vardı benim. Sayesinde okul kütüphanesinden çıkamaz bir hale gelmiş ve okulun o küçücük kütüphanesinde Ünver Oral'ın tiyatro içerikli kitaplarıyla tanışmıştım. Bu kitaplar serüvenimin başlangıcıydı; öğretmenimden de cesaret alarak yazarın adres bilgilerine ulaştım ve kendisine bir mektup yazdım. Bir süre mektuplaşarak onun deneyimlerini okudum ve ben de bir yazar olmak istediğime karar verdim. Ancak ilk yazdıklarım hep tiyatro türünde şeylerdi. Bunları öğretmenime okutuyor ve duyduğum güzel yorumlarla daha da hevesleniyordum... Bir süre sonra öğretmenim yazdığım bir tiyatro türünü çok beğendi ve okulda sergilemek istediğini belirtti. Uzun uğraşlar sonucunda yazdığım şeyi okulumuzun tiyatro sahnesine taşıyabilmiştik. Bu benim o zamanlar gerçekleştirdiğim ilk başarımdı... Sonraları edebiyat alanında düzenlenen tüm yarışma ve programlara katılmaya özen gösterdim... Bazılarında başarılı oldum, bazılarında olamadım...


Nitekim ortaokul bitti ve liseye başladım. Liseye başladıktan sonra biraz ara verdim bu alandaki çabalarıma... Ancak yazmayı bırakmadım. Arkadaşlarımın hayatlarını, lise aşklarımızı, zamanı o an içimden geçen her şeyi sürekli yazıyor ve yazarken mutluluk besliyordum... 

Lise bittiğinde telaşemiz üniversite heyecanı oldu. Beklediğim ve hayal ettiğim gibi Edebiyat okuyamadım, ailevi bazı problemlerimizden dolayı adapte olamadığım derslerim ancak Pazarlama okumama yetecek bir puan almamı sağladı ve 2008 yılında Isparta'da buldum kendimi... 

Okul bittiğinde ise kendimi tekrar İstanbul'un karmaşasına atıp iş aramaya koyuldum. Ancak hayat çok da toz pembe değildi. Dolayısıyla umduğumuzu değil bulduğumuzu değerlendirecektik. Bu sebeple ilk iş deneyimim kasiyerlik oldu. Sonrası Tıbbi Sekreterlik, Asistanlık, Temsilcilik ve Acent'lık olarak devam etti..


Ve 2014'ün bir Mayıs sabahında oğlumla buluştum. Canıma; can parçama kavuştum...

Şimdi oğlumla yaşadığım büyük aşkın keyfini sürüyorum... Dolayısıyla çalışmıyorum.
Bir süredir kitap yazma çalışmalarıma ağırlık verdim ve blogla ilgileniyorum... 

Kısacası okuyucu ben bir küçük kalbin hayata hep gülümseyerek bakan haliyim...

Yaşadıklarım kimseden farklı değil ancak onlar benim...

Ve ben, beni ben yapan şeylerden asla vazgeçmeyenlerdenim...

Ben de tanıştığımıza memnun oldum ancak şimdilik hoşça kal;

Sevgiyle kal, mutlu kal okuyucu... 


10 Ağustos 2013 Cumartesi

Bazen..


Bazen bırakıp gitmek istediğin onca şey arasında takılıp kalır ve ne yapacağını bilemezsin. Bir yanda vazgeçemediklerin; bir yanda vazgeçmek istemeyip de vazgeçmek zorunda kaldıkların…
Ne yapacağını bilemezsin!
İnsanlar gelir sonra. Oturup karşına sanki hiçbir şey olmamış gibi; sanki her şeyi çok iyi biliyorlarmış gibi akıl verirler sana. Akıl vermeleri bir şey değil de; yargılarlar ya! En çok o kanatır içini.
Kimse bilmez bir başkasının özünde ne yaşadığını. Başkaları için bir günahtır senin yaptığın; ayıptır, haramdır, yanlıştır! Oysa bilirsin ki; daha iyi bir seçeneğin olsaydı sende tercih etmezdin bu yolun sonunu.
Birileri için hep yanlış olanlar değildi benim doğrularım. Ama benim savunduğum gerçekleri gerçekten benim geçtiğim süreçlerin yarısından bile geçmeyen hiçbir insan da anlayamazdı.
Ben arkamı dönüp gittiğim onca yaşanmışlığın aslında hiç yaşanmamış olduğunu fark ettim. Yaşım kadar değilmiş işte yaşadıklarım. Yani, yaşadığımı sandığım, inandığım her şey koskoca bir yalandan ibaretmiş.
Bu yaşınıza kadar inandığınız ne varsa, yalan olduğunu anladığınız o an var ya! Ah o an… 



Kendimi bu kadar yalnız hissetmemin elbet bir sebebi var. İnsanlar gelip geçiyor hayatımdan; ama bir yanım hep eksik. Sol yanımda bir şeyler eksik. Annesiz bir bebek gibi, babasız bir kız çocuğu gibi.

Öyle bir his işte.
Anlıyor musun?
Hani derler ya: “Dünyam başıma yıkıldı”
Şimdi bu ve buna benzer birçok cümle yetmiyor yaşadığımı anlatmaya.
Ruhum cebelleşiyor mutlu olduğumu sandığım 23 yılla. 
Yalnızlığıma, inançlarıma, beklentilerime…
Ağlamıyorum da…
Ağlayamıyorum da.
Ama çok koyuyor biliyor musun?
Böylesi en beter işkencelere bile bin basıyor.
Acıyan yanlarımın tarifi yok.
Bu yalnızlığın tarifi yok. Bu yolun sonu, bu yolun dönüşü yok!