blogger etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
blogger etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ağustos 2021 Perşembe

30'a Veda ✨✌

Merhaba geçmişte bıraktığım 30 yılım. 
Hoş geldin 31 yaşım.
Yaklaşık 30 yıl önce bir yaz sabahı dünyaya açtığım bu gözlerimle binlerce güzel manzaraya baktım. Yüzlerce satır kitap okudum, yüzlerce kez gözlerimi kapatıp karanlıklarla konuştum. 

Yaklaşık 30 yıl öncesinde yazın sıcağında ağlaya zırlaya geldiğim bu dünyada hala daha en çok yaz aylarını seviyorum.
Bugün benim doğum günüm ve bir tören misali geride kalan günlerime, aylarıma, yıllarıma veda ediyorum. Bir önceki yıl olduğumdan daha farklı bir insan haline dönüşmemi izliyorum... Başka bir pencereden sürekli kendimi izleyip; "Ulan Kübra Ulannn..." diyerek bazen azarlıyor, bazen teşekkür ediyorum kendime.
Ömrümün ilk çeyreğinde neler yaptığıma, neler yaşadığıma bakınca gülümsüyorum. Şöyle bir bakınca harbiden arızanın önde gidenisin be yavrum, kusura bakma ya. :) 
Uzaktan bir bakıyorum da sana, bir insan o kadar sinirle nasıl yaşar? Bunu hiç oturup düşünüyor musun arada? Çocuk gibisin be kızım. 60 yaşına da gelsen değişmezsin; zorlama. Boşuna yıpratma annem kendini; sen çıtıpıtı bir ponçik olamazsın asla! 
İnsanların eleştirilerini dinleyebilmeni seviyorum ama. Her insanı bir kitap gibi görmeni ve onları dinleyebilmeni ve mantığına oturduğu müddetçe uygulamalarını seviyorum. Genç kızlığını ayrı, kadınlığını ayrı seviyorum ama en çok insan olma çabanı... Bambaşka seviyorum. 
Farkındasın sen. Hala birilerinin evladısın, hala kız kardeşsin. Hala kuzensin. Ömrünün sonuna kadar annesin. Zaten iyi ki annesin. 
Battığın zamanların oldu biliyorum. Ancak bata çıka öğrendiğin o yolları defalarca da yürüsen vazgeçmeyeceğini de biliyorum. Derler ki: "Manzaraya talipsen, yokuşunda yorulmayı göze alacaksın!" Bu yüzden tüm yorgunluklarına rağmen hiç bıkmadan devam edebiliyorsun.
Afferin kız sana. Hep de böyle olsun.
Yıllar geçti; geçecek. Gün gelecek kendine, dünyaya, içinde bulunduğun hayata bakıp derin bir "Oh" çekeceksin. Sabret, şükret, kendine güvenmekten asla vazgeçme! Asla solmasın o gülen yüzün.
Sana çok güveniyorum kübocum. İnan bana. Yapabileceğini biliyorum. Asla vazgeçme. Yürüdüğün yollarda ne çıkarsa çıksın karşına; korkma! Sen bu evrene "Ben niyetimi bozmayacağım" diye  diye ne mesajları yollayıp da sabırla beklemişsin... Bir gün elbet en güzel şekilde karşılığını bulacaksın tüm bunların emin ol!

Asla Korkma!
30+ yaşlarına geldiğine göre artık daha iyi anlamışsındır ki kızım sen yüreğinde kocaman bir sevgiye ve merhamete sahipsin. Ancak senin için çok değerli bu iki şeyi herkese vermemelisin. Aşık oldun değil mi? Mutlu olmalısın. Şu zamanda, şu koşullarda, aile fertlerin dışında herhangi birine kalbini verebiliyor olman, hala yaşadığının bir göstergesi. Asla unutma bunu güzelim. Sen sevdiğin müddetçe güzelsin. İnandığın müddetçe tamamsın. Sustuğun kadarsın ve elbette konuştuğun kadar yorarsın. 

İnsanları kırmaktan çekinen o hallerini asla kaybetme Kübram.
İyi niyetini bozmalarına izin verme.
Çıkışlarını hafiflet biraz. Sonrasında yaşadığın pişmanlıklarınla ağlamayacaksın.
Ağlamaktan da korkma elbet. Bu kalbinin sadece kan pompalayan bir organ olmadığının en net göstergesi.
O güzel gülüşlerini de soldurmalarına izin verme!
Sen bu dünyadaki en güzel şeye; kendine sahipsin!

Bu bedenle bu ruhu birleştiren; onu anne yapan, kız kardeş yapan, sevgili yapan, kadın olan, erkek olan, İNSAN yapan senin kalbindir güzelim.

Kalbine iyi bak. 
Hoyratça kullanmak isteyecekler. İdmanlısın. 
İzin vermezsin.

Ah ben Kübram.
Sen her koşulda ne yapacağını bilirsin.
Bu sebeple akıp giden zaman içerisinde, iyiki varsın!

Ve....💗
Hoş geldin 31 yaş! 💜🙏
Dilerim bundan sonra bir başka baharı yaşarsın! 🙏💋💙







15 Mayıs 2021 Cumartesi

Kayra'm❤✨🎂

Hoş geldin Kalbimin Baharı... 

    Benim için beraber olduğumuz her anın ayrı bir anlamı var ancak bugün bir başka aşkım... Bugün bambaşka meleğim...

    7 yıl önce bugün bir hastanenin koridorlarında yanımda duran teyzene sarılmış ağlıyordum. 7 yıl önce bugün karnımda hissettiğim sancılarla kıvranıyor, ağlıyor, gülüyor, acı çekiyordum... Buna rağmen hastaneye girişim ile seninle buluşmam arasında yalnızca 15 dakika vardı. Yıllar sonra fark ettim ki... Bedenimin içinde var olup, geliştiğin, beni tekmelediğin o günleri de bir ayrı özlüyordum...

    15 Mayıs 2014. Saatler 11:00'ı gösterdiğinde buluştuk seninle. Hala gözlerimin önünde capcanlı duruyor senin o halin. Açılmayan gözlerin, cılız sesin ve avuç içlerimde hissettiğim o minicik bedenin...

Doğumundan yaklaşık 7 ay sonra emeklemeye başladın. Ortalama 1 yaşına geldiğinde yürüyordun ve 4 adet dişin çıkmıştı. İlk dişlerinin çıktığı sıralar ben hala üniversite yollarını arşınlıyordum. Bir sabah sınavlar sırasında ateşlenmiştin ve ben öğleden sonraki sınavlarıma gidememiştim. Telaşla eve dönüp hastane yollarını tutmuştuk...  Doğduğun günden beri güleç bir çocuktun ancak bir miktar asabiyetinde vardı... Yaklaşık 3 aylıkken ilk defa denize gitmiştin ve sanırım orada asabın bir miktar bozulduğu için hala daha denize tamamen giremiyorsun ve yüzmeyi öğrenemedin... Sen 5 aylıkken ben çalışmaya başladım ve gecelerimiz hep ayrı geçti. Her gece saat 3 civarı eve gelirdim, kapının sesine uyanır seni kucağıma almamı isterdin. Şuan 7 yaşındasın ve çoğu zaman yine de seni kucağıma alıp sana sıkı sıkı sarılmamı istiyorsun. Annen gibisin. Dokunmadan sevildiğini hissedemiyorsun tam olarak. Bu sebeple şuna adım kadar eminim ki ömrümüzün sonuna kadar aramızdaki en güzel şey olarak kalacak; birbirimize sarıldığımız anlar... 

Yaklaşık 1.5 yaşında olduğunda seninle ilk kez tatile çıktık. Bolu'da ufak bir kış tatili yaptık teyzenle beraber. Orada ilk arkadaşını edindin. Sevde. Birbirinizi o kadar sevdiniz ki, el ele dolaştınız devamlı... Ortalama 2 yaşına geldiğinde artık kendi ellerini yıkayabiliyor, dişlerini fırçalayabiliyor, hemen hemen öz bakımını yapabiliyordun. Yemek yiyor, koşuyor, düşüyor ve sızlanmadan kalkabiliyordun. 4 yaşına kadar bir çok şehri gezip, bir çok oyun oynadık seninle. 4 yaşına kadar polislere aşıktın mesela... İğneden ya da doktordan korkmazdın ama şuan bir miktar çekiniyorsun. Hep obur bir çocuktun hala daha obursun. Sürekli elinde bir şeyler kemirir durursun. Annen gibi tabak tabak yoğurt yiyor ve rokaya olan hayranlığına bir anlam veremiyorsun.

2 buçuk yaşında bademcik ameliyatı olduğunda ilk defa hüngür hüngür ağladım ben. Oysa sen şaşırtıcı bir şekilde sakindin. Ameliyattan önce de, sonra da... Yaklaşık 1 yıl sonra sünnet olurken de aynı tavrı sergilemiştin. Sen benim sakinliğine her daim hayran kaldığım minik bir adamdın. Hala aynısın... 

Tüm bu süreçleri seninle el ele karşıladık. El ele atlattık. Gün sonunda hep birbirimize sarıldık. Ya da daha çok sen coşup bana boğarcasına sarılırken buldun kendini. Ben ne seni öpmeye doyabildim, ne seni sevmeye. Ne sana sarılmaya doyabilirdim, ne de tombul bacaklarını ısırmaya... Çoğu zaman dişlerimi bedeninde hissedip anne diye çemkirişlerin olmuştur. Hepsinde sana aynı şeyi söylemişimdir. "Ben doğurdum ulan seni. Ben sevmeyeyim de kimler sevsin seni."  Biliyorsun annen birazcık deli. :)

Anaokuluna başladıktan sonra daha da şenlenen hayatında bir sürü arkadaşın oldu. Öğretmeninin peşinde kuyruk gibi dolaşır "Tuçe Örtmenim" diye sayıklardın. Hayatında ilk defa 23 Nisan'da bir topluluk önünde dans ettin arkadaşlarınla ve gariptir ki o günün sonunda önce bana sonra öğretmenine sarıldın sıkı sıkı. Aynı kadını hiç unutmadın da. Bugün hala "Tuuçeee Örtmenim" diye sayıklıyor ve soruyorsun bana: "Anne örtmenimin karnındaki bebek ne oldu acaba?" :))))

En sevdiğin arkadaşının adı Kerem. En sevdiğin şey teyzenin kırmızı arabası. İzlemekten en fazla zevk aldığın şey; videolarımız ve dinlemeyi sevdiğin şarkı; gezegenler şarkısı, en sevdiğin yemek hala çorba ve pilav. En sevdiğin renkler kırmızı ve mavi. Hala zıplamayı çok seviyorsun. İnsanların seni gerçekten sevdiklerini hissettiğin yerde olabildiğince şımarıyor ama ısınamadığın yerde buz gibi soğuk bir insan haline dönüşüyorsun. Asla saldırgan olmadın ancak eşyalarını başkalarıyla paylaşmaktan çok da hoşlandığın söylenemez. Kıyafetlerini kendin seçiyorsun ve üstüne üstük artık bana da ne giymem gerektiğini söylüyorsun.

Annenle deli gibi dans ediyor, yemek yapıyor, şarkı söylüyor, bisiklete biniyorsun. Bazen anlamsız bir şekilde küsüyor inadından çatlasan da vazgeçmiyorsun. Dediğim dedik değilsin ancak inadım inat olduğun da bir gerçek. 

Anlatayım mı daha? Belki oradan bakınca "Anlatacağın ne kaldı ki daha?" diye düşünebilirsin. Ama yazacağım inan bana çok fazla ayrıntı var. Hepsi hafızamın en güzel yerinde saklı. Seninle ilgili her bir ayrıntı bugün gibi gözlerimin önünde. 

Büyüyorsun oğlum. Büyüyorsun işte. Bazen düşerek, bazen kalkarak. Bazen gülerek, bazen ağlayarak. Büyüyorsun. Ne mutlu bana ki, ellerimde şekilleniyorsun. Ne mutlu bana ki o güzel gözlerinden bakıyorum bu hayata. Ne mutlu bana ki sen kadar komik bir şapşolozun varlığı daima yanımda. 

Varlığına bin şükür evlat.
Bir gün hissettiğim tüm bu şeyleri hissedebilirsen annecim. Oturup bir düşünmeni isterim. Annenin önceliği neydi? Hayat sana çeşitli yollar sunacak... Kimisi doğru, kimisi yanlış. Kimi iyi, kimi kötü. İçinde bir yerde öyle olmaması gerektiğine dair bir his oluşursa elini kalbine koy beni hatırla. Annen sana ne öğretti asla unutma. "Hayat niyetten ibarettir. Samimi niyet." Yazdığın, okuduğun her şeyde bunu hatırla. Yaptığın, yapmadığın, olduğun, olmadığın. Her durumda bunu mutlaka hatırla.
Yıllar sonra her nerede olursan ol. 
Kalbine elini koy ve beni mutlaka hatırla.
O kalp benim tek servetimdir. Ve benim kalbim tümüyle sana aittir. 
Sen meleğim. İyi ki varsın. İyi ki beni tercih ettin ve bu dünyaya geldin. 
Var olduğun için binlerce kez teşekkür ederim.

İyiki doğdun canımın en içi. İyiki doğdun canımın parçası, gönlümün yoncası. İyikiiii, iyiiiiikiiiiii, iyiiikiiiii doğdun. 

Seni çok Seviyorum Kalbim.

#yazmazsamolmaz 🌾🐧

#kubraslisen ❣

24 Nisan 2021 Cumartesi

Gelecekteki Sevgiliye Mektuplar

 Merhaba gelecekteki kalp çarpıntım..

Olur da bir gün buluşursa gözlerimiz ve tutuşursa ellerimiz... Onlara iyi bak. Bu yaşıma kadar beklediğim o yüce aşka kadar ne yollardan geçtim; bir düşün isterim.

Seni de yıprattılar oysa değil mi?

Biliyorum.

Yıprandık sevgilim. Yıpratıldık.

Hayat tarafından, insanlar tarafından; büsbütün bu dünya tarafından.

Bu yüzden birbirimize iyi bakmalıyız işte.

Bu yüzden daha çok sevmeli, daha çok sarılmalıyız..

Olabildiğince, elbette...

Fakat şu sıralar pek de iyi değilim ben... Uzun zamandır kalbimden dolup taşan bir sevgi var. Çoğu geceler hızlı hızlı atan kalbimin ağrısı ile uyanıp, ağlıyorum. Tüm kötü kabuslarımın sonunda, aynı noktaya varıyorum;  yalnızlığıma. Her gün bir önceki günden daha inançlı bakıyorum aslında dünyaya.. Bugün diyorum. İşte o gün. En sonunda kavuşacağım sana.

Hiçbir eksiğim yok aşkım; senden başka. Bilirsin. İnsanoğlu doyumsuz ya. Belki ben de şımarıklık yapıyorumdur. Sen konusunda. Zarar veriyor mu bu sana? Ama zaten yaşıyorsun orada bir yerde, benden bağımsızca. Sesim yok. Sözüm yok. Bir suretim yok. Ne hissediyorsun acaba şuanda? Ne üzüyor seni? Ne kırıyor? Ne için mutlu oluyorsun ya da ne seni güldürüyor? Bilmiyorum. 

Hiç gelmeyecek birini beklemek de aptallık diyorlar. Doğrudur. Ama bi'ihtimal. Kirletmek istemiyorum sevgimi yalan dolanlarla. Elbet birileri geliyor: sorguluyorum. Fütursuzca. Çünkü biliyorum gerçekten sen gelsen, hiçbir şüphe duymayacağım. Sorgulamaya gerek dahi duymayacağımı biliyorum. 

Biliyorum. Gerçek sevgi şüpheye yer bırakmaz. 

Biliyorum aşkım. Kusursuz sevgi bir insanı kusurlarıyla sevmektir oysa...

Yeterince sevebilir miyim seni?

Özleyebilir miyim?

Anlar mıyım?

İyi-kötü yine de en sonunda dönüp sarılır mıyız birbirimize?

İlk fırsatta aradığın ve yanına koştuğun olur muyum sahiden?

Beraber bir akşam yemeği yiyip, miskinlik yapabilir miyiz?

Kitap okuyabilir miyiz saatlerce?

Tartışabilir miyiz seninle?

Kavga edip, küsebilir miyiz?

Sonra ağır basan özlemimizle dönüp yine de sımsıkı sarılabilir miyiz?


Senin için tertemiz kalsın istedim yollarım. Biliyorsun sen gelene kadar elbette başkalarının selamını aldım ve fakat asla izin vermedim inancını kaybetmemi sağlamalarına.. İnanmadım onlara... Azıcık aklım başımdan gidecek gibi olsa 'Kendine gel' deyip durdurdum her şeyi...

Çünkü çok yoruldum; en az senin kadar yorgundum.. En az senin kadar kırgınım bu dünyaya. Aslında çok kızgınım insanlara. Ve aslında geçmeyen bir küskünlüğüm var bu hayata... Daima gülen bu yüzüme inat; kan damlıyor gözlerimden.

Gel istiyorum artık; bencilliktendir belki...

Ama tek başıma taşıyamıyorum bunca şeyi...

Ağır geliyor hepsi.

Belki beraber hafifletirdik onca şeyi.

Varlığın yeterdi.

Yokluğun zaten cehennemin dibi..

Şu sıralar biraz mutsuzum, sen bana bakma. Yine de bu halde karşılamak da istemem seni. Beni ağlarken görmeni istemem sevgilim. Beraber gülmeliyiz. 

Bir anlamı olmalı. 

Bunca zamanın bir anlamı olmalı...

İnan bana.

Şuan her neredeysen; sana ihtiyacım var

Beraber mutlu olmalıyız, biliyorum. Oluruz da. 

Bize inanıyorum ve biliyorum ki sen de bir gün gerçekten inandığında elbet bulur o kalbin beni.

Sadece biraz daha çaba... 

Buna ihtiyacım var.

Sana ihtiyacım var sevgili.. 

Şimdilik...

Her nerede isen iyi kal, iyi ol, iyi yaşa.

Hoş kalırsın. Güveniyorum aşkım sana.




5 Nisan 2021 Pazartesi

Gelecek Güzel Günlerimize..

 Merhabalar Sevgili Okuyucum. 💖

    Ne çok yazmışım, ne çok konuşmuşum buralarda... Sonra ne çok susmuş, ne çok susmalarımın acısını çıkarır gibi kusmuşum değil mi? 

    Bu blog benim için değerli. Ara ara dönüp yazdıklarımı okuyor ve düşünüyorum: "O zaman hangi hislerle kelimelerimi bütünleştirdim de o cümleleri kurdum? Mutlu muydum? Şimdi de aynı mı düşünüyorum."

    Bugün de yaptım bunu. Döndüm geçmişe baktım. En sevdiğim yazımı "Aşktır Bencil Olan!" ı okudum tekrar ve tekrar. "Ah be kızım!" diyorum kendime; "Hiç mi büyümezsin sen!" Büyümemişim. :)   

Hep sevgiye inanmak gerektiğinden bahsetmişim. Dileğim sadece saf sevgiymiş. Bugün dönüp bakıyorum da kendime; dileğim hala bu olmasına rağmen o eski inancım da kalmamış. 

    Hala olabildiği kadar mutluyum. Hala iyi olandan yana dönüyor yüzüm. Halan aynı duaları ediyorum "Kalbimi bozma." diyorum. Hala daha bu dünyayı iyiliğin kurtaracağına inanıyorum. Hala daha ufacık şeylerle mutlu olabiliyor; dans ediyor, okuyor, yazıyor, dinliyor, dinletiyorum. Ancak bir şeyler eksik gibi. Eskisi gibi olmayan bir şeyler var. Düşününce anlıyorum. Eskisi kadar güvenim kalmamış. 

    Elbette insanlar değişir zamanla. Boşuna dememişler: "Değişmeyen tek şey değişimdir." diye. Ama ne bileyim. Bu kadar olsun istemezdim. Ya da o kadarına bu şekilde ulaşmak istemezdim. Geriye dönüp baktığımda "Ne aptalmışım" demek istemezdim. Ben hayatın acımasız yanlarını bu şekilde öğrenmek istemezdim. Ama en sonunda vardığım nokta şu oldu: "Asla istediğin gibi olmayacak." bunu gerçekten çok iyi anladım. 

    İnsanların yüklemelerine, eleştirilerine, görmek istediklerini sana empoze etmeye çalışmalarına karşı fazlaca idmanlıyım. İnsanların sevgisizliklerine mi? İstemediğim kadar çok alışkınım. Beklentilerimin asla karşılanmadığı bu kahrolasıca hayatta beklentisiz yaşamanın hayatta kalabilmenin ilk kuralı olduğunu öğrendim mesela. Kendini anlatmaya çalışmanın bir aptallıktan öteye geçmediğini ve aslında seni anlamak isteyenlerin elinde sonunda anlayacağını... 

    Kusursuz sevgi bir insanı kusurları ile sevmekmiş. İnsanlara katlanabilme dereceniz, onlara verdiğiniz değerin fazlalığı ile ilgiliymiş. Ve her yalan kendini imha etmek gibi bir döngüye sahipmiş. 

    Konuşursam olmuyor okuyucu. Eskiden yazdığımda olurdu en azından. Artık yazınca da olmuyor. Hem içeriden hem de dışarıdan lal kesilsin istiyorum... Kafamın içindeki sesleri susturmak istiyorum. Beraberinde insanları, yargılarını, beni değersizleştiren her bir kelamlarını. Bir toz tanesi kadar bile yerim olmayan hayatlarında çok önemliymiş gibi bana akıl vermeye çalışan hallerinden midem bulanıyor. Sonra dönüp arkamı gidiyorum. Giden taraf olduğum için de suçlanıyorum. 

    Niye bunları yazıyorum. Çünkü kendime olan inancımı kaybetmek istemiyorum. Bu dünyada yüzlerce kötü insan var. Hepsi bir tek benim mi karşıma çıkıyor. Hayır. Bir şeyler yaşadım. Ağladım. Üzüldüm. Kapadım. Kapandım. Tekrar tekrar aynı sahneyi izleyip, ezberledim. Yine de her durumda kendime inandığımdan bir yolunu buldum. Nefes almaya devam etmek için her zaman bir neden yarattım kendime. Yine yaparım. 

    Etrafım zifiri karanlık olsun. Ben kendi ışığımı kendim yaratırım.

    Daha fazla gelsinler üzerime, biraz siner sonra aslanlar gibi koşarım.

    Çünkü kimseye değil sadece kendimedir bu yazdıklarım.

- O zaman bu biraz kendime gelişim olsun. Umutsuz vaka gibi mi duruyorum oradan bakınca? Doğru yerden bakmıyorsundur bakış açını değiştir güzelim... -

Üzdüler seni kızım. Sen izin verdin buna. Ağlaman gerekiyorsa ağla. Ayıp mı? İnsansın da ağlayabiliyorsun işte. Ne mutlu sana! Kırdılar seni yavrum. Ama kabul et; sen izin verdin seni kırmalarına. Olsun kırıldığın noktadan yeniden başla. Ne kaybedersin en fazla. Saçmaladın mı? Biraz daha saçmala. Hayatın kendisi ne kadar doğru da sen eğrisin ki? Herkes pür pak da bir sen mi kötüsün. Yapma ya! Bırak konuşsunlar. Kulaklarını tıka. Bırak yargılasınlar. Seni gerçekten tanımamışlar onlar. Kendilerini imha edecekler elinde sonunda.

Her şeyi bir kenara bırak güzelim. Gün sonunda kime sarılıp uyuyorsun? Gün sonunda kim avutuyor seni? Annen, baban, ablan? Sevgilin, arkadaşın, eşin, kim? Sadece kendinsin. 

Bu yüzden son kez yazıyorum sana bebeğim. Kendinden başka kimseye güvenme meleğim. 

Kendinden başka kimsenin hakkında ne düşündüğü, ne söylediği önemli değil.

Seni bir sen bilirsin. Bir de kalbindeki.

Gerisi tırıvırı. Geçelim o işleri!

Çiçek gibisin diyorum sana. İnan bana. Soldurmasınlar o yüzünü. 

Biraz gül: çünkü sen en çok gülünce güzelsin. 

Kaybettiğini hissettirenler ile şimdi vedalaş.

Bak yarın ne kadar iyi hissedeceksin.

Sana güveniyorum.. Bunu yapabilirsin. Neden?

Çünkü aslansın kızım sen. 

Bunu yine en iyi sen bilirsin.

Asla küçümseme kendini; sakın inanma onlara.

Sen o anlattıkları değilsin.

Arada sırada yolunu kaybetsen de biliyorsun elinde sonunda papatyalarını toplar yine yuvanı şenlendirirsin. 

Şimdi çok iyisin. 

Biraz sabret. 

Her şey çok daha güzel olacak.

Bana güvenebilirsin.

- yazmazsamolmaz

- kubraslisen"



22 Ocak 2021 Cuma

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Şah Mat - Mario Mazzanti 🌎⭐

 Merhabalar Sevgili Okuyucu.❤😊

    Üniversite yıllarında okuduğum ve aklımda kalan bir kitap ile yine ve yine karşınızdayım. Şah MatMario Mazzanti'nin ilk romanı; ekşi sözlük benzeri platformlarda üzerine oldukça yorum ve beğeni yapılan yazarımız aslında Tıp Fakültesi mezunu... Yıllar sonra bu romanı yeniden okumama sebep olan şey; üniversite zamanlarında okuyup çok beğenmiş olmama rağmen hikayeyi unutmuş olmamdır. İnsan bu kadar beğendiği bir kitabın hikayesini nasıl unutabilir?   

Nitekim tekrardan bir solukta okudum. 👌

Kitap suçluların davranışlarıyla ilgilenen bir tür suç psikiyatristi Dr. Claps ve Komiser Sensi'nin araştırmaları ile bir tv kanalının efsane sunucusu Greta üzerinden ilerliyor. Şehirde yaşanan bir kadın cinayeti sonrasında suçluyu aramak üzere , Komiser Sensi ile birlikte çalışmaya başlayan Dr. Claps'ın psikolojik anlamda yaptığı incelemeleri okurken farkında olmadan ufkunuzu açıyorsunuz. Etrafınıza daha dikkatli bakmanın, daha doğrusu bakmak ile görmenin farklı şeyler olduğunun bilincine varıyorsunuz. Televizyon kanallarının ve dolayısıyla onlar içerisinde yer alan haber programlarının aslında ne kadar da acımasız olabildiğini okuyorsunuz. Ne yazık ki kitapta da söylendiği gibi: "Televizyon halkın afyonudur." 

     Kitabı okurken gerçekten kendinizi soruşturmanın içerisinde gibi hissediyorsunuz. Nedenini anlayamadığım bir şekilde Sensi'nin Greta'ya duyduğu nefreti algılıyor ve Greta'nın onu kraliçe yapan hallerini şaşkınlıkla okuyorsunuz. Katilin bir satranç maçı üzerine kurguladığını düşündüğünüz seri cinayetlerin aslında o kadar da basit olmadığını öğrendiğinizde ise belki bir miktar üzülebilirsiniz. Çünkü bu kitapla anlıyorsunuz ki aslında katil her zaman bir kişi olmayabilir ve aynı satranç oynar gibi insanlarla oynayan bir adam, her şeyinizi elinizden alabilir. Olay tahmin edebileceğinizden çok daha başka bir sonla bitiyor. Ancak ben, kitabın sonunda da başında da aynı sonuçları okumaktan pek hoşlanmıyorum.


Suçlular her zaman ilgimi çekmiştir. Özellikle insan öldürebilenler. Çünkü bana göre kendi canının kıymetini bilen bir insanın, bir başka canlının hayatını sonlandırması hele ki bunu bir plan dahilinde yapabilmesi ancak ve ancak bozuk bir psikoloji ile olabilir. Dolayısıyla o insanların geçmişleri, şimdileri ya da kafalarının içerisinde dönüp duran sahneleri büyük bir merakla okuyorum. Kimilerine göre saçma gelebilir elbet ancak ben, kurbandan çok katilin hikayesini okumayı seviyorum. Çünkü özünde yapmaya çalıştığım şey; katili anlamaya çalışmak. Her anlamda. 

    İnsanların, başka bir insanı katil olmaya sürükleyebilecek kadar hayatını nasıl alt üst edebileceğini merak ediyorum. Özünde yatan amaç şu; bir kadın olarak. Bu dünyaya elleri kanlı bir katil yetiştirmek istemiyorum ve şunu çok iyi biliyorum ki; hiçbir insan durduk yere bir başkasının canına kıyamaz; hele ki bu şekilde zevk alarak... Bu sebeple en sonunda katilin ölüyor olmasından hoşlanmıyorum. Şayet imkanım olsa idi yani bir doktor olsaydım kesinlikle psikoloji alanına yönelir ve bu insanları katil statüsüne getiren nedenleri ortadan kaldırabilecek bir yol bulmak isterdim. Bu insanları katil yapan nedenleri yok edip, o insanların kalplerini iyileştirebilmeyi isterdim. Çalışmalarım muhtemelen o yönde olurdu. Elbette günümüzde bu ve buna benzer çalışmalar yapan çok değerli hekimlerimiz vardır. Sadece ben. Bunu yapabiliyor olmayı, isterdim. 

    Bu ve buna benzer bir çalışma yapabilecek yetkinliğe sahip olmayabilirim ama en azından elimde başka bir seçenek var. Var olanları koruyabilirim. Kendimce. Mümkün ise. Tam da bu sebepten bana "Psikopat mısın kızım?" diyenlere inat ille de polisiye ille de polisiye diyorum. Sizin bu kitaplara bakış açınızı da merak etmiyor değilim... O zaman sevgili okuyucum. Beraberce üzerinden geçip bir düşünelim. Ne dersin? Sence sadece psikopat mıyız? Yoksa başka geçerli nedenlerimiz mi var? Neden seviyoruz? Bir düşünüp, tartışalım istersen...

Şimdilik sevgiyle kal, mutlu kal okuyucum.

Hoş kal.

Hoşça kal. 

15 Ocak 2021 Cuma

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Kayıp Kızlar - Tess Gerritsen 🌎⭐

 Merhabalar Sevgili Okuyucu.❤😊

   Tess Gerritsen'in 2012 yılında  "Ruhundaki Zehirle Yüzleş" adıyla yayınlamış olduğu bugün ise "Kayıp Kızlar" adıyla okuduğum romanı ile yine buralarda bir yerlerdeyim.
    Adli Tıp Uzmanı olarak çalışan Kat Novak isimsiz bir kadının ölüm sebebini araştırırken, türüne daha önce rastlanmamış bir uyuşturucunun buna neden olduğunu fark eder. İlk vakadan sonra devamı gelen diğer vakalarda aynı sebeplerden ölmüştür ve bu insanlar şehrin arka sokaklarında yaşayan insanlardır. Devlet büyüklerinin konuyu araştırmak ile ilgili gönülsüz tutumu, Kat Novak'ın kendi çabalarıyla olayı çözümlemeye çalışmasını işliyor. Tabi bütün bu ölümlerin arasında bir de İlaç Firması sahibi bir yakışıklımız yer alıyor. Beyefendi de kayıp üvey kızını arıyor. Novak'ın önüne gelen ilk vakada, cesetin elinde bulunan bir kibrit kutusu ve o kibrit kutusunun üzerinde yazan telefon numarası sayesinde yolları kesişiyor. Bir şekilde Novak'ın hem şüphelisi hem de sevdiği olan adam, kitabın sonuna kadar beyefendiliği ve nezaketinden asla ödün vermiyor. 
    Doğrusunu söylemek gerekirse çok da içime sinen bir kitap olmadı. Hayal kırıklığı da diyemiyorum ancak bir şeyler fazla eksikti. Ne tam polisiye ne tam romantikti mesela. Bir kalıba tam anlamıyla koyamıyorsunuz ve bana kalırsa hikayesi çok güçlü değildi. Kitabın başından sonuna kadar bahsi geçen uyuşturucunun muhteşem adamımızın firması vasıtasıyla sokaklara ulaştığını biliyorduk bu sebeple çok da meraklanmadık açıkçası. Adamdan bağımsız birilerinin sokaklara bu uyuşturucuyu çıkarması pek de şaşırtıcı değildi. Ya da başından sonuna kadar adam ile Novak arasında bir şeyler olacağını biliyorduk. Bu sebeple o da pek merak uyandıran ya da heyecanla okunmasına sebep olmuyordu.
Ne tam sevdim, ne tam sevemedim.
Bu kitap ile tamamen arada bir yerde kaldım diyebilirim.
Gerritsen sevdiğim yazarlardan biridir ancak bu kitap için aynı şeyi söyleyemeyeceğim... 



11 Ocak 2021 Pazartesi

✨✨Ufak Tefek İç Çekişler⏳



Önce kalbine sonra mantığına hitap etmeli bazı şeyler...
Önce kalbinde sonra beyninde kıvılcımlar yaratmalı...
Eğer bir gün kalbine dokunamadığını hissedersen o zaman bil ki ya mantıktan ibaretsindir ya da mecburiyet.
Bir düşün; iyi düşün..
Çünkü başka açıklaması yok; yaşadığın karmaşanın...

8 Ocak 2021 Cuma

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Tünel: Kunduz Avı - Serdar Uzunyol 🌎⭐

Merhabalar Sevgili Okuyucu.❤😊
    Kitaplarla olan yolculuğumuzun asla bitmeyeceğini bildiğimden her seferinde farklı bir heyecanla yazmaya başlıyorum buraya... Yine polisiye türünde bir roman ile geldim; biliyorsunuz en çok bu türde romanlar ilgimi çekiyor. 😍
Serdar Uzunyol'un ilk kitabı olan Tünel'in gerçek bir olaydan esinlenerek yazıldığını duymuşsunuzdur... Yazarımız, Polis Koleji ve Polis Akademisi'nden mezun olduktan sonra hukuk alanına da geçiş yapmış ve kendini bu alanda da yetiştirmiş bir Türk Vatandaşı. Bu açıdan bakınca; kendisini ayrıca tebrik etmek gerekir ki; alanı dışında bir pazara oldukça sağlam bir şekilde ayak bastı. İlk kitabı olmasından ötürü kitap eleştirmenleri tarafından söyleneceklere daha çok güvenilir elbet ancak okuyucu olarak biz de bir iki kelime yazalım istiyoruz. O kadar da hakkımız olur elbette ki... Değil mi? 💛
Tünel: Kunduz Avı! Tek kelime ile mükemmel ötesi bir kitap. Yazarımız oldukça sade bir dil ile konudan sapmadan kalemini konuşturmuş. Sayfaları çevirirken sıkılmıyorsunuz "Burada tam olarak ne anlatıyor Allah aşkına?" demiyorsunuz. 
    Hikaye Ramazan aylarında Adana'da soygun yapılan bir kuyumcu dükkanının suçlularını arayan Emniyet Teşkilatı'nı anlatıyor. Emniyet Teşkilatı diyorum çünkü; olayın ana merkezi Adana iken, Ankara'dan alanında uzman polisler de konuya dahil oluyor. İki farklı şehrin polislerinin takım çalışması ve özverisi ile canla başla nasıl ter döktüklerine şahit oluyorsunuz ve aynı zamanda bir olayın bir çok şehri nasıl da bağlayabileceğini anlıyorsunuz. 
    Okurken Türk Polislerine ve Emniyet Teşkilatı'na olan bakışınız değişebilir ve onlara daha farklı bir gözle bakabilirsiniz. Gerçekten çok zeki ve dikkatle hareket ediyor; her ayrıntıyı araştırıyorlar. Araştırma yöntemleri akılda şu soruyu oluşturuyor: "Türkiye'de böyle sistemler var mıymış?" Sanırım olabilme ihtimali var. 
    Bir başarısız ihtimalden sonra gerçek suçluyu bulup sorguya aldıklarında kitabın sayfalarını daha büyük bir zevkle çevireceğinize garanti veriyorum. Zira; sorgudaki meşhur suçlumuz ile komiserimiz arasındaki konuşmalar gerçekten çok zekice kurgulanmış. 
    En sonunda adalet yerini buluyor ve suçlular yakalanıyor olsa dahi belki ufak bir hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Çünkü kitabın sonunda göreceksiniz ki; bazen adalet yerini buldu gibi gözükse dahi tam adrese ulaşmamış olabiliyor. Apaçık ortada duran gerçeklere rağmen hukuk sistemi her bir konuyu farklı açılardan ele alabiliyor ve bu sebeple bazen asıl suçlunun cezasını çekiyor olması aslında sizin yüreğinize su serpmiyor. 
Çünkü bazen "Gelecek olan mala gelsin, bize bir şey olmasın." deyip geçemiyorsunuz. 
Kitapla ilgili eleştirilerim çok olmamakla birlikte; karakterlerin duygu ve düşüncülerine daha çok yer verilebileceğini düşünüyorum. Kitabı bitirdiğinizde bütünüyle aklınızda hikaye kalıyor ancak karakterlerin isimlerini bile hatırlamakta zorlanabilirsiniz. Konusu ve kurgusu açısından belki buna çok imkan yoktu; orasını çok bilmiyorum tabi ama yine de tek bir karakterin ön planda olduğu bir kitap olmadığı kesin. Baş karakter kimdi? deseniz net bir cevap verebilir miyim? Bilmiyorum açıkçası. Polisiye türünde kitaplar okunurken aşk, meşk gibi konuları pek aramazsınız ancak yine de karakterlerin bir özel hayatı olduğunu bilirsiniz. Bu sebeple az da olsa o karakterlerin özel yaşantılarına yer verilebilmesi kitabı daha da güzel yapabilirdi. Odak noktası kuyumcunun faili meçhul suçlularını bulmaktı ancak bunun yanına bir ya da iki mesele daha serpiştirilip - ya da olanlar biraz daha ayrıntılandırılıp-  anlatılabilirdi. Kitapta geçen Gürcü hırsızların sonradan Adana soygunu ile bir bağlantısı olmadığı anlaşıldı ancak bu adamlara ne olduğu konusunda bir sonuca varılmadı mesela. Aklımda kalan karakterlerin başında bilişim uzmanı polisimiz var. O ve ekip arkadaşlarının özel hayatlarına o kadar az yer verilmiş ki; kitap olayı anlattım ve bitti gibi olmuş. Şayet biraz daha duyguları katabilseydik, çok çok daha akılda kalıcı olabilirlerdi. Bağ kurma açısından karakterlerle bağ kuramadım. Yani komiser kaç yaşında evli mi bekar mı biliyorum ama anlatıcının ağzından okuduğum "çok cevvaldi" benzeri bir kaç kelime ya da cümle dışında hakkında hiçbir fikrim yok. Yani karakterlerin kendisi de biraz konuşup, kendileri hakkında bilgi verselerdi çok güzel olurdu. Hem bilirsiniz; insan bazen sadece bir kitap karakterine aşık olabiliyor. Bu kitap da maalesef aşık olabileceğim bir adam bulamadım. Çok üzgünüm😐 Kitabın komple kendisine karşı güzel hisler beslemiyor değilim ama🥰
    Mutlaka kitaplığınızda olması gereken bir kitap olduğunu savunuyorum... Her şey bir yana kendi ülkemin yazarlarına daha çok destek olmamız gerektiğine inanıyor ve bu kitabın yazarının kesinlikle desteklenirse çok çok daha iyi yerlere gelebileceğini düşünüyorum. O zaman hep söylediğimiz gibi: Alın, okuyun, okutun...
      Sevgilerle okuyucum... 🙏
                    Hoş kal... 💙
                            Hoşça kal... 💚🖤

6 Ocak 2021 Çarşamba

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Karanlık Sular - Paula Hawkins 🌎⭐

Merhabalar Sevgili Okuyucu.❤😊

Uzun zaman sonra buluştuğumuz; özellikle bir kitap aracılığıyla buluştuğumuz için çok mutluyum. Geçtiğimiz günlerde kitap yorumu yapan bir arkadaşımın sözleri aklımdan çıkmıyor şu sıralar: "Faydalı kitaplar okumanız.." Cümlenin başında geçen "Faydalı" kısmı açıkçası beni çok rahatsız etmişti. "Faydasız kitap mı olur Allah aşkına?" diye geçirmiştim içimden... Sizce de böyle midir? Kitap okumak başlı başına yeterli midir? Yoksa kategorilere mi ayırmalıyız? Faydalı, faydasız diye? Sizce faydasız kitap diye bir şey var mıdır? Merak ediyorum doğrusu... 

Gelelim kendi kitabımıza... Karanlık Sular benim ikinci defa okuyup bitirdiğim ve ikisinde de aynı şekilde kitabın kapağını kapattığım bir hikayeye sahip. İki defa okumamın sebebi kitabı çok beğenmem değil; arada kalmış olmamdan kaynaklı...

Londra'nın ufak bir kasabası olan Beckford'da yer alan ve Ölüm Göleti lakabıyla anılan bir gölet üzerinde dönüyor hikayemiz. 1679'da ölen Libby ile birlikte 2015 yılına kadar uzanan ve tüm bu süreci kaleme almaya çalışan Nel Abbott'un aynı gölde ölmesi ile hikaye başlıyor...  Nel'den önce gölde intihar eden Katie, aynı zamanda Nel'in kızı Lena'nın en yakın arkadaşı. Ölümünden sonra dahi aralarındaki sevginin değişmiyor olması çok güzel işlenmiş. Nel'in kız kardeşi Jules ise uzun yıllardır kardeşiyle küs olmasına rağmen yeğeni için kasabaya geri dönüş yapmak zorunda kalmış ve tüm bu süreçler içerisinde yıllardır anlayamadığı şeyleri - ya da yanlış anlamalarını - anlıyor. Kitap Nel'in neden öldüğünün araştırılması noktasından çıkış yaparak aslında tüm diğer ölümleri de ele alıyor. Bu sebeple yaklaşık 10 - 12 kişinin ağzından ayrı ayrı yazılmış hisler, düşünceler, aile sırları, geçmiş, gelecek... Sizi epey yoruyor. 

1000K'da kitaba yazdığım yorumda şöyle bir cümle kurmuştum: "Yani bir tek Nel göle atlarken - ya da atılırken - sırtının dönük olduğu ağaç dile gelip konuşmamış. O da konuşsaymış olurmuş aslında." 

Sahiden de öyle. Bir hikayeyi çok fazla insanın ağzından dinlemek insanı nasıl yorar ve şekil değiştirirse, okurken de aynı hissiyatı alıyorsunuz. Yoruluyorsunuz. Olaydan kopup gidiyorsunuz. Bazı karakter için "Bu kimdi?" acaba deyip geri dönüp okuduğum oldu. Ki bana göre hikaye yarım kalmıştı. Katie'nin uğruna ölmeyi göze aldığı öğretmene tam olarak ne oldu mesela? Neden Nel'i ölüme götüren asıl sebep havada asılı kaldı?

2 kere okudum. İkisinde de memnun kalmadım. Bu sebeple öneremiyorum ancak yine de göz gezdirmek isteyen olursa tabii ki kitabımı paylaşırım. 

Bir sonraki paylaşımıma kadar şimdilik hoş kal, hoşça kal okuyucum.

#yazmazsamolmaz 🌾🐧

#kubraslisen ❣

20 Aralık 2020 Pazar

...Hala Var Olanlara...

Merhaba Sevgili Okuyucum..

Buradaysan ve yazdıklarımı okuyorsan, seninle mutlaka bir yerde, bir konuda ya da sadece kalpte... Buluşabilmişiz demektir. Zira yüzbinlercesine değil sadece sana ve aramızdaki bağa güvenip yazıyorum bunca kelimeyi... Seninle paylaştığım şey sadece cümlelerim değil ki... Yüreğimden kopup geliyorlar sana kelime kelime, cümle cümle... Anlıyorsun değil mi?

Son zamanlarda insanlar ve hayatlar üzerine düşünüp duruyorum... Diyorum ki "Kübra baktığın gibi değil. Hayır, hayır! Tam olarak düşündüğün gibi değil." İnsanların anlattıkları kadar mükemmel hayatlar yaşamadıklarını biliyorum ancak neden bunu yaptıklarına dair hiçbir fikrim yok. Neden olduğumuzdan daha farklı gözükmek zorundayız? Bilmiyorum. Neden  bir başkası ile kıyaslanmak zorundayız? İşin kötüsü bunu en başta yapan da bizleriz... Yarış atı mıyız bizler? En iyisi olmak zorunda mıyız? Doğru olmak zorunda mıyız? Neden? Neye göre? Kime göre?

İçimde öyle bir isyan oluyor ki bazen... Çığlıklar ata ata bağırmak istiyorum mesela. Ben ya ben. Buyum. Bu kadarım. Kötüyüm. İyiyim. Deliyim. Sakinim. Gülüyorum. Ağlıyorum. Koşuyorum. Düşüyorum. Kalkıyorum. İnsanım yahu! İnsan olmaya çalışıyorum. Mutlak doğruyu aramıyorum ki ben! Yok öyle bir şey bunu biliyorum. Mutlak iyi! Mümkün mü ki? Sana göre bombok olan hayatım bana göre bu dünyada sahip olabileceğim en değerli şeydir belki. Nereden biliyorsun ki... 

İnsan olduğumuzu unutturuyorlar bize. Acımadan. Hiç düşünmeden. İsimlerimizin önüne sıfatlar koyuyorlar. Birinin kızı, diğerinin kardeşi olmaktan öteye gidemiyoruz. Genç iken bir kalıba sokuluyoruz, evlendiğimizde bambaşka bir kalıba. Anne oluyoruz. Anneliğin getirdiği sıfatlarla yaşamaya zorlanıyoruz. Meslek sahibi oluyoruz. O mesleğe uygun kalıplarla yaşamak zorunda bırakılıyoruz. Bahsettiğim şey yerine göre davranmak değil. İnanın bana değil. Her yerde her şeyin yapılamayacağını benim 6 yaşındaki oğlum bile biliyor artık. Mesele bu değil. Mesele zorunda bırakıldıklarımız. Mesele yargılanmalarımız. Mesele yargılarımız, yadırgamalarımız... Olması gereken bu mu? Sence olması gereken bu ama bence olması gereken bu değil. Ne yapalım şimdi?

Doğal olarak zamanla fark ediyorsun ki... 40 farklı karakterin olmuş. Orada bambaşka birisin, burada bambaşka... Asıl olmak istediğin kişi değilmişsin. Kendine yaptığın en büyük kötülük buymuş aslında. Sen, sana bunu yapmalarına izin vermişsin. Çünkü bu sana öğretilen bir bilgi. Olması gerektiği gibi...

Ne yazık ki... Bu durum... Yaşadığın ülkenin gerçeği... Ve bana göre hepsinin özünde yatan temel nedeni; sevgisizliğimizdi..

Dünyevi şeylerle o kadar meşgulüz ki... Ödümüz kopuyor biri bizim hakkımızda kötü konuşacak diye... Bu yüzden çoğu insan ilk okulda okuduğu bir kaç kitap dışında hiçbir fikri olmamasına rağmen lafta şunu söyler: "Ooooo zamanında çok okudum ben." Sorsan tek bir dünya klasiğini bilmez ama. Sorsan her insanın iyi bir müzik kulağı, çok yaşanmışlığı, feleğin çemberinden geçmişliği, o yolları yüzellibininci kez gidip gelmişliği vardır. Eeee ne oldu şimdi... 

Geçtiğimiz günlerde iş yerinde bir arkadaşımız böbürlene böbürlene okuduğu üniversiteleri, bildiği dilleri, çalıştığı kurumları anlatıyordu. Anlattığına göre çok güzel kurumlarda, çok güzel pozisyonlarda çalışmış. 4 adet üniversite bitirmiş. 3 adet yabancı dili varmış. Tamam da ne iş yapıyorsun ki? Ya da şöyle söyleyeyim. Sen karşında lise mezunu, tek derdi ailesini geçindirmek olan bir adama neden bunca şeyden bahsediyorsun ki? Senden bunu anlatmanı kim istedi ki? Normal şartlarda iş yerinde hiçbir muhabbete katılmam, tartışmalara girmem ve kimseyle iş dışında bir ilişki -yakın ilişki- kurmam ancak kadının çocuğu ezer gibi konuşmasına öyle bir sinir oldum ki... "Ben." dedim. "Gittim paşalar gibi bir üniversite okudum. Dil falan da öğrenmedim bak. Geldim burada çalışmaya başladım. Senin de geldiğin noktaya bakarsak. Bence onca zamanı boşuna harcamışsın. Çünkü elinde sonunda o kadar donanımına rağmen hiçbir donanımı olmayan benimle aynı işi yapıp, aynı maaşı alıyorsun." Sonunda sustu ve işine döndü. Karşındaki insanı neden ezmeye çalışıyorsun anlamıyorum. Ne geçiyor eline? Ne olmuş bilmem kaç dil bilmişsen. Ne olmuş orada çalışmışsan. Ne olmuş kardeşim istersen 15 tane üniversite bitirmişsen. Bugüne bak. Yarına bak. Ne oldu? O adamı orada ezip, ben senden daha donanımlıyım dedin de ne oldu? 

Bu tablo tam olarak bu şehrin özeti işte. Birileri hep birilerini ezmeli. Birileri hep birilerinden fayda sağlamalı. Çıkarı olmalı. İşine yaramalı. Tüketmeliyiz birbirimizi. Nefret etmeliyiz. Kan kusturmalıyız. Ağlatmalı, acıtmalı, moral bozmalıyız. Bunu mutlaka yapmalıyız. Yapmazsak olmaz çünkü. 

Bu kötü dünyaya rağmen iyi kalmaya çalışıyorum. Bu lanet olasıca fikirlerinize rağmen tertemiz bir insan yetiştirmeye çalışıyorum. Kalbine iyiliği ekebilmek süper bir üniversitede süper bir bölüm okumasından daha değerli benim için. Sırf bu sebeple çevremdeki birçok insan "Salak" olduğumu düşünüyor. Ancak umurumda değil. Bugün tüm gün bir kedinin peşinde onu sevmek için dolaşan oğluma bakıp aynı şeyi düşündüm. "Senin kalbin benim en büyük servetim." Daha fazlasına sahip olmak gibi bir derdim yok. Olmasın da zaten...

Doğduğum, doyduğum ve doğurduğum bu şehirde her gün bir başka kimliğe bürünmemi isteyen insanlara rağmen gene bildiğimi okuduğum için bu kadar uçta yaşıyorumdur belki (Kime göre,neye göre tabii ki belli değil!). Çünkü ben bir fincan kahvenin 40 yıllık hatırına, bir sese, bir söze çok şey borçluyum... Ben o anların değerine, mutluluğumu borçluyum. Samimiyeti, sevgiyi, sevecenliği beklediğim onca insandan karşılık olarak ne görürsem göreyim. Bozmadım kalbimi... Bozmayacağım...

Ve sevgili okuyucum. Biraz olsun düşünürsen anlayacaksın.

Bu dünyada aslında olmak istediğin gibi bir insan olabilmeyi başarırsan. Muhtemelen "farklı" olarak adlandırılacaksın. Ama inan bana. Farklı olmak, herkes gibi olmaktan iyidir. En azından gerçekten insanım diyebilirsin. Vicdanı, merhameti bilirsin. Samimisindir. Sevginde de. Nefretinde de. Nezaketinde de. Kabalığında da. 

Bilirsin.

Bize samimiyet lazım sadece.

Samimi niyet.

Niyet bu dünyadaki her şey demek.

Dilerim ki benimle buluşan ve bunları okuyan o güzel gözlerin hep mutlulukla ışıldasın sevgili okuyucum. Seni tanımasam bile bilmeni isterim ki... Bunca satırdan anladığın o şey. Bizim ortak noktamızdır. Kalbimiz... Senin o güzel kalbinden öperim. 

Yine buralarda buluşalım. Yazalım, okuyalım. Şarkılar söyleyip, dağılalım...

Ama söz ver; bir sonraki buluşmamıza daha da mutlu olalım...

Şimdilik hoş kal.

Hoşça kal okuyucum. 


19 Aralık 2020 Cumartesi

Kayra'm🐣💚

O annesinin hayranlıkla baktığı bir #kayrayusuf 👦🏼 Benim #kayram 💜
Hani böyle satır satır yazıyorum, sayfa sayfa anlatıyorum ama hepsi az; hepsi eksik, hepsi yarım...
Nasıl seviyorsun diye sorsalar: "Tarifi imkansız." derim.
Bir insanın kalbi 4 odacıktan oluşur her bir odasında ayrı bir ev yaptım ben senin için...
Sen hayatımdaki en değerli ilk ve tek erkeksin... 🙏🏻
Şükür ki ben kalbimi gösterip, göğsümü gere gere "Evet. Tam burası sana ait." diyebileceğim o güzel kalbine sahibim.
Şükür ki ben.
Sana sahibim.
Şükür ki sen benim canım, canparçam, diğer yarım, can yoldaşımsın.
iyi ki sen...
iyi ki sensin evlat. 💫

#yazmazsamolmaz ❣
#kubraslisen 💕
#kayraşk 💙
#safaşk 💜

22 Temmuz 2020 Çarşamba

Kayra'm🐣💚

Ah benim en güzel telaşım, bitmek bilmeyen endişelerim...
Ah benim sonu gelmez umutlarım, hiç bitmeyecek sevdam, canparçam...
Kalbimden kalbine bir yol çizdim; ömür boyu silinmeyecek cinsten.
Kanına karıştım, damarlarında dolaştım; kalbinim en ücra köşesine ulaştım ve orada sabit kaldım.
Kalbimi açtım ve içindeki en güzel yeri sana parselledim.
Sana doğruluğu ektim, iyiliği, merhameti... Vicdanı ördüm ilmek ilmek, sevgi bıraktım bir miras gibi...
Ben elbette korurum seni ama sen de unutma bebeğim; aslında seni kurtarabilecek tek insan sensin! Aldanma başkalarına yaşa doya doya... Sev fütursuzca, yalan olmasın ağzında ve kötülük olmasın hiçbir niyetinde...
Ben kalbindeyim meleğim, beni mutlaka ama mutlaka hissedeceksin; elini kalbine koy...
Bak orası bizim cennetimiz.
Bak orası merhametimiz...
Hep böyle güzel kal, mutlu kal, masum kal...
Seni çok seviyorum evlat... 💚
#kayram 🐣💚
#kayrayusuf 🍃

15 Temmuz 2020 Çarşamba

... Gelecekteki Sevgiliye Mektuplar...

Uykuya dönen yüzünün her bir ayrıntısını izleyip, şükrediyorum Allah'a her gün, her saat, her dakika...
Ben sana açtığım bu kalbimin içinde her gün biraz daha alan parselliyorum senin adına...
Ellerimi tutup kendine çekiyorsun beni sonra; sarılıp bana saçlarımı kokluyorsun..
"Hayat bundan ibaret işte." deyip "Tamam." diyorsun. "Bugün de hayatım güzelleşti seninle."
Sana bakan, sana doyamayan, hep sarılan, hiç bırakmayan o deli kız...
Beni seven, beni saran, sonum, yolum, yol arkadaşım diyen o adam.
Bana bakıp hep iç çeken, bakarken bile içi giden...
Ellerimi avuçlarının arasına alıp, avuç içlerimden öpen..
Uğruna kaç şiir yazsam, kaç satır sıralasam yetmez...
Kaç nefesi tüketsem, seninle kaç yüzbin yıl yaşasam yetmez...
Yürüdüğüm hiçbir yol, sen yoksan; inan buna değmez!
Çok seviyorum! değil bak bu.
Seninle anlam kazanan bir hayat.
Çok seviyorum değil inan bu!
Seninle atan bir kalp.
Benimle yaşayan, yaşlanan, herkesten saklanan, sadece bize ait, bize özel olan.
Adımın yanına yakışan o adınla;
Her gün en samimi günaydının,
En anlamlı iyi gecelerinle..
Soluğumu, soluğuna katıp;
Hayat verdiğin bu kalbimde...
Sen ve ben biziz sadece.
Sen ve ben "Biz" olduğumuz için daha katlanılabilir her şey bu hep böyleydi, hep böyle...
iyiki sensin diyen sana hep aynı cevabı verebilirim; "Sen olduğun için ben iyikiyim, bizi sevmekten asla vazgeçme."
"Seni seviyorum, bize aşığım."




3 Temmuz 2020 Cuma

...Kayra'm...


Senin dikenli yolların olsa ne olur çocuk! Kanaya kanaya yürür de tek bir şikayet etmem yine de.. 
Senin minicik ellerinde can bulan şu hayatımı uğruna kaç bin milyon kez feda etsem az... 
Kaç kez serilsem ayaklarının altına, kaç kez sarılsam, öpsem, koklasam... 
Az. Çok az. 
Gözlerinde bir umut var Kayra'm. 
Yüreğinde iyilik, kalbinde huzur var annecim.. 
Sen bu dünyada görüp görebileceğim en temiz, en saf şeysin. 
Ben bu dünyada senin için var olan bir hizmetkar... 
Ben sana aşık, ben sana köle, ben sana kul... 
Var olma sebebim. 
Sen bir su kadar berrak, gökyüzü kadar sonsuzsun. 
Bazen sana "Seni çok seviyorum." dediğimde  anne "Neden beni çok seviyorsun?" diyorsun. 
Sana yüzlerce sebep bulabilirim aslında ama hiçbiri dosdoğru tanımlayamaz bendeki seni. 
Sen sadece "SEN" olduğun için bendeki en güzel yerdesin. 
Ve ben sadece "BEN" olduğum için senin annenim. 
Ve bugün ne varsa bize ait inan bana o sadece "BIZ" Olabildiğimiz içindir. 
Seni çok seviyorum evlat. ❣
#kayram 🐣💚
#kayrayusuf 🍃

29 Haziran 2020 Pazartesi

..Gelecekteki Sevgiliye Mektuplar...

Olur ya kader der; ayrılırız, birbirimizi bir daha asla görmez, duymayız... 
Olur ya kavga eder, "bir daha asla barışmayız" diye düşünüp ağlarız.. 
Olur ya gider de "Bir daha dönüşü yok." deriz...
Ama söz verdik;
Unutmaz hep hatırlarız... "Ne olursa olsun orada sen varsın" diye...
Yine en zor zamanlarımızda koşar birbirimize sarılırız...
Bir kadın ve erkek birlikte olduklarında ve bu birlikteliğe "sevgililik" gibi bir isim koyduklarında devamı gelir bunun illa ki... Önce seversiniz, sonra sevgilim dersiniz, sonra bir bakmışsınız nişanlınız olmuş ve mutlu son "evlenmişsiniz."
Hikaye burada biter mi?
Ya da başlar mı?
Bilinmez.
Ama biri ile ilişkinize herhangi bir sıfat verme zorunluluğu hissetmeden sadece onu yaşamak ve yaşatmak adına beraber olabilir, öyle sevebilirseniz; o zaman tamamsınız...
işte o zaman aşmışsınızdır...
Kimsenin sevgilisi değilim, kimsenin eşi değilim.
Ben bu dünyada nefes alan bir adamın gönülhanesinin sahibi, vazgeçemediği, doyasıya yaşayabildiği...
Ben bir adamın "olmazsan olmaz" dediği...
Ben...
Hiçbir umudum yokken bile geleceğe dair,
Sonsuz bir mutluluk yaşadığım.
Çünkü hep bildiğim, hiç saklamadığım.
Hep söylediğim, inandığım, yaşadığım..
Bir adam var her gün yeniden sevdiğim, her gün yeniden özlediğim..
Her gün unutup, en baştan sevmeye ama daha fazla sevmeye başladığım..
Her gün dualarıma hapsedip, binlerce şüküre sığdırdığım.
Bir adam var, yokluğu ölüm varlığı düğüm düğüm..
Bir adam var, nefesim.
Bir adam var; özgürlüğüm..
Öyle bir adam ki; kör ediyor beni bu dünyada kalan diğer tüm insanlara...
İnandırıyor beni bu dünyada bir şeylerin hala daha güzel, hala daha tertemiz ve özel kalabildiğine.
Hiçbir sıfata ihtiyacım yok ben aştım tüm bu meseleleri seninle...
Hiçbir açıklamaya ihtiyacım yok,
Varlığında yokluğunda ben de aynı mesele...
Kimse alamaz bendeki seni.
Sen nerede olursan ol durum böyle.
Sakladım bizi aşkım,
Kimseler bizi bulamasın da dokunamasın diye..
sen olduğun yerde olabildiğince mutlu kalmaya çalış, ben yaşatıyorum bizi yine de...
sevgi ile...
#yazmazsamolmaz
#kubraslisen 🌿

15 Mayıs 2020 Cuma

Kayra'm🐣💚

Anne karnına düştüğün andan itibaren tamı tamına 6 yıldır bu dünyada nefes alıyorsun çocuk.
Sana bakıp da "Kızım bu çocuk senin klonlanmış halin mi?" diyen tüm insanlara gülümseyerek bakıyor ve cevap veriyorum: "O benim miniğim." 👦🏼
Ruhunun her bir yerinden ayrı bir sevgi dalgası yayılıyor; ruhumun her bir yanına...
Her sabah bu dünyada senin gibi bir gerçeğim olmuş olması beni gülümsetiyor, beni mutlu ediyor, beni bu dünyada var ediyor.
Sen ve seninle birlikte değer verdiğim bir kaç insan. "Ailem" kavramını tamı tamına ve doyasıya bana yaşatıyor.
Ve sen her gün sesinle, gülüşünle, duruşun, bakışın ve bitmek bilmeyen sorularınla bana, bize ışık oluyorsun biliyor musun?
Sen, siz...
Bizim en temiz yolumuzsunuz.
Bir anne için gidilebilecek en uzun yol, bir baba için en uzun yolculuksunuz...
Varlığımız, yokluğumuz.
Çokluğumuz, azlığımız...
En içten dualarımızsınız...
Sevgiyi ilmek ilmek ördüğüm o güzel kalbin var ya evlat!
O kalp çok saf, çok bebek, çok melek.
Dilerim hep öyle kalsın..
Hiçbir endişem yok benim; kalbiniz, kalpleriniz tertemiz olduktan, Allah yolundan şaşmadıktan sonra geri kalan hiçbir şey mühim değil! Bizler sizin hep yanınızda, arkanızda, solunuzda, soluğunuzda...
Bazı sevgiler kıyaslanamaz bir başkasıyla...
Siz tam da kıyaslanamayan tarafımızdasınız.
Siz iyi ki var, iyi ki, iyi ki, iyi ki varsınız!

#kayrayusuf
#kayram
#kayraşk
#oğlumvemanevioğlumiçin

18 Nisan 2020 Cumartesi

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Siliniş - Tess Gerritsen 🌎⭐


Merhabalar Sevgili Okuyucu.❤😊

Uzun zamandır beni bu kadar etkileyen başka bir kitap daha okumadım desem yeridir. Tess Gerritsen yine yapmış yapacağını ve muhteşem bir kitap yazmış... 

Belki de günümüzün kanayan en büyük yaralarından biri olan kız çocukları... Çeşitli vaatlerle kandırılarak ülkelerinden, ailelerinden koparılarak istismara uğrayan kimliksiz, isimsiz kızlar, kızlarımız.. Kitabın konusunu, olayın örgüsünü, işleniş biçimini ciddi anlamda çok beğendim. Yazarımız oldukça güzel bir konuyu adli tıp bilgileri ile oldukça güzel harmanlayarak muhteşem bir roman ortaya çıkarmış.. Bu sebeple üzerine çok konuşmadan kesinlikle alıp okumanızı tavsiye ediyorum. Kitaplığınızda olmayı kesinlikle sonuna kadar hak eden bir kitap. Kesinlikle.

Alıntılar

✨ Bazen silinenler bize geri döner.
✨ Köpek balıklarıyla yüzersen, bir gün seni mutlaka yerler.
✨ Derinin altına indiğinde en güzel kadın bile aynı görünüyor. Kas ve kemiklerden oluşan bir boşluğun içine tıkıştırılmış organlar yığını.
✨ Benim hayallerim yok. Böylesi daha iyi. O zaman hayal kırıklığına uğramazsın.
✨ Her savaş bir fırsat, yeni bir pazardır ve herkes kazanmak ister.
✨ İstediğim tek şey, kimsenin beni incitemeyeceği bir yere çekilmek.
✨ İfade sadece tesadüf olabilir.
✨ Övülmek güzel bir şey ama ben açık sözlü olmayı tercih ederim.

11 Nisan 2020 Cumartesi

..Gelecekteki Sevgiliye Mektuplar...

Seni sevmenin bana tertemiz hissettirişine hayranım.
Sana bakınca içimden en ufak bir huzursuzluk geçmeyişine,
Ne hissedersem hissedeyim hiç sıkılmadan, hiç yorulmadan beni sana getirişine hayranım.
Ben sana..
Kalbine,
Bulutları içinde saklayan gözlerinin en derinine,
Benimle bir bütün olan ruhuna,
Yüreğinde sakladığın, koruduğun, vazgeçmediğin sevgine...
Varlığına ve yeri geldiğinde yokluğuna..
Büsbütün sana, sadece sen olduğun, olabildiğin için... Aşığım..
Ben bize hayranım, ben bize sonsuz, ben bize kuralsız, yersiz, yurtsuz...
Ben sana yuva, sen bana çatı...
sonsuz şükür,
sonsuz dua,
sonsuz sabır...
ve dahası...

Beni ben yapanım, can yarım;
iyiki sen, iyiki ben, iyiki biziz!
Biz seninle her zaman "kalp kalbe"
iyiyiz ulan! iyiyiz!

4 Nisan 2020 Cumartesi

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Mucizeler Atölyesi - Valerie Tong Cuong 🌎⭐

Merhabalar Sevgili Okuyucu.❤😊

2019 yılında okumuş olduğum son kitap olan Mucizeler Atölye'si hayatları alt üst olmuş 3 ana karakter üzerine kurgulanmış bir kitap. Olaylar biraz daha derinlemesine anlatılsa belki daha güzel olabilirdi. Bu açıdan bakınca mükemmel ötesi bir kitap diyemiyorum ancak yine de ders verici nitelikte...


Ailesiyle problemleri olan ve yanlız yaşayan Millie'nin oturduğu apartmanda çıkan bir yangınla her şeyini kaybetmesi ve yangın sırasında yaşadığı panikle kendini camdan aşağı atıp gözlerini hastaneden açmasıyla son buluyor. İş yerinde yaşadığı sorunlara dayanamayan ve istifa eden Mösyö Mike ise sokaklarda yaşamaya başlıyor ve bir kavga sırasında ağır yaralanarak hastaneye kaldırılıyor. Son karakterimiz Mariette ise eşi, çocukları ve öğrencilerinden bunalmış bir durumdayken bir gün öğrencilerinin birine tokat atar ve öğrenci merdivenlerden yuvarlanır. Tabii ki Mariette de kendini hastanede bulur.

Yaşadıkları bu olayların sonunda gözlerini hastanede açan 3 kahramanımızın yolları ise Mucizeler Atölyesi'nde kesişir. Bu atölye onlara iyileşmeyi vaad eden ve sonrasında da aynı şekilde sizin onlara yardım etmenizi isteyen bir sistemle çalışmaktadır. Ve kitap da bu 3 kahramanımızın atölyede geçirdikleri zamanı, süreçleri anlatmaktadır. 

Akıcı bir kitap olmasına rağmen kitap sonunda bazı şeyler havada kalıyor ve "Eee ne oldu şimdi?" diyorsunuz. Kahramanlar arasındaki ilişkiler biraz daha ayrıntılandırılabilir, daha sağlam bir sonuca ulaştırılabilirdi bence...

Her durumda kitap size hayata yeniden başlayabileceğinizi, güçlü kalarak ve inanarak her şeyin üstesinden gelebileceğinizi hatırlatıyor. Güç aslında kalbinizde önemli olan onu kullanmayı bilmek. Bunu bir kez hatırlıyorsunuz işte...

Okumayı düşünen herkese şimdiden iyi okumalar diliyorum o halde...
Hoş kal.
Hoşça kal okuyucum.
Sevgiyle...