yazmazsamolmaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yazmazsamolmaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Nisan 2021 Cumartesi

Gelecekteki Sevgiliye Mektuplar

 Merhaba gelecekteki kalp çarpıntım..

Olur da bir gün buluşursa gözlerimiz ve tutuşursa ellerimiz... Onlara iyi bak. Bu yaşıma kadar beklediğim o yüce aşka kadar ne yollardan geçtim; bir düşün isterim.

Seni de yıprattılar oysa değil mi?

Biliyorum.

Yıprandık sevgilim. Yıpratıldık.

Hayat tarafından, insanlar tarafından; büsbütün bu dünya tarafından.

Bu yüzden birbirimize iyi bakmalıyız işte.

Bu yüzden daha çok sevmeli, daha çok sarılmalıyız..

Olabildiğince, elbette...

Fakat şu sıralar pek de iyi değilim ben... Uzun zamandır kalbimden dolup taşan bir sevgi var. Çoğu geceler hızlı hızlı atan kalbimin ağrısı ile uyanıp, ağlıyorum. Tüm kötü kabuslarımın sonunda, aynı noktaya varıyorum;  yalnızlığıma. Her gün bir önceki günden daha inançlı bakıyorum aslında dünyaya.. Bugün diyorum. İşte o gün. En sonunda kavuşacağım sana.

Hiçbir eksiğim yok aşkım; senden başka. Bilirsin. İnsanoğlu doyumsuz ya. Belki ben de şımarıklık yapıyorumdur. Sen konusunda. Zarar veriyor mu bu sana? Ama zaten yaşıyorsun orada bir yerde, benden bağımsızca. Sesim yok. Sözüm yok. Bir suretim yok. Ne hissediyorsun acaba şuanda? Ne üzüyor seni? Ne kırıyor? Ne için mutlu oluyorsun ya da ne seni güldürüyor? Bilmiyorum. 

Hiç gelmeyecek birini beklemek de aptallık diyorlar. Doğrudur. Ama bi'ihtimal. Kirletmek istemiyorum sevgimi yalan dolanlarla. Elbet birileri geliyor: sorguluyorum. Fütursuzca. Çünkü biliyorum gerçekten sen gelsen, hiçbir şüphe duymayacağım. Sorgulamaya gerek dahi duymayacağımı biliyorum. 

Biliyorum. Gerçek sevgi şüpheye yer bırakmaz. 

Biliyorum aşkım. Kusursuz sevgi bir insanı kusurlarıyla sevmektir oysa...

Yeterince sevebilir miyim seni?

Özleyebilir miyim?

Anlar mıyım?

İyi-kötü yine de en sonunda dönüp sarılır mıyız birbirimize?

İlk fırsatta aradığın ve yanına koştuğun olur muyum sahiden?

Beraber bir akşam yemeği yiyip, miskinlik yapabilir miyiz?

Kitap okuyabilir miyiz saatlerce?

Tartışabilir miyiz seninle?

Kavga edip, küsebilir miyiz?

Sonra ağır basan özlemimizle dönüp yine de sımsıkı sarılabilir miyiz?


Senin için tertemiz kalsın istedim yollarım. Biliyorsun sen gelene kadar elbette başkalarının selamını aldım ve fakat asla izin vermedim inancını kaybetmemi sağlamalarına.. İnanmadım onlara... Azıcık aklım başımdan gidecek gibi olsa 'Kendine gel' deyip durdurdum her şeyi...

Çünkü çok yoruldum; en az senin kadar yorgundum.. En az senin kadar kırgınım bu dünyaya. Aslında çok kızgınım insanlara. Ve aslında geçmeyen bir küskünlüğüm var bu hayata... Daima gülen bu yüzüme inat; kan damlıyor gözlerimden.

Gel istiyorum artık; bencilliktendir belki...

Ama tek başıma taşıyamıyorum bunca şeyi...

Ağır geliyor hepsi.

Belki beraber hafifletirdik onca şeyi.

Varlığın yeterdi.

Yokluğun zaten cehennemin dibi..

Şu sıralar biraz mutsuzum, sen bana bakma. Yine de bu halde karşılamak da istemem seni. Beni ağlarken görmeni istemem sevgilim. Beraber gülmeliyiz. 

Bir anlamı olmalı. 

Bunca zamanın bir anlamı olmalı...

İnan bana.

Şuan her neredeysen; sana ihtiyacım var

Beraber mutlu olmalıyız, biliyorum. Oluruz da. 

Bize inanıyorum ve biliyorum ki sen de bir gün gerçekten inandığında elbet bulur o kalbin beni.

Sadece biraz daha çaba... 

Buna ihtiyacım var.

Sana ihtiyacım var sevgili.. 

Şimdilik...

Her nerede isen iyi kal, iyi ol, iyi yaşa.

Hoş kalırsın. Güveniyorum aşkım sana.




5 Nisan 2021 Pazartesi

Gelecek Güzel Günlerimize..

 Merhabalar Sevgili Okuyucum. 💖

    Ne çok yazmışım, ne çok konuşmuşum buralarda... Sonra ne çok susmuş, ne çok susmalarımın acısını çıkarır gibi kusmuşum değil mi? 

    Bu blog benim için değerli. Ara ara dönüp yazdıklarımı okuyor ve düşünüyorum: "O zaman hangi hislerle kelimelerimi bütünleştirdim de o cümleleri kurdum? Mutlu muydum? Şimdi de aynı mı düşünüyorum."

    Bugün de yaptım bunu. Döndüm geçmişe baktım. En sevdiğim yazımı "Aşktır Bencil Olan!" ı okudum tekrar ve tekrar. "Ah be kızım!" diyorum kendime; "Hiç mi büyümezsin sen!" Büyümemişim. :)   

Hep sevgiye inanmak gerektiğinden bahsetmişim. Dileğim sadece saf sevgiymiş. Bugün dönüp bakıyorum da kendime; dileğim hala bu olmasına rağmen o eski inancım da kalmamış. 

    Hala olabildiği kadar mutluyum. Hala iyi olandan yana dönüyor yüzüm. Halan aynı duaları ediyorum "Kalbimi bozma." diyorum. Hala daha bu dünyayı iyiliğin kurtaracağına inanıyorum. Hala daha ufacık şeylerle mutlu olabiliyor; dans ediyor, okuyor, yazıyor, dinliyor, dinletiyorum. Ancak bir şeyler eksik gibi. Eskisi gibi olmayan bir şeyler var. Düşününce anlıyorum. Eskisi kadar güvenim kalmamış. 

    Elbette insanlar değişir zamanla. Boşuna dememişler: "Değişmeyen tek şey değişimdir." diye. Ama ne bileyim. Bu kadar olsun istemezdim. Ya da o kadarına bu şekilde ulaşmak istemezdim. Geriye dönüp baktığımda "Ne aptalmışım" demek istemezdim. Ben hayatın acımasız yanlarını bu şekilde öğrenmek istemezdim. Ama en sonunda vardığım nokta şu oldu: "Asla istediğin gibi olmayacak." bunu gerçekten çok iyi anladım. 

    İnsanların yüklemelerine, eleştirilerine, görmek istediklerini sana empoze etmeye çalışmalarına karşı fazlaca idmanlıyım. İnsanların sevgisizliklerine mi? İstemediğim kadar çok alışkınım. Beklentilerimin asla karşılanmadığı bu kahrolasıca hayatta beklentisiz yaşamanın hayatta kalabilmenin ilk kuralı olduğunu öğrendim mesela. Kendini anlatmaya çalışmanın bir aptallıktan öteye geçmediğini ve aslında seni anlamak isteyenlerin elinde sonunda anlayacağını... 

    Kusursuz sevgi bir insanı kusurları ile sevmekmiş. İnsanlara katlanabilme dereceniz, onlara verdiğiniz değerin fazlalığı ile ilgiliymiş. Ve her yalan kendini imha etmek gibi bir döngüye sahipmiş. 

    Konuşursam olmuyor okuyucu. Eskiden yazdığımda olurdu en azından. Artık yazınca da olmuyor. Hem içeriden hem de dışarıdan lal kesilsin istiyorum... Kafamın içindeki sesleri susturmak istiyorum. Beraberinde insanları, yargılarını, beni değersizleştiren her bir kelamlarını. Bir toz tanesi kadar bile yerim olmayan hayatlarında çok önemliymiş gibi bana akıl vermeye çalışan hallerinden midem bulanıyor. Sonra dönüp arkamı gidiyorum. Giden taraf olduğum için de suçlanıyorum. 

    Niye bunları yazıyorum. Çünkü kendime olan inancımı kaybetmek istemiyorum. Bu dünyada yüzlerce kötü insan var. Hepsi bir tek benim mi karşıma çıkıyor. Hayır. Bir şeyler yaşadım. Ağladım. Üzüldüm. Kapadım. Kapandım. Tekrar tekrar aynı sahneyi izleyip, ezberledim. Yine de her durumda kendime inandığımdan bir yolunu buldum. Nefes almaya devam etmek için her zaman bir neden yarattım kendime. Yine yaparım. 

    Etrafım zifiri karanlık olsun. Ben kendi ışığımı kendim yaratırım.

    Daha fazla gelsinler üzerime, biraz siner sonra aslanlar gibi koşarım.

    Çünkü kimseye değil sadece kendimedir bu yazdıklarım.

- O zaman bu biraz kendime gelişim olsun. Umutsuz vaka gibi mi duruyorum oradan bakınca? Doğru yerden bakmıyorsundur bakış açını değiştir güzelim... -

Üzdüler seni kızım. Sen izin verdin buna. Ağlaman gerekiyorsa ağla. Ayıp mı? İnsansın da ağlayabiliyorsun işte. Ne mutlu sana! Kırdılar seni yavrum. Ama kabul et; sen izin verdin seni kırmalarına. Olsun kırıldığın noktadan yeniden başla. Ne kaybedersin en fazla. Saçmaladın mı? Biraz daha saçmala. Hayatın kendisi ne kadar doğru da sen eğrisin ki? Herkes pür pak da bir sen mi kötüsün. Yapma ya! Bırak konuşsunlar. Kulaklarını tıka. Bırak yargılasınlar. Seni gerçekten tanımamışlar onlar. Kendilerini imha edecekler elinde sonunda.

Her şeyi bir kenara bırak güzelim. Gün sonunda kime sarılıp uyuyorsun? Gün sonunda kim avutuyor seni? Annen, baban, ablan? Sevgilin, arkadaşın, eşin, kim? Sadece kendinsin. 

Bu yüzden son kez yazıyorum sana bebeğim. Kendinden başka kimseye güvenme meleğim. 

Kendinden başka kimsenin hakkında ne düşündüğü, ne söylediği önemli değil.

Seni bir sen bilirsin. Bir de kalbindeki.

Gerisi tırıvırı. Geçelim o işleri!

Çiçek gibisin diyorum sana. İnan bana. Soldurmasınlar o yüzünü. 

Biraz gül: çünkü sen en çok gülünce güzelsin. 

Kaybettiğini hissettirenler ile şimdi vedalaş.

Bak yarın ne kadar iyi hissedeceksin.

Sana güveniyorum.. Bunu yapabilirsin. Neden?

Çünkü aslansın kızım sen. 

Bunu yine en iyi sen bilirsin.

Asla küçümseme kendini; sakın inanma onlara.

Sen o anlattıkları değilsin.

Arada sırada yolunu kaybetsen de biliyorsun elinde sonunda papatyalarını toplar yine yuvanı şenlendirirsin. 

Şimdi çok iyisin. 

Biraz sabret. 

Her şey çok daha güzel olacak.

Bana güvenebilirsin.

- yazmazsamolmaz

- kubraslisen"



22 Ocak 2021 Cuma

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Şah Mat - Mario Mazzanti 🌎⭐

 Merhabalar Sevgili Okuyucu.❤😊

    Üniversite yıllarında okuduğum ve aklımda kalan bir kitap ile yine ve yine karşınızdayım. Şah MatMario Mazzanti'nin ilk romanı; ekşi sözlük benzeri platformlarda üzerine oldukça yorum ve beğeni yapılan yazarımız aslında Tıp Fakültesi mezunu... Yıllar sonra bu romanı yeniden okumama sebep olan şey; üniversite zamanlarında okuyup çok beğenmiş olmama rağmen hikayeyi unutmuş olmamdır. İnsan bu kadar beğendiği bir kitabın hikayesini nasıl unutabilir?   

Nitekim tekrardan bir solukta okudum. 👌

Kitap suçluların davranışlarıyla ilgilenen bir tür suç psikiyatristi Dr. Claps ve Komiser Sensi'nin araştırmaları ile bir tv kanalının efsane sunucusu Greta üzerinden ilerliyor. Şehirde yaşanan bir kadın cinayeti sonrasında suçluyu aramak üzere , Komiser Sensi ile birlikte çalışmaya başlayan Dr. Claps'ın psikolojik anlamda yaptığı incelemeleri okurken farkında olmadan ufkunuzu açıyorsunuz. Etrafınıza daha dikkatli bakmanın, daha doğrusu bakmak ile görmenin farklı şeyler olduğunun bilincine varıyorsunuz. Televizyon kanallarının ve dolayısıyla onlar içerisinde yer alan haber programlarının aslında ne kadar da acımasız olabildiğini okuyorsunuz. Ne yazık ki kitapta da söylendiği gibi: "Televizyon halkın afyonudur." 

     Kitabı okurken gerçekten kendinizi soruşturmanın içerisinde gibi hissediyorsunuz. Nedenini anlayamadığım bir şekilde Sensi'nin Greta'ya duyduğu nefreti algılıyor ve Greta'nın onu kraliçe yapan hallerini şaşkınlıkla okuyorsunuz. Katilin bir satranç maçı üzerine kurguladığını düşündüğünüz seri cinayetlerin aslında o kadar da basit olmadığını öğrendiğinizde ise belki bir miktar üzülebilirsiniz. Çünkü bu kitapla anlıyorsunuz ki aslında katil her zaman bir kişi olmayabilir ve aynı satranç oynar gibi insanlarla oynayan bir adam, her şeyinizi elinizden alabilir. Olay tahmin edebileceğinizden çok daha başka bir sonla bitiyor. Ancak ben, kitabın sonunda da başında da aynı sonuçları okumaktan pek hoşlanmıyorum.


Suçlular her zaman ilgimi çekmiştir. Özellikle insan öldürebilenler. Çünkü bana göre kendi canının kıymetini bilen bir insanın, bir başka canlının hayatını sonlandırması hele ki bunu bir plan dahilinde yapabilmesi ancak ve ancak bozuk bir psikoloji ile olabilir. Dolayısıyla o insanların geçmişleri, şimdileri ya da kafalarının içerisinde dönüp duran sahneleri büyük bir merakla okuyorum. Kimilerine göre saçma gelebilir elbet ancak ben, kurbandan çok katilin hikayesini okumayı seviyorum. Çünkü özünde yapmaya çalıştığım şey; katili anlamaya çalışmak. Her anlamda. 

    İnsanların, başka bir insanı katil olmaya sürükleyebilecek kadar hayatını nasıl alt üst edebileceğini merak ediyorum. Özünde yatan amaç şu; bir kadın olarak. Bu dünyaya elleri kanlı bir katil yetiştirmek istemiyorum ve şunu çok iyi biliyorum ki; hiçbir insan durduk yere bir başkasının canına kıyamaz; hele ki bu şekilde zevk alarak... Bu sebeple en sonunda katilin ölüyor olmasından hoşlanmıyorum. Şayet imkanım olsa idi yani bir doktor olsaydım kesinlikle psikoloji alanına yönelir ve bu insanları katil statüsüne getiren nedenleri ortadan kaldırabilecek bir yol bulmak isterdim. Bu insanları katil yapan nedenleri yok edip, o insanların kalplerini iyileştirebilmeyi isterdim. Çalışmalarım muhtemelen o yönde olurdu. Elbette günümüzde bu ve buna benzer çalışmalar yapan çok değerli hekimlerimiz vardır. Sadece ben. Bunu yapabiliyor olmayı, isterdim. 

    Bu ve buna benzer bir çalışma yapabilecek yetkinliğe sahip olmayabilirim ama en azından elimde başka bir seçenek var. Var olanları koruyabilirim. Kendimce. Mümkün ise. Tam da bu sebepten bana "Psikopat mısın kızım?" diyenlere inat ille de polisiye ille de polisiye diyorum. Sizin bu kitaplara bakış açınızı da merak etmiyor değilim... O zaman sevgili okuyucum. Beraberce üzerinden geçip bir düşünelim. Ne dersin? Sence sadece psikopat mıyız? Yoksa başka geçerli nedenlerimiz mi var? Neden seviyoruz? Bir düşünüp, tartışalım istersen...

Şimdilik sevgiyle kal, mutlu kal okuyucum.

Hoş kal.

Hoşça kal. 

15 Ocak 2021 Cuma

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Kayıp Kızlar - Tess Gerritsen 🌎⭐

 Merhabalar Sevgili Okuyucu.❤😊

   Tess Gerritsen'in 2012 yılında  "Ruhundaki Zehirle Yüzleş" adıyla yayınlamış olduğu bugün ise "Kayıp Kızlar" adıyla okuduğum romanı ile yine buralarda bir yerlerdeyim.
    Adli Tıp Uzmanı olarak çalışan Kat Novak isimsiz bir kadının ölüm sebebini araştırırken, türüne daha önce rastlanmamış bir uyuşturucunun buna neden olduğunu fark eder. İlk vakadan sonra devamı gelen diğer vakalarda aynı sebeplerden ölmüştür ve bu insanlar şehrin arka sokaklarında yaşayan insanlardır. Devlet büyüklerinin konuyu araştırmak ile ilgili gönülsüz tutumu, Kat Novak'ın kendi çabalarıyla olayı çözümlemeye çalışmasını işliyor. Tabi bütün bu ölümlerin arasında bir de İlaç Firması sahibi bir yakışıklımız yer alıyor. Beyefendi de kayıp üvey kızını arıyor. Novak'ın önüne gelen ilk vakada, cesetin elinde bulunan bir kibrit kutusu ve o kibrit kutusunun üzerinde yazan telefon numarası sayesinde yolları kesişiyor. Bir şekilde Novak'ın hem şüphelisi hem de sevdiği olan adam, kitabın sonuna kadar beyefendiliği ve nezaketinden asla ödün vermiyor. 
    Doğrusunu söylemek gerekirse çok da içime sinen bir kitap olmadı. Hayal kırıklığı da diyemiyorum ancak bir şeyler fazla eksikti. Ne tam polisiye ne tam romantikti mesela. Bir kalıba tam anlamıyla koyamıyorsunuz ve bana kalırsa hikayesi çok güçlü değildi. Kitabın başından sonuna kadar bahsi geçen uyuşturucunun muhteşem adamımızın firması vasıtasıyla sokaklara ulaştığını biliyorduk bu sebeple çok da meraklanmadık açıkçası. Adamdan bağımsız birilerinin sokaklara bu uyuşturucuyu çıkarması pek de şaşırtıcı değildi. Ya da başından sonuna kadar adam ile Novak arasında bir şeyler olacağını biliyorduk. Bu sebeple o da pek merak uyandıran ya da heyecanla okunmasına sebep olmuyordu.
Ne tam sevdim, ne tam sevemedim.
Bu kitap ile tamamen arada bir yerde kaldım diyebilirim.
Gerritsen sevdiğim yazarlardan biridir ancak bu kitap için aynı şeyi söyleyemeyeceğim... 



11 Ocak 2021 Pazartesi

✨✨Ufak Tefek İç Çekişler⏳



Önce kalbine sonra mantığına hitap etmeli bazı şeyler...
Önce kalbinde sonra beyninde kıvılcımlar yaratmalı...
Eğer bir gün kalbine dokunamadığını hissedersen o zaman bil ki ya mantıktan ibaretsindir ya da mecburiyet.
Bir düşün; iyi düşün..
Çünkü başka açıklaması yok; yaşadığın karmaşanın...

8 Ocak 2021 Cuma

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Tünel: Kunduz Avı - Serdar Uzunyol 🌎⭐

Merhabalar Sevgili Okuyucu.❤😊
    Kitaplarla olan yolculuğumuzun asla bitmeyeceğini bildiğimden her seferinde farklı bir heyecanla yazmaya başlıyorum buraya... Yine polisiye türünde bir roman ile geldim; biliyorsunuz en çok bu türde romanlar ilgimi çekiyor. 😍
Serdar Uzunyol'un ilk kitabı olan Tünel'in gerçek bir olaydan esinlenerek yazıldığını duymuşsunuzdur... Yazarımız, Polis Koleji ve Polis Akademisi'nden mezun olduktan sonra hukuk alanına da geçiş yapmış ve kendini bu alanda da yetiştirmiş bir Türk Vatandaşı. Bu açıdan bakınca; kendisini ayrıca tebrik etmek gerekir ki; alanı dışında bir pazara oldukça sağlam bir şekilde ayak bastı. İlk kitabı olmasından ötürü kitap eleştirmenleri tarafından söyleneceklere daha çok güvenilir elbet ancak okuyucu olarak biz de bir iki kelime yazalım istiyoruz. O kadar da hakkımız olur elbette ki... Değil mi? 💛
Tünel: Kunduz Avı! Tek kelime ile mükemmel ötesi bir kitap. Yazarımız oldukça sade bir dil ile konudan sapmadan kalemini konuşturmuş. Sayfaları çevirirken sıkılmıyorsunuz "Burada tam olarak ne anlatıyor Allah aşkına?" demiyorsunuz. 
    Hikaye Ramazan aylarında Adana'da soygun yapılan bir kuyumcu dükkanının suçlularını arayan Emniyet Teşkilatı'nı anlatıyor. Emniyet Teşkilatı diyorum çünkü; olayın ana merkezi Adana iken, Ankara'dan alanında uzman polisler de konuya dahil oluyor. İki farklı şehrin polislerinin takım çalışması ve özverisi ile canla başla nasıl ter döktüklerine şahit oluyorsunuz ve aynı zamanda bir olayın bir çok şehri nasıl da bağlayabileceğini anlıyorsunuz. 
    Okurken Türk Polislerine ve Emniyet Teşkilatı'na olan bakışınız değişebilir ve onlara daha farklı bir gözle bakabilirsiniz. Gerçekten çok zeki ve dikkatle hareket ediyor; her ayrıntıyı araştırıyorlar. Araştırma yöntemleri akılda şu soruyu oluşturuyor: "Türkiye'de böyle sistemler var mıymış?" Sanırım olabilme ihtimali var. 
    Bir başarısız ihtimalden sonra gerçek suçluyu bulup sorguya aldıklarında kitabın sayfalarını daha büyük bir zevkle çevireceğinize garanti veriyorum. Zira; sorgudaki meşhur suçlumuz ile komiserimiz arasındaki konuşmalar gerçekten çok zekice kurgulanmış. 
    En sonunda adalet yerini buluyor ve suçlular yakalanıyor olsa dahi belki ufak bir hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Çünkü kitabın sonunda göreceksiniz ki; bazen adalet yerini buldu gibi gözükse dahi tam adrese ulaşmamış olabiliyor. Apaçık ortada duran gerçeklere rağmen hukuk sistemi her bir konuyu farklı açılardan ele alabiliyor ve bu sebeple bazen asıl suçlunun cezasını çekiyor olması aslında sizin yüreğinize su serpmiyor. 
Çünkü bazen "Gelecek olan mala gelsin, bize bir şey olmasın." deyip geçemiyorsunuz. 
Kitapla ilgili eleştirilerim çok olmamakla birlikte; karakterlerin duygu ve düşüncülerine daha çok yer verilebileceğini düşünüyorum. Kitabı bitirdiğinizde bütünüyle aklınızda hikaye kalıyor ancak karakterlerin isimlerini bile hatırlamakta zorlanabilirsiniz. Konusu ve kurgusu açısından belki buna çok imkan yoktu; orasını çok bilmiyorum tabi ama yine de tek bir karakterin ön planda olduğu bir kitap olmadığı kesin. Baş karakter kimdi? deseniz net bir cevap verebilir miyim? Bilmiyorum açıkçası. Polisiye türünde kitaplar okunurken aşk, meşk gibi konuları pek aramazsınız ancak yine de karakterlerin bir özel hayatı olduğunu bilirsiniz. Bu sebeple az da olsa o karakterlerin özel yaşantılarına yer verilebilmesi kitabı daha da güzel yapabilirdi. Odak noktası kuyumcunun faili meçhul suçlularını bulmaktı ancak bunun yanına bir ya da iki mesele daha serpiştirilip - ya da olanlar biraz daha ayrıntılandırılıp-  anlatılabilirdi. Kitapta geçen Gürcü hırsızların sonradan Adana soygunu ile bir bağlantısı olmadığı anlaşıldı ancak bu adamlara ne olduğu konusunda bir sonuca varılmadı mesela. Aklımda kalan karakterlerin başında bilişim uzmanı polisimiz var. O ve ekip arkadaşlarının özel hayatlarına o kadar az yer verilmiş ki; kitap olayı anlattım ve bitti gibi olmuş. Şayet biraz daha duyguları katabilseydik, çok çok daha akılda kalıcı olabilirlerdi. Bağ kurma açısından karakterlerle bağ kuramadım. Yani komiser kaç yaşında evli mi bekar mı biliyorum ama anlatıcının ağzından okuduğum "çok cevvaldi" benzeri bir kaç kelime ya da cümle dışında hakkında hiçbir fikrim yok. Yani karakterlerin kendisi de biraz konuşup, kendileri hakkında bilgi verselerdi çok güzel olurdu. Hem bilirsiniz; insan bazen sadece bir kitap karakterine aşık olabiliyor. Bu kitap da maalesef aşık olabileceğim bir adam bulamadım. Çok üzgünüm😐 Kitabın komple kendisine karşı güzel hisler beslemiyor değilim ama🥰
    Mutlaka kitaplığınızda olması gereken bir kitap olduğunu savunuyorum... Her şey bir yana kendi ülkemin yazarlarına daha çok destek olmamız gerektiğine inanıyor ve bu kitabın yazarının kesinlikle desteklenirse çok çok daha iyi yerlere gelebileceğini düşünüyorum. O zaman hep söylediğimiz gibi: Alın, okuyun, okutun...
      Sevgilerle okuyucum... 🙏
                    Hoş kal... 💙
                            Hoşça kal... 💚🖤

6 Ocak 2021 Çarşamba

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Karanlık Sular - Paula Hawkins 🌎⭐

Merhabalar Sevgili Okuyucu.❤😊

Uzun zaman sonra buluştuğumuz; özellikle bir kitap aracılığıyla buluştuğumuz için çok mutluyum. Geçtiğimiz günlerde kitap yorumu yapan bir arkadaşımın sözleri aklımdan çıkmıyor şu sıralar: "Faydalı kitaplar okumanız.." Cümlenin başında geçen "Faydalı" kısmı açıkçası beni çok rahatsız etmişti. "Faydasız kitap mı olur Allah aşkına?" diye geçirmiştim içimden... Sizce de böyle midir? Kitap okumak başlı başına yeterli midir? Yoksa kategorilere mi ayırmalıyız? Faydalı, faydasız diye? Sizce faydasız kitap diye bir şey var mıdır? Merak ediyorum doğrusu... 

Gelelim kendi kitabımıza... Karanlık Sular benim ikinci defa okuyup bitirdiğim ve ikisinde de aynı şekilde kitabın kapağını kapattığım bir hikayeye sahip. İki defa okumamın sebebi kitabı çok beğenmem değil; arada kalmış olmamdan kaynaklı...

Londra'nın ufak bir kasabası olan Beckford'da yer alan ve Ölüm Göleti lakabıyla anılan bir gölet üzerinde dönüyor hikayemiz. 1679'da ölen Libby ile birlikte 2015 yılına kadar uzanan ve tüm bu süreci kaleme almaya çalışan Nel Abbott'un aynı gölde ölmesi ile hikaye başlıyor...  Nel'den önce gölde intihar eden Katie, aynı zamanda Nel'in kızı Lena'nın en yakın arkadaşı. Ölümünden sonra dahi aralarındaki sevginin değişmiyor olması çok güzel işlenmiş. Nel'in kız kardeşi Jules ise uzun yıllardır kardeşiyle küs olmasına rağmen yeğeni için kasabaya geri dönüş yapmak zorunda kalmış ve tüm bu süreçler içerisinde yıllardır anlayamadığı şeyleri - ya da yanlış anlamalarını - anlıyor. Kitap Nel'in neden öldüğünün araştırılması noktasından çıkış yaparak aslında tüm diğer ölümleri de ele alıyor. Bu sebeple yaklaşık 10 - 12 kişinin ağzından ayrı ayrı yazılmış hisler, düşünceler, aile sırları, geçmiş, gelecek... Sizi epey yoruyor. 

1000K'da kitaba yazdığım yorumda şöyle bir cümle kurmuştum: "Yani bir tek Nel göle atlarken - ya da atılırken - sırtının dönük olduğu ağaç dile gelip konuşmamış. O da konuşsaymış olurmuş aslında." 

Sahiden de öyle. Bir hikayeyi çok fazla insanın ağzından dinlemek insanı nasıl yorar ve şekil değiştirirse, okurken de aynı hissiyatı alıyorsunuz. Yoruluyorsunuz. Olaydan kopup gidiyorsunuz. Bazı karakter için "Bu kimdi?" acaba deyip geri dönüp okuduğum oldu. Ki bana göre hikaye yarım kalmıştı. Katie'nin uğruna ölmeyi göze aldığı öğretmene tam olarak ne oldu mesela? Neden Nel'i ölüme götüren asıl sebep havada asılı kaldı?

2 kere okudum. İkisinde de memnun kalmadım. Bu sebeple öneremiyorum ancak yine de göz gezdirmek isteyen olursa tabii ki kitabımı paylaşırım. 

Bir sonraki paylaşımıma kadar şimdilik hoş kal, hoşça kal okuyucum.

#yazmazsamolmaz 🌾🐧

#kubraslisen ❣

20 Aralık 2020 Pazar

...Hala Var Olanlara...

Merhaba Sevgili Okuyucum..

Buradaysan ve yazdıklarımı okuyorsan, seninle mutlaka bir yerde, bir konuda ya da sadece kalpte... Buluşabilmişiz demektir. Zira yüzbinlercesine değil sadece sana ve aramızdaki bağa güvenip yazıyorum bunca kelimeyi... Seninle paylaştığım şey sadece cümlelerim değil ki... Yüreğimden kopup geliyorlar sana kelime kelime, cümle cümle... Anlıyorsun değil mi?

Son zamanlarda insanlar ve hayatlar üzerine düşünüp duruyorum... Diyorum ki "Kübra baktığın gibi değil. Hayır, hayır! Tam olarak düşündüğün gibi değil." İnsanların anlattıkları kadar mükemmel hayatlar yaşamadıklarını biliyorum ancak neden bunu yaptıklarına dair hiçbir fikrim yok. Neden olduğumuzdan daha farklı gözükmek zorundayız? Bilmiyorum. Neden  bir başkası ile kıyaslanmak zorundayız? İşin kötüsü bunu en başta yapan da bizleriz... Yarış atı mıyız bizler? En iyisi olmak zorunda mıyız? Doğru olmak zorunda mıyız? Neden? Neye göre? Kime göre?

İçimde öyle bir isyan oluyor ki bazen... Çığlıklar ata ata bağırmak istiyorum mesela. Ben ya ben. Buyum. Bu kadarım. Kötüyüm. İyiyim. Deliyim. Sakinim. Gülüyorum. Ağlıyorum. Koşuyorum. Düşüyorum. Kalkıyorum. İnsanım yahu! İnsan olmaya çalışıyorum. Mutlak doğruyu aramıyorum ki ben! Yok öyle bir şey bunu biliyorum. Mutlak iyi! Mümkün mü ki? Sana göre bombok olan hayatım bana göre bu dünyada sahip olabileceğim en değerli şeydir belki. Nereden biliyorsun ki... 

İnsan olduğumuzu unutturuyorlar bize. Acımadan. Hiç düşünmeden. İsimlerimizin önüne sıfatlar koyuyorlar. Birinin kızı, diğerinin kardeşi olmaktan öteye gidemiyoruz. Genç iken bir kalıba sokuluyoruz, evlendiğimizde bambaşka bir kalıba. Anne oluyoruz. Anneliğin getirdiği sıfatlarla yaşamaya zorlanıyoruz. Meslek sahibi oluyoruz. O mesleğe uygun kalıplarla yaşamak zorunda bırakılıyoruz. Bahsettiğim şey yerine göre davranmak değil. İnanın bana değil. Her yerde her şeyin yapılamayacağını benim 6 yaşındaki oğlum bile biliyor artık. Mesele bu değil. Mesele zorunda bırakıldıklarımız. Mesele yargılanmalarımız. Mesele yargılarımız, yadırgamalarımız... Olması gereken bu mu? Sence olması gereken bu ama bence olması gereken bu değil. Ne yapalım şimdi?

Doğal olarak zamanla fark ediyorsun ki... 40 farklı karakterin olmuş. Orada bambaşka birisin, burada bambaşka... Asıl olmak istediğin kişi değilmişsin. Kendine yaptığın en büyük kötülük buymuş aslında. Sen, sana bunu yapmalarına izin vermişsin. Çünkü bu sana öğretilen bir bilgi. Olması gerektiği gibi...

Ne yazık ki... Bu durum... Yaşadığın ülkenin gerçeği... Ve bana göre hepsinin özünde yatan temel nedeni; sevgisizliğimizdi..

Dünyevi şeylerle o kadar meşgulüz ki... Ödümüz kopuyor biri bizim hakkımızda kötü konuşacak diye... Bu yüzden çoğu insan ilk okulda okuduğu bir kaç kitap dışında hiçbir fikri olmamasına rağmen lafta şunu söyler: "Ooooo zamanında çok okudum ben." Sorsan tek bir dünya klasiğini bilmez ama. Sorsan her insanın iyi bir müzik kulağı, çok yaşanmışlığı, feleğin çemberinden geçmişliği, o yolları yüzellibininci kez gidip gelmişliği vardır. Eeee ne oldu şimdi... 

Geçtiğimiz günlerde iş yerinde bir arkadaşımız böbürlene böbürlene okuduğu üniversiteleri, bildiği dilleri, çalıştığı kurumları anlatıyordu. Anlattığına göre çok güzel kurumlarda, çok güzel pozisyonlarda çalışmış. 4 adet üniversite bitirmiş. 3 adet yabancı dili varmış. Tamam da ne iş yapıyorsun ki? Ya da şöyle söyleyeyim. Sen karşında lise mezunu, tek derdi ailesini geçindirmek olan bir adama neden bunca şeyden bahsediyorsun ki? Senden bunu anlatmanı kim istedi ki? Normal şartlarda iş yerinde hiçbir muhabbete katılmam, tartışmalara girmem ve kimseyle iş dışında bir ilişki -yakın ilişki- kurmam ancak kadının çocuğu ezer gibi konuşmasına öyle bir sinir oldum ki... "Ben." dedim. "Gittim paşalar gibi bir üniversite okudum. Dil falan da öğrenmedim bak. Geldim burada çalışmaya başladım. Senin de geldiğin noktaya bakarsak. Bence onca zamanı boşuna harcamışsın. Çünkü elinde sonunda o kadar donanımına rağmen hiçbir donanımı olmayan benimle aynı işi yapıp, aynı maaşı alıyorsun." Sonunda sustu ve işine döndü. Karşındaki insanı neden ezmeye çalışıyorsun anlamıyorum. Ne geçiyor eline? Ne olmuş bilmem kaç dil bilmişsen. Ne olmuş orada çalışmışsan. Ne olmuş kardeşim istersen 15 tane üniversite bitirmişsen. Bugüne bak. Yarına bak. Ne oldu? O adamı orada ezip, ben senden daha donanımlıyım dedin de ne oldu? 

Bu tablo tam olarak bu şehrin özeti işte. Birileri hep birilerini ezmeli. Birileri hep birilerinden fayda sağlamalı. Çıkarı olmalı. İşine yaramalı. Tüketmeliyiz birbirimizi. Nefret etmeliyiz. Kan kusturmalıyız. Ağlatmalı, acıtmalı, moral bozmalıyız. Bunu mutlaka yapmalıyız. Yapmazsak olmaz çünkü. 

Bu kötü dünyaya rağmen iyi kalmaya çalışıyorum. Bu lanet olasıca fikirlerinize rağmen tertemiz bir insan yetiştirmeye çalışıyorum. Kalbine iyiliği ekebilmek süper bir üniversitede süper bir bölüm okumasından daha değerli benim için. Sırf bu sebeple çevremdeki birçok insan "Salak" olduğumu düşünüyor. Ancak umurumda değil. Bugün tüm gün bir kedinin peşinde onu sevmek için dolaşan oğluma bakıp aynı şeyi düşündüm. "Senin kalbin benim en büyük servetim." Daha fazlasına sahip olmak gibi bir derdim yok. Olmasın da zaten...

Doğduğum, doyduğum ve doğurduğum bu şehirde her gün bir başka kimliğe bürünmemi isteyen insanlara rağmen gene bildiğimi okuduğum için bu kadar uçta yaşıyorumdur belki (Kime göre,neye göre tabii ki belli değil!). Çünkü ben bir fincan kahvenin 40 yıllık hatırına, bir sese, bir söze çok şey borçluyum... Ben o anların değerine, mutluluğumu borçluyum. Samimiyeti, sevgiyi, sevecenliği beklediğim onca insandan karşılık olarak ne görürsem göreyim. Bozmadım kalbimi... Bozmayacağım...

Ve sevgili okuyucum. Biraz olsun düşünürsen anlayacaksın.

Bu dünyada aslında olmak istediğin gibi bir insan olabilmeyi başarırsan. Muhtemelen "farklı" olarak adlandırılacaksın. Ama inan bana. Farklı olmak, herkes gibi olmaktan iyidir. En azından gerçekten insanım diyebilirsin. Vicdanı, merhameti bilirsin. Samimisindir. Sevginde de. Nefretinde de. Nezaketinde de. Kabalığında da. 

Bilirsin.

Bize samimiyet lazım sadece.

Samimi niyet.

Niyet bu dünyadaki her şey demek.

Dilerim ki benimle buluşan ve bunları okuyan o güzel gözlerin hep mutlulukla ışıldasın sevgili okuyucum. Seni tanımasam bile bilmeni isterim ki... Bunca satırdan anladığın o şey. Bizim ortak noktamızdır. Kalbimiz... Senin o güzel kalbinden öperim. 

Yine buralarda buluşalım. Yazalım, okuyalım. Şarkılar söyleyip, dağılalım...

Ama söz ver; bir sonraki buluşmamıza daha da mutlu olalım...

Şimdilik hoş kal.

Hoşça kal okuyucum. 


15 Temmuz 2020 Çarşamba

... Gelecekteki Sevgiliye Mektuplar...

Uykuya dönen yüzünün her bir ayrıntısını izleyip, şükrediyorum Allah'a her gün, her saat, her dakika...
Ben sana açtığım bu kalbimin içinde her gün biraz daha alan parselliyorum senin adına...
Ellerimi tutup kendine çekiyorsun beni sonra; sarılıp bana saçlarımı kokluyorsun..
"Hayat bundan ibaret işte." deyip "Tamam." diyorsun. "Bugün de hayatım güzelleşti seninle."
Sana bakan, sana doyamayan, hep sarılan, hiç bırakmayan o deli kız...
Beni seven, beni saran, sonum, yolum, yol arkadaşım diyen o adam.
Bana bakıp hep iç çeken, bakarken bile içi giden...
Ellerimi avuçlarının arasına alıp, avuç içlerimden öpen..
Uğruna kaç şiir yazsam, kaç satır sıralasam yetmez...
Kaç nefesi tüketsem, seninle kaç yüzbin yıl yaşasam yetmez...
Yürüdüğüm hiçbir yol, sen yoksan; inan buna değmez!
Çok seviyorum! değil bak bu.
Seninle anlam kazanan bir hayat.
Çok seviyorum değil inan bu!
Seninle atan bir kalp.
Benimle yaşayan, yaşlanan, herkesten saklanan, sadece bize ait, bize özel olan.
Adımın yanına yakışan o adınla;
Her gün en samimi günaydının,
En anlamlı iyi gecelerinle..
Soluğumu, soluğuna katıp;
Hayat verdiğin bu kalbimde...
Sen ve ben biziz sadece.
Sen ve ben "Biz" olduğumuz için daha katlanılabilir her şey bu hep böyleydi, hep böyle...
iyiki sensin diyen sana hep aynı cevabı verebilirim; "Sen olduğun için ben iyikiyim, bizi sevmekten asla vazgeçme."
"Seni seviyorum, bize aşığım."




29 Haziran 2020 Pazartesi

..Gelecekteki Sevgiliye Mektuplar...

Olur ya kader der; ayrılırız, birbirimizi bir daha asla görmez, duymayız... 
Olur ya kavga eder, "bir daha asla barışmayız" diye düşünüp ağlarız.. 
Olur ya gider de "Bir daha dönüşü yok." deriz...
Ama söz verdik;
Unutmaz hep hatırlarız... "Ne olursa olsun orada sen varsın" diye...
Yine en zor zamanlarımızda koşar birbirimize sarılırız...
Bir kadın ve erkek birlikte olduklarında ve bu birlikteliğe "sevgililik" gibi bir isim koyduklarında devamı gelir bunun illa ki... Önce seversiniz, sonra sevgilim dersiniz, sonra bir bakmışsınız nişanlınız olmuş ve mutlu son "evlenmişsiniz."
Hikaye burada biter mi?
Ya da başlar mı?
Bilinmez.
Ama biri ile ilişkinize herhangi bir sıfat verme zorunluluğu hissetmeden sadece onu yaşamak ve yaşatmak adına beraber olabilir, öyle sevebilirseniz; o zaman tamamsınız...
işte o zaman aşmışsınızdır...
Kimsenin sevgilisi değilim, kimsenin eşi değilim.
Ben bu dünyada nefes alan bir adamın gönülhanesinin sahibi, vazgeçemediği, doyasıya yaşayabildiği...
Ben bir adamın "olmazsan olmaz" dediği...
Ben...
Hiçbir umudum yokken bile geleceğe dair,
Sonsuz bir mutluluk yaşadığım.
Çünkü hep bildiğim, hiç saklamadığım.
Hep söylediğim, inandığım, yaşadığım..
Bir adam var her gün yeniden sevdiğim, her gün yeniden özlediğim..
Her gün unutup, en baştan sevmeye ama daha fazla sevmeye başladığım..
Her gün dualarıma hapsedip, binlerce şüküre sığdırdığım.
Bir adam var, yokluğu ölüm varlığı düğüm düğüm..
Bir adam var, nefesim.
Bir adam var; özgürlüğüm..
Öyle bir adam ki; kör ediyor beni bu dünyada kalan diğer tüm insanlara...
İnandırıyor beni bu dünyada bir şeylerin hala daha güzel, hala daha tertemiz ve özel kalabildiğine.
Hiçbir sıfata ihtiyacım yok ben aştım tüm bu meseleleri seninle...
Hiçbir açıklamaya ihtiyacım yok,
Varlığında yokluğunda ben de aynı mesele...
Kimse alamaz bendeki seni.
Sen nerede olursan ol durum böyle.
Sakladım bizi aşkım,
Kimseler bizi bulamasın da dokunamasın diye..
sen olduğun yerde olabildiğince mutlu kalmaya çalış, ben yaşatıyorum bizi yine de...
sevgi ile...
#yazmazsamolmaz
#kubraslisen 🌿

18 Nisan 2020 Cumartesi

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Siliniş - Tess Gerritsen 🌎⭐


Merhabalar Sevgili Okuyucu.❤😊

Uzun zamandır beni bu kadar etkileyen başka bir kitap daha okumadım desem yeridir. Tess Gerritsen yine yapmış yapacağını ve muhteşem bir kitap yazmış... 

Belki de günümüzün kanayan en büyük yaralarından biri olan kız çocukları... Çeşitli vaatlerle kandırılarak ülkelerinden, ailelerinden koparılarak istismara uğrayan kimliksiz, isimsiz kızlar, kızlarımız.. Kitabın konusunu, olayın örgüsünü, işleniş biçimini ciddi anlamda çok beğendim. Yazarımız oldukça güzel bir konuyu adli tıp bilgileri ile oldukça güzel harmanlayarak muhteşem bir roman ortaya çıkarmış.. Bu sebeple üzerine çok konuşmadan kesinlikle alıp okumanızı tavsiye ediyorum. Kitaplığınızda olmayı kesinlikle sonuna kadar hak eden bir kitap. Kesinlikle.

Alıntılar

✨ Bazen silinenler bize geri döner.
✨ Köpek balıklarıyla yüzersen, bir gün seni mutlaka yerler.
✨ Derinin altına indiğinde en güzel kadın bile aynı görünüyor. Kas ve kemiklerden oluşan bir boşluğun içine tıkıştırılmış organlar yığını.
✨ Benim hayallerim yok. Böylesi daha iyi. O zaman hayal kırıklığına uğramazsın.
✨ Her savaş bir fırsat, yeni bir pazardır ve herkes kazanmak ister.
✨ İstediğim tek şey, kimsenin beni incitemeyeceği bir yere çekilmek.
✨ İfade sadece tesadüf olabilir.
✨ Övülmek güzel bir şey ama ben açık sözlü olmayı tercih ederim.

11 Nisan 2020 Cumartesi

..Gelecekteki Sevgiliye Mektuplar...

Seni sevmenin bana tertemiz hissettirişine hayranım.
Sana bakınca içimden en ufak bir huzursuzluk geçmeyişine,
Ne hissedersem hissedeyim hiç sıkılmadan, hiç yorulmadan beni sana getirişine hayranım.
Ben sana..
Kalbine,
Bulutları içinde saklayan gözlerinin en derinine,
Benimle bir bütün olan ruhuna,
Yüreğinde sakladığın, koruduğun, vazgeçmediğin sevgine...
Varlığına ve yeri geldiğinde yokluğuna..
Büsbütün sana, sadece sen olduğun, olabildiğin için... Aşığım..
Ben bize hayranım, ben bize sonsuz, ben bize kuralsız, yersiz, yurtsuz...
Ben sana yuva, sen bana çatı...
sonsuz şükür,
sonsuz dua,
sonsuz sabır...
ve dahası...

Beni ben yapanım, can yarım;
iyiki sen, iyiki ben, iyiki biziz!
Biz seninle her zaman "kalp kalbe"
iyiyiz ulan! iyiyiz!

4 Nisan 2020 Cumartesi

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Mucizeler Atölyesi - Valerie Tong Cuong 🌎⭐

Merhabalar Sevgili Okuyucu.❤😊

2019 yılında okumuş olduğum son kitap olan Mucizeler Atölye'si hayatları alt üst olmuş 3 ana karakter üzerine kurgulanmış bir kitap. Olaylar biraz daha derinlemesine anlatılsa belki daha güzel olabilirdi. Bu açıdan bakınca mükemmel ötesi bir kitap diyemiyorum ancak yine de ders verici nitelikte...


Ailesiyle problemleri olan ve yanlız yaşayan Millie'nin oturduğu apartmanda çıkan bir yangınla her şeyini kaybetmesi ve yangın sırasında yaşadığı panikle kendini camdan aşağı atıp gözlerini hastaneden açmasıyla son buluyor. İş yerinde yaşadığı sorunlara dayanamayan ve istifa eden Mösyö Mike ise sokaklarda yaşamaya başlıyor ve bir kavga sırasında ağır yaralanarak hastaneye kaldırılıyor. Son karakterimiz Mariette ise eşi, çocukları ve öğrencilerinden bunalmış bir durumdayken bir gün öğrencilerinin birine tokat atar ve öğrenci merdivenlerden yuvarlanır. Tabii ki Mariette de kendini hastanede bulur.

Yaşadıkları bu olayların sonunda gözlerini hastanede açan 3 kahramanımızın yolları ise Mucizeler Atölyesi'nde kesişir. Bu atölye onlara iyileşmeyi vaad eden ve sonrasında da aynı şekilde sizin onlara yardım etmenizi isteyen bir sistemle çalışmaktadır. Ve kitap da bu 3 kahramanımızın atölyede geçirdikleri zamanı, süreçleri anlatmaktadır. 

Akıcı bir kitap olmasına rağmen kitap sonunda bazı şeyler havada kalıyor ve "Eee ne oldu şimdi?" diyorsunuz. Kahramanlar arasındaki ilişkiler biraz daha ayrıntılandırılabilir, daha sağlam bir sonuca ulaştırılabilirdi bence...

Her durumda kitap size hayata yeniden başlayabileceğinizi, güçlü kalarak ve inanarak her şeyin üstesinden gelebileceğinizi hatırlatıyor. Güç aslında kalbinizde önemli olan onu kullanmayı bilmek. Bunu bir kez hatırlıyorsunuz işte...

Okumayı düşünen herkese şimdiden iyi okumalar diliyorum o halde...
Hoş kal.
Hoşça kal okuyucum.
Sevgiyle...



21 Mart 2020 Cumartesi

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: S*ktirgitli Aşklar - Funda Mentaloğlu 🌎⭐

Merhabalar Sevgili Okuyucu.❤😊


Ocak ayında okuyup bitirdiğim ancak şimdi yazmaya fırsat bulabildiğim bir Funda Mentaloğlu kitabıyla karşınızdayım. Yazar takma isimle çıkarmış olduğu S*ktirgitli Aşklar isimli kitabında aslında bir kadının aşk hayatını oldukça komik bir dille anlatmış. 

Daha çok çerez niyetine okunabilecek bir kitap ve gerçekten yer yer insanı ciddi anlamda güldürüyor. Ekşi Sözlük'te bir yazarımız "okudukça ilişkiler konusunda ne kadar gerizekalı olduğumu farkına vardım, kadın gözüyle erkekleri analiz eden eğlenceli bir okuma serüveni oldu. ergenliğinle de yüzleşiyorsun okurken, içindeki olgun kadınla da..." şeklinde yorumlamış kitabı ve bence kesinlikle haklı. 

O zaman birkaç alıntı ile sizlere hoşçakal diyor bir sonraki kitap'ta görüşürüz diyorum...


Aşk, cinsel olarak birbirine ibadet etmektir.

✨ Emin olduğum şeylerden biri bir konu hakkında ne kadar çok konuşur, anlam yükler, değer verirsen o şey günün birinde gerçekten değerli hale gelir.

✨ Kaybetme korkusunun olmadığı yerde cesaret doğuyormuş.

✨ Sıkılıyorum çünkü benim gibi birini eleştirecek çok fazla malzeme var. Ama eleştirmek üzere baktığın biriyle aşka vaktin kalmaz.Hem aşk, başkasının gözünden kendine hayran olduğunda gereklilik kazanır.

✨ Kalabalık hayatlarda eksiğin varsa çok kolay açığa çıkar. Ya dürüst olup açığını tamir etmeye çalışırsın ya da inat edip egolarını şişirmeye devam edersin.

✨ Aynı şeyleri hissetmek ve bunu muhatabıyla paylaşmak nasıl kutsal bir şey.




14 Mart 2020 Cumartesi

⭐14 Mart Tıp Bayramınız Kutlu Olsun⭐


Sağlıkçı olmak, doktor olmak, hemşire olmak... 
Bir insanın hayatına dokunup ona yeniden hayat veriyor olmak, kıyısında dolaşmak yaşamla ölümün... 
Diğer mesleklere nazaran çok çok daha zor bir iş yapıyorsunuz, çok kutsal bir iş... 
Hayatlarımıza değen o ellerinizle, bizlere mutlu haberler verirken içinizde bir yerlerde sizler de mutlu oluyor; tam tersi durumlarda ise kendi kalbinizi zorluyorsunuz...
Çünkü sizin kalbiniz vicdanla doldurulmuş; başka türlü yapılabilecek bir iş mi bu? 
Buraya tek tek yazamıyorum insanların adını çünkü birini yazsam diğeri mutlaka eksik kalır... 
Bu ülkede değerinizi bilemeyen herkese rağmen gümbür gümbür kutlanması gereken bir gün bugün. Çünkü yaptığınız iş gerçekten çok kutsal bir iş ve siz ÇOK DEĞERLISINIZ. 
Güzel ülkemin biricik doktorları, hemşireleri ve diğer tüm sağlık çalışanları...
Yeni bir hayata merhaba derken insanlar ya da kutlarlarken bayramlarını, sizler saatler boyu nöbet tutup kendinizden ödün veriyordunuz... 
İnsanlar yeni hayatlarına hoş geldin derken siz saatlerce, günlerce ailenizden, arkadaşlarınızdan, kendi hayatınızdan fedakarlık ediyordunuz...
Kaç yılbaşında evinizde olamadınız ya da kaç özel günü kaçırdınız? 
Bilmiyorum.
Yaptığınız işe, insan olarak her birinize, hepinize duyduğum saygının  kelimelerle tarifi olmaz inanın... 
Bu yüzden öncelikle kendi doktorlarımın, minnoş hemşirelerimin sonra bu dünyada bu işi yapan tüm sağlıkçıların günü kutlu olsun... 
IYIKI VARSINIZ! 🙏🏻🙏🏻🙏🏻
#kubraslisen

6 Mart 2020 Cuma

Yalanlar


Bazı yalanlar bazı gerçeklerden daha güzeldir. Bu yüzden duymak istemezsiniz gerçekleri. Onlara gözünüzü kapar ve öyle devam edersiniz yolunuza. Bunun iyi mi yoksa kötü mü bir şey olduğunu ise size zaman gösterir. AMA tek bir kural vardır: gerçeklerle yüzleştiğinizde şikayet edemezsiniz. Çünkü o yalanları, gerçeklere değişen de sizdiniz. Kimse sizi salak yerine koymuyor aslında; salak olmayı tercih eden bizzat kendinizsiniz. 

24 Ocak 2020 Cuma

...Güzelliğinize...

“Ben çok güzelim.” deme! Güzellik geçici ve görecelidir. 🙏🏻
Ki zaten gözünün içine baktıklarınız sizi güzel görmüyorsa geri kalan insanların güzel görmesi de ne bilim pek de şey değil sanki. 
Bu yüzden diyorum ya bu dünyadaki herkese çirkin olayım ben. 
Birinin gözünde dünya güzeli bir melek olmak yetiyor bana. 😇🖤

"Aşkla bakan güzel görür, aşkla bakan mutluluk sebebin olur." ♥️
✨✨✨
#yazmazsamolmaz 🦋🌸
#kubraslisen 🐧❣

17 Ocak 2020 Cuma

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Kelebek İzleri - Merve Nur Demirtaş 🌎⭐

Merhaba Sevgili Okuyucu✨❤

Tamamen hayal kırıklığı olan bir kitap ile karşınızdayım. Ne yazık ki kitap önerim olarak değilde, önermediğim kitap olarak bu paylaşımı yapıyorum. Yine de zevkler ve renkler dersek şayet, bir göz gezdirin derim tabi.. 🤷‍♀️
Kitabımıza gelecek olursak, yaz aylarında yayına giren ve konusunun tam olarak ne olduğunu anlayamadığımız ve saçma sapan bir son ile hatta bazen bir son bile verilmeden bitirilen diziler gibi. Okunmasa da olur cinsten yani...
Kitabın başından sonuna kadar gerçekten "Bu yazar ne anlatmaya çalışıyor yahu?" diyorsunuz. Fazlaca uzatılmış melankolik cümleler, gereksiz ayrıntılar ve yarım kalan hikayeler bütünü bence.
Hikayenin başkahramanı kızımız ile oğlumuz çocuk yaşta arkadaş oluyorlar ve birbirlerine bağlanıyorlar ve aslında kızın elinde olmayan sebeplerden ötürü bir şekilde ayrı düşüyorlar. En başında bu olay bana çok saçma geldi; iletişim çağında nasıl bu insanlar birbirlerine ulaşamıyorlar ya da yani bu oğlan o yaşta bir kızın ailesine karşı çıkamayacağını anlayamıyor mu? Neyse. Bir zaman sonra elbette bir şekilde karşılaşıyorlar. Bu sırada oğlumuzun bir ilişkisi var falan. Kız tabi gene melankolik, gene melankolik, gene melankolik. Bir ara ailesiyle sıkıntı yaşıyor, öğretmeninin evinde kalıyor. Neden? Yani Türkiye şartlarında hangi aile buna müsaade eder ben anlamıyorum. En kötü kızını eve dönmeye ikna edemeyen aile bir yurda falan yerleştirir. Bu kısım da cidden çok saçma geldi bana. Ki zaten öğretmeni de kıza aşık oluyor sonunda. Esas oğlumuz da o arada hem esas kızımızdan uzak durmaya çalışıyor hem de kıskanıyor. En sonunda esas kızımızın bir hastalığı olduğu anlaşılıyor ve her şey çözülüyor. Hop kızımız yurt dışına gidiyor, sanki ülkemde doktor kalmamış gibi! Esas oğlumuzda sevgilisinden ayrılıyor kızın yanına gidiyor falan. İşin garip tarafı esas oğlumuzun babası ile esas kızımızın annesinin de ilişkisi var evleneceklerdi kız hastalanmadan önce. Sonuç olarak esas oğlumuz saçma sapan bir sebeple ölüyor. 
Yemin ediyorum yazarken bayılma isteği geldi bana. 
Gayet melankolik, insana baygınlık getiren, basit bir konusu ve sonuca bağlanmamış bir çok maddesi olan bir kitap. Okuyacak tek bir kitabınız kalmadığında elinizde sadece bu kitap varsa açıp okuyabilirsiniz ama o bile gereksiz. 
Kitap bana başka birinden geldi ben de başladığım kitabı mutlaka bitiririm bu sebeple sonuna kadar okudum ama cidden benim için bir işkenceydi.
Kesinlikle tavsiye etmiyorum. 
Okumayın. 😊

Şimdilik benden bu kadar. :)
Yeni paylaşımlarda yine buluşalım sevgili okuyucum.
Hoş kal.
Hoşça kal. ❤


- yazmazsamolmaz
- kubraslisen


10 Ocak 2020 Cuma

...İçimdeki Kadın...

İçimde kendisiyle yüzleşmeyi bekleyen bir kadın var. 
İçimde kendine deli gibi kızan bir kadın... 
Kendine kızgın en çok, kendine küskün. 
Kimseye değil bir tek kendine günahkar, bir tek kendine acımasız. 
Sonra belki bir an için affedişlerim var. 
Sonra aynı noktaya gelip duruşlarım var. 
Yarınları düşünen yanlarım, o düşüncelerle boğuşup isyan edişlerim var. 
Fazlaca endişelerim, uykusuz gecelerim ve yarım yamalak uyanışlarım var. 
Gidemeyişlerim,
Kalamayışlarım, 
Olamayışlarım... 
Olduramadıklarım var. 
Bir yanım var, ömrümün yarım çeyreğini bana armağan eden. 
Bir yanım var en çok kendinden vazgeçen... 
Başka bir yanım var; kendine sahip çıkıp, kendimi bir tek kendime getiren.. 
Bugün yine ben tüm hüzünlerimi saklayıp en derinlerime, yarın için binlerce mutluluk istedim. 
Sonra vazgeçtim. 
Sonra sustum. 
Sonra durdum. 
Kaldım, yardım, yaralandım. 
Aldım kendimi karşıma bu sabahta aynı şeyi tekrarladım. 
O yolun bir sonu yok, kendine gel. 
Yine acıt, yine dağıt.
Yine kork, yine ağla, yine sarıl. 
Sonra dur! 
Sonra sus! 
Sonra git! 
Ama dönme çünkü o sonu olmayan yollar harcar seni. 
Harcarlar kızım seni, yürüme o yollarda. 
Ah be kızım yapma! 
Ah be kızım konuşma! 
Ah be kızım bana öyle masum bakma... 
Gidemeyişim olursun yapma. 
Kalamayışım olur bana öyle bakma. 
Bana kendini savunma! 
Dön bak bu dünya, izin verir mi başka türlü sonlara... 
Senin mutlu sonsuzun yok be kızım anla... 
Kendine bunu yapma. 
Kaybedeceğini bile bile yapma!

#yazmazsamolmaz 🦋🌸

#kubraslisen 🐧❣


3 Ocak 2020 Cuma

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Unutmak Mı Affetmek Mi? - Serhat YABANCI 🌎⭐

⭐ "Korku ve tehditle gelen sadakat, cesaretle gider."

⭐ "Tüm doğrular gerçektir. Tüm gerçekler doğru olmayabilir."





🎀🎀🎀 Yine bir #serhatyabancı kitabı ile karşınızdayım :)

Serhat Yabancı ile tanışmayan kalmamalı diye boşuna demiyorum ben size... Yine kitapta şahaneler yaratmış, salt bir dille anlatmış, size sormuş bazen de...

Peki ya sizce? Unutmak mı? Affetmek mi?

Bence affetmek, çünkü affetmek özgürlüktür. Serbest bırakmak, aynı yollarda düşe kalka yürümeye devam etmemektir affetmek.

Affetmek, affedilen için bir lütuf değil cezadır bazen.
Bazen kuş gibi hafif olmak, bazen büyümektir...
Peki ya size göre, affetmek nedir? 🎈



#kubraslisen 
#okudumbitti