yazar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yazar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Nisan 2021 Cumartesi

Gelecekteki Sevgiliye Mektuplar

 Merhaba gelecekteki kalp çarpıntım..

Olur da bir gün buluşursa gözlerimiz ve tutuşursa ellerimiz... Onlara iyi bak. Bu yaşıma kadar beklediğim o yüce aşka kadar ne yollardan geçtim; bir düşün isterim.

Seni de yıprattılar oysa değil mi?

Biliyorum.

Yıprandık sevgilim. Yıpratıldık.

Hayat tarafından, insanlar tarafından; büsbütün bu dünya tarafından.

Bu yüzden birbirimize iyi bakmalıyız işte.

Bu yüzden daha çok sevmeli, daha çok sarılmalıyız..

Olabildiğince, elbette...

Fakat şu sıralar pek de iyi değilim ben... Uzun zamandır kalbimden dolup taşan bir sevgi var. Çoğu geceler hızlı hızlı atan kalbimin ağrısı ile uyanıp, ağlıyorum. Tüm kötü kabuslarımın sonunda, aynı noktaya varıyorum;  yalnızlığıma. Her gün bir önceki günden daha inançlı bakıyorum aslında dünyaya.. Bugün diyorum. İşte o gün. En sonunda kavuşacağım sana.

Hiçbir eksiğim yok aşkım; senden başka. Bilirsin. İnsanoğlu doyumsuz ya. Belki ben de şımarıklık yapıyorumdur. Sen konusunda. Zarar veriyor mu bu sana? Ama zaten yaşıyorsun orada bir yerde, benden bağımsızca. Sesim yok. Sözüm yok. Bir suretim yok. Ne hissediyorsun acaba şuanda? Ne üzüyor seni? Ne kırıyor? Ne için mutlu oluyorsun ya da ne seni güldürüyor? Bilmiyorum. 

Hiç gelmeyecek birini beklemek de aptallık diyorlar. Doğrudur. Ama bi'ihtimal. Kirletmek istemiyorum sevgimi yalan dolanlarla. Elbet birileri geliyor: sorguluyorum. Fütursuzca. Çünkü biliyorum gerçekten sen gelsen, hiçbir şüphe duymayacağım. Sorgulamaya gerek dahi duymayacağımı biliyorum. 

Biliyorum. Gerçek sevgi şüpheye yer bırakmaz. 

Biliyorum aşkım. Kusursuz sevgi bir insanı kusurlarıyla sevmektir oysa...

Yeterince sevebilir miyim seni?

Özleyebilir miyim?

Anlar mıyım?

İyi-kötü yine de en sonunda dönüp sarılır mıyız birbirimize?

İlk fırsatta aradığın ve yanına koştuğun olur muyum sahiden?

Beraber bir akşam yemeği yiyip, miskinlik yapabilir miyiz?

Kitap okuyabilir miyiz saatlerce?

Tartışabilir miyiz seninle?

Kavga edip, küsebilir miyiz?

Sonra ağır basan özlemimizle dönüp yine de sımsıkı sarılabilir miyiz?


Senin için tertemiz kalsın istedim yollarım. Biliyorsun sen gelene kadar elbette başkalarının selamını aldım ve fakat asla izin vermedim inancını kaybetmemi sağlamalarına.. İnanmadım onlara... Azıcık aklım başımdan gidecek gibi olsa 'Kendine gel' deyip durdurdum her şeyi...

Çünkü çok yoruldum; en az senin kadar yorgundum.. En az senin kadar kırgınım bu dünyaya. Aslında çok kızgınım insanlara. Ve aslında geçmeyen bir küskünlüğüm var bu hayata... Daima gülen bu yüzüme inat; kan damlıyor gözlerimden.

Gel istiyorum artık; bencilliktendir belki...

Ama tek başıma taşıyamıyorum bunca şeyi...

Ağır geliyor hepsi.

Belki beraber hafifletirdik onca şeyi.

Varlığın yeterdi.

Yokluğun zaten cehennemin dibi..

Şu sıralar biraz mutsuzum, sen bana bakma. Yine de bu halde karşılamak da istemem seni. Beni ağlarken görmeni istemem sevgilim. Beraber gülmeliyiz. 

Bir anlamı olmalı. 

Bunca zamanın bir anlamı olmalı...

İnan bana.

Şuan her neredeysen; sana ihtiyacım var

Beraber mutlu olmalıyız, biliyorum. Oluruz da. 

Bize inanıyorum ve biliyorum ki sen de bir gün gerçekten inandığında elbet bulur o kalbin beni.

Sadece biraz daha çaba... 

Buna ihtiyacım var.

Sana ihtiyacım var sevgili.. 

Şimdilik...

Her nerede isen iyi kal, iyi ol, iyi yaşa.

Hoş kalırsın. Güveniyorum aşkım sana.




5 Nisan 2021 Pazartesi

Gelecek Güzel Günlerimize..

 Merhabalar Sevgili Okuyucum. 💖

    Ne çok yazmışım, ne çok konuşmuşum buralarda... Sonra ne çok susmuş, ne çok susmalarımın acısını çıkarır gibi kusmuşum değil mi? 

    Bu blog benim için değerli. Ara ara dönüp yazdıklarımı okuyor ve düşünüyorum: "O zaman hangi hislerle kelimelerimi bütünleştirdim de o cümleleri kurdum? Mutlu muydum? Şimdi de aynı mı düşünüyorum."

    Bugün de yaptım bunu. Döndüm geçmişe baktım. En sevdiğim yazımı "Aşktır Bencil Olan!" ı okudum tekrar ve tekrar. "Ah be kızım!" diyorum kendime; "Hiç mi büyümezsin sen!" Büyümemişim. :)   

Hep sevgiye inanmak gerektiğinden bahsetmişim. Dileğim sadece saf sevgiymiş. Bugün dönüp bakıyorum da kendime; dileğim hala bu olmasına rağmen o eski inancım da kalmamış. 

    Hala olabildiği kadar mutluyum. Hala iyi olandan yana dönüyor yüzüm. Halan aynı duaları ediyorum "Kalbimi bozma." diyorum. Hala daha bu dünyayı iyiliğin kurtaracağına inanıyorum. Hala daha ufacık şeylerle mutlu olabiliyor; dans ediyor, okuyor, yazıyor, dinliyor, dinletiyorum. Ancak bir şeyler eksik gibi. Eskisi gibi olmayan bir şeyler var. Düşününce anlıyorum. Eskisi kadar güvenim kalmamış. 

    Elbette insanlar değişir zamanla. Boşuna dememişler: "Değişmeyen tek şey değişimdir." diye. Ama ne bileyim. Bu kadar olsun istemezdim. Ya da o kadarına bu şekilde ulaşmak istemezdim. Geriye dönüp baktığımda "Ne aptalmışım" demek istemezdim. Ben hayatın acımasız yanlarını bu şekilde öğrenmek istemezdim. Ama en sonunda vardığım nokta şu oldu: "Asla istediğin gibi olmayacak." bunu gerçekten çok iyi anladım. 

    İnsanların yüklemelerine, eleştirilerine, görmek istediklerini sana empoze etmeye çalışmalarına karşı fazlaca idmanlıyım. İnsanların sevgisizliklerine mi? İstemediğim kadar çok alışkınım. Beklentilerimin asla karşılanmadığı bu kahrolasıca hayatta beklentisiz yaşamanın hayatta kalabilmenin ilk kuralı olduğunu öğrendim mesela. Kendini anlatmaya çalışmanın bir aptallıktan öteye geçmediğini ve aslında seni anlamak isteyenlerin elinde sonunda anlayacağını... 

    Kusursuz sevgi bir insanı kusurları ile sevmekmiş. İnsanlara katlanabilme dereceniz, onlara verdiğiniz değerin fazlalığı ile ilgiliymiş. Ve her yalan kendini imha etmek gibi bir döngüye sahipmiş. 

    Konuşursam olmuyor okuyucu. Eskiden yazdığımda olurdu en azından. Artık yazınca da olmuyor. Hem içeriden hem de dışarıdan lal kesilsin istiyorum... Kafamın içindeki sesleri susturmak istiyorum. Beraberinde insanları, yargılarını, beni değersizleştiren her bir kelamlarını. Bir toz tanesi kadar bile yerim olmayan hayatlarında çok önemliymiş gibi bana akıl vermeye çalışan hallerinden midem bulanıyor. Sonra dönüp arkamı gidiyorum. Giden taraf olduğum için de suçlanıyorum. 

    Niye bunları yazıyorum. Çünkü kendime olan inancımı kaybetmek istemiyorum. Bu dünyada yüzlerce kötü insan var. Hepsi bir tek benim mi karşıma çıkıyor. Hayır. Bir şeyler yaşadım. Ağladım. Üzüldüm. Kapadım. Kapandım. Tekrar tekrar aynı sahneyi izleyip, ezberledim. Yine de her durumda kendime inandığımdan bir yolunu buldum. Nefes almaya devam etmek için her zaman bir neden yarattım kendime. Yine yaparım. 

    Etrafım zifiri karanlık olsun. Ben kendi ışığımı kendim yaratırım.

    Daha fazla gelsinler üzerime, biraz siner sonra aslanlar gibi koşarım.

    Çünkü kimseye değil sadece kendimedir bu yazdıklarım.

- O zaman bu biraz kendime gelişim olsun. Umutsuz vaka gibi mi duruyorum oradan bakınca? Doğru yerden bakmıyorsundur bakış açını değiştir güzelim... -

Üzdüler seni kızım. Sen izin verdin buna. Ağlaman gerekiyorsa ağla. Ayıp mı? İnsansın da ağlayabiliyorsun işte. Ne mutlu sana! Kırdılar seni yavrum. Ama kabul et; sen izin verdin seni kırmalarına. Olsun kırıldığın noktadan yeniden başla. Ne kaybedersin en fazla. Saçmaladın mı? Biraz daha saçmala. Hayatın kendisi ne kadar doğru da sen eğrisin ki? Herkes pür pak da bir sen mi kötüsün. Yapma ya! Bırak konuşsunlar. Kulaklarını tıka. Bırak yargılasınlar. Seni gerçekten tanımamışlar onlar. Kendilerini imha edecekler elinde sonunda.

Her şeyi bir kenara bırak güzelim. Gün sonunda kime sarılıp uyuyorsun? Gün sonunda kim avutuyor seni? Annen, baban, ablan? Sevgilin, arkadaşın, eşin, kim? Sadece kendinsin. 

Bu yüzden son kez yazıyorum sana bebeğim. Kendinden başka kimseye güvenme meleğim. 

Kendinden başka kimsenin hakkında ne düşündüğü, ne söylediği önemli değil.

Seni bir sen bilirsin. Bir de kalbindeki.

Gerisi tırıvırı. Geçelim o işleri!

Çiçek gibisin diyorum sana. İnan bana. Soldurmasınlar o yüzünü. 

Biraz gül: çünkü sen en çok gülünce güzelsin. 

Kaybettiğini hissettirenler ile şimdi vedalaş.

Bak yarın ne kadar iyi hissedeceksin.

Sana güveniyorum.. Bunu yapabilirsin. Neden?

Çünkü aslansın kızım sen. 

Bunu yine en iyi sen bilirsin.

Asla küçümseme kendini; sakın inanma onlara.

Sen o anlattıkları değilsin.

Arada sırada yolunu kaybetsen de biliyorsun elinde sonunda papatyalarını toplar yine yuvanı şenlendirirsin. 

Şimdi çok iyisin. 

Biraz sabret. 

Her şey çok daha güzel olacak.

Bana güvenebilirsin.

- yazmazsamolmaz

- kubraslisen"



11 Ocak 2021 Pazartesi

✨✨Ufak Tefek İç Çekişler⏳



Önce kalbine sonra mantığına hitap etmeli bazı şeyler...
Önce kalbinde sonra beyninde kıvılcımlar yaratmalı...
Eğer bir gün kalbine dokunamadığını hissedersen o zaman bil ki ya mantıktan ibaretsindir ya da mecburiyet.
Bir düşün; iyi düşün..
Çünkü başka açıklaması yok; yaşadığın karmaşanın...

20 Aralık 2020 Pazar

...Hala Var Olanlara...

Merhaba Sevgili Okuyucum..

Buradaysan ve yazdıklarımı okuyorsan, seninle mutlaka bir yerde, bir konuda ya da sadece kalpte... Buluşabilmişiz demektir. Zira yüzbinlercesine değil sadece sana ve aramızdaki bağa güvenip yazıyorum bunca kelimeyi... Seninle paylaştığım şey sadece cümlelerim değil ki... Yüreğimden kopup geliyorlar sana kelime kelime, cümle cümle... Anlıyorsun değil mi?

Son zamanlarda insanlar ve hayatlar üzerine düşünüp duruyorum... Diyorum ki "Kübra baktığın gibi değil. Hayır, hayır! Tam olarak düşündüğün gibi değil." İnsanların anlattıkları kadar mükemmel hayatlar yaşamadıklarını biliyorum ancak neden bunu yaptıklarına dair hiçbir fikrim yok. Neden olduğumuzdan daha farklı gözükmek zorundayız? Bilmiyorum. Neden  bir başkası ile kıyaslanmak zorundayız? İşin kötüsü bunu en başta yapan da bizleriz... Yarış atı mıyız bizler? En iyisi olmak zorunda mıyız? Doğru olmak zorunda mıyız? Neden? Neye göre? Kime göre?

İçimde öyle bir isyan oluyor ki bazen... Çığlıklar ata ata bağırmak istiyorum mesela. Ben ya ben. Buyum. Bu kadarım. Kötüyüm. İyiyim. Deliyim. Sakinim. Gülüyorum. Ağlıyorum. Koşuyorum. Düşüyorum. Kalkıyorum. İnsanım yahu! İnsan olmaya çalışıyorum. Mutlak doğruyu aramıyorum ki ben! Yok öyle bir şey bunu biliyorum. Mutlak iyi! Mümkün mü ki? Sana göre bombok olan hayatım bana göre bu dünyada sahip olabileceğim en değerli şeydir belki. Nereden biliyorsun ki... 

İnsan olduğumuzu unutturuyorlar bize. Acımadan. Hiç düşünmeden. İsimlerimizin önüne sıfatlar koyuyorlar. Birinin kızı, diğerinin kardeşi olmaktan öteye gidemiyoruz. Genç iken bir kalıba sokuluyoruz, evlendiğimizde bambaşka bir kalıba. Anne oluyoruz. Anneliğin getirdiği sıfatlarla yaşamaya zorlanıyoruz. Meslek sahibi oluyoruz. O mesleğe uygun kalıplarla yaşamak zorunda bırakılıyoruz. Bahsettiğim şey yerine göre davranmak değil. İnanın bana değil. Her yerde her şeyin yapılamayacağını benim 6 yaşındaki oğlum bile biliyor artık. Mesele bu değil. Mesele zorunda bırakıldıklarımız. Mesele yargılanmalarımız. Mesele yargılarımız, yadırgamalarımız... Olması gereken bu mu? Sence olması gereken bu ama bence olması gereken bu değil. Ne yapalım şimdi?

Doğal olarak zamanla fark ediyorsun ki... 40 farklı karakterin olmuş. Orada bambaşka birisin, burada bambaşka... Asıl olmak istediğin kişi değilmişsin. Kendine yaptığın en büyük kötülük buymuş aslında. Sen, sana bunu yapmalarına izin vermişsin. Çünkü bu sana öğretilen bir bilgi. Olması gerektiği gibi...

Ne yazık ki... Bu durum... Yaşadığın ülkenin gerçeği... Ve bana göre hepsinin özünde yatan temel nedeni; sevgisizliğimizdi..

Dünyevi şeylerle o kadar meşgulüz ki... Ödümüz kopuyor biri bizim hakkımızda kötü konuşacak diye... Bu yüzden çoğu insan ilk okulda okuduğu bir kaç kitap dışında hiçbir fikri olmamasına rağmen lafta şunu söyler: "Ooooo zamanında çok okudum ben." Sorsan tek bir dünya klasiğini bilmez ama. Sorsan her insanın iyi bir müzik kulağı, çok yaşanmışlığı, feleğin çemberinden geçmişliği, o yolları yüzellibininci kez gidip gelmişliği vardır. Eeee ne oldu şimdi... 

Geçtiğimiz günlerde iş yerinde bir arkadaşımız böbürlene böbürlene okuduğu üniversiteleri, bildiği dilleri, çalıştığı kurumları anlatıyordu. Anlattığına göre çok güzel kurumlarda, çok güzel pozisyonlarda çalışmış. 4 adet üniversite bitirmiş. 3 adet yabancı dili varmış. Tamam da ne iş yapıyorsun ki? Ya da şöyle söyleyeyim. Sen karşında lise mezunu, tek derdi ailesini geçindirmek olan bir adama neden bunca şeyden bahsediyorsun ki? Senden bunu anlatmanı kim istedi ki? Normal şartlarda iş yerinde hiçbir muhabbete katılmam, tartışmalara girmem ve kimseyle iş dışında bir ilişki -yakın ilişki- kurmam ancak kadının çocuğu ezer gibi konuşmasına öyle bir sinir oldum ki... "Ben." dedim. "Gittim paşalar gibi bir üniversite okudum. Dil falan da öğrenmedim bak. Geldim burada çalışmaya başladım. Senin de geldiğin noktaya bakarsak. Bence onca zamanı boşuna harcamışsın. Çünkü elinde sonunda o kadar donanımına rağmen hiçbir donanımı olmayan benimle aynı işi yapıp, aynı maaşı alıyorsun." Sonunda sustu ve işine döndü. Karşındaki insanı neden ezmeye çalışıyorsun anlamıyorum. Ne geçiyor eline? Ne olmuş bilmem kaç dil bilmişsen. Ne olmuş orada çalışmışsan. Ne olmuş kardeşim istersen 15 tane üniversite bitirmişsen. Bugüne bak. Yarına bak. Ne oldu? O adamı orada ezip, ben senden daha donanımlıyım dedin de ne oldu? 

Bu tablo tam olarak bu şehrin özeti işte. Birileri hep birilerini ezmeli. Birileri hep birilerinden fayda sağlamalı. Çıkarı olmalı. İşine yaramalı. Tüketmeliyiz birbirimizi. Nefret etmeliyiz. Kan kusturmalıyız. Ağlatmalı, acıtmalı, moral bozmalıyız. Bunu mutlaka yapmalıyız. Yapmazsak olmaz çünkü. 

Bu kötü dünyaya rağmen iyi kalmaya çalışıyorum. Bu lanet olasıca fikirlerinize rağmen tertemiz bir insan yetiştirmeye çalışıyorum. Kalbine iyiliği ekebilmek süper bir üniversitede süper bir bölüm okumasından daha değerli benim için. Sırf bu sebeple çevremdeki birçok insan "Salak" olduğumu düşünüyor. Ancak umurumda değil. Bugün tüm gün bir kedinin peşinde onu sevmek için dolaşan oğluma bakıp aynı şeyi düşündüm. "Senin kalbin benim en büyük servetim." Daha fazlasına sahip olmak gibi bir derdim yok. Olmasın da zaten...

Doğduğum, doyduğum ve doğurduğum bu şehirde her gün bir başka kimliğe bürünmemi isteyen insanlara rağmen gene bildiğimi okuduğum için bu kadar uçta yaşıyorumdur belki (Kime göre,neye göre tabii ki belli değil!). Çünkü ben bir fincan kahvenin 40 yıllık hatırına, bir sese, bir söze çok şey borçluyum... Ben o anların değerine, mutluluğumu borçluyum. Samimiyeti, sevgiyi, sevecenliği beklediğim onca insandan karşılık olarak ne görürsem göreyim. Bozmadım kalbimi... Bozmayacağım...

Ve sevgili okuyucum. Biraz olsun düşünürsen anlayacaksın.

Bu dünyada aslında olmak istediğin gibi bir insan olabilmeyi başarırsan. Muhtemelen "farklı" olarak adlandırılacaksın. Ama inan bana. Farklı olmak, herkes gibi olmaktan iyidir. En azından gerçekten insanım diyebilirsin. Vicdanı, merhameti bilirsin. Samimisindir. Sevginde de. Nefretinde de. Nezaketinde de. Kabalığında da. 

Bilirsin.

Bize samimiyet lazım sadece.

Samimi niyet.

Niyet bu dünyadaki her şey demek.

Dilerim ki benimle buluşan ve bunları okuyan o güzel gözlerin hep mutlulukla ışıldasın sevgili okuyucum. Seni tanımasam bile bilmeni isterim ki... Bunca satırdan anladığın o şey. Bizim ortak noktamızdır. Kalbimiz... Senin o güzel kalbinden öperim. 

Yine buralarda buluşalım. Yazalım, okuyalım. Şarkılar söyleyip, dağılalım...

Ama söz ver; bir sonraki buluşmamıza daha da mutlu olalım...

Şimdilik hoş kal.

Hoşça kal okuyucum. 


15 Temmuz 2020 Çarşamba

... Gelecekteki Sevgiliye Mektuplar...

Uykuya dönen yüzünün her bir ayrıntısını izleyip, şükrediyorum Allah'a her gün, her saat, her dakika...
Ben sana açtığım bu kalbimin içinde her gün biraz daha alan parselliyorum senin adına...
Ellerimi tutup kendine çekiyorsun beni sonra; sarılıp bana saçlarımı kokluyorsun..
"Hayat bundan ibaret işte." deyip "Tamam." diyorsun. "Bugün de hayatım güzelleşti seninle."
Sana bakan, sana doyamayan, hep sarılan, hiç bırakmayan o deli kız...
Beni seven, beni saran, sonum, yolum, yol arkadaşım diyen o adam.
Bana bakıp hep iç çeken, bakarken bile içi giden...
Ellerimi avuçlarının arasına alıp, avuç içlerimden öpen..
Uğruna kaç şiir yazsam, kaç satır sıralasam yetmez...
Kaç nefesi tüketsem, seninle kaç yüzbin yıl yaşasam yetmez...
Yürüdüğüm hiçbir yol, sen yoksan; inan buna değmez!
Çok seviyorum! değil bak bu.
Seninle anlam kazanan bir hayat.
Çok seviyorum değil inan bu!
Seninle atan bir kalp.
Benimle yaşayan, yaşlanan, herkesten saklanan, sadece bize ait, bize özel olan.
Adımın yanına yakışan o adınla;
Her gün en samimi günaydının,
En anlamlı iyi gecelerinle..
Soluğumu, soluğuna katıp;
Hayat verdiğin bu kalbimde...
Sen ve ben biziz sadece.
Sen ve ben "Biz" olduğumuz için daha katlanılabilir her şey bu hep böyleydi, hep böyle...
iyiki sensin diyen sana hep aynı cevabı verebilirim; "Sen olduğun için ben iyikiyim, bizi sevmekten asla vazgeçme."
"Seni seviyorum, bize aşığım."




29 Haziran 2020 Pazartesi

..Gelecekteki Sevgiliye Mektuplar...

Olur ya kader der; ayrılırız, birbirimizi bir daha asla görmez, duymayız... 
Olur ya kavga eder, "bir daha asla barışmayız" diye düşünüp ağlarız.. 
Olur ya gider de "Bir daha dönüşü yok." deriz...
Ama söz verdik;
Unutmaz hep hatırlarız... "Ne olursa olsun orada sen varsın" diye...
Yine en zor zamanlarımızda koşar birbirimize sarılırız...
Bir kadın ve erkek birlikte olduklarında ve bu birlikteliğe "sevgililik" gibi bir isim koyduklarında devamı gelir bunun illa ki... Önce seversiniz, sonra sevgilim dersiniz, sonra bir bakmışsınız nişanlınız olmuş ve mutlu son "evlenmişsiniz."
Hikaye burada biter mi?
Ya da başlar mı?
Bilinmez.
Ama biri ile ilişkinize herhangi bir sıfat verme zorunluluğu hissetmeden sadece onu yaşamak ve yaşatmak adına beraber olabilir, öyle sevebilirseniz; o zaman tamamsınız...
işte o zaman aşmışsınızdır...
Kimsenin sevgilisi değilim, kimsenin eşi değilim.
Ben bu dünyada nefes alan bir adamın gönülhanesinin sahibi, vazgeçemediği, doyasıya yaşayabildiği...
Ben bir adamın "olmazsan olmaz" dediği...
Ben...
Hiçbir umudum yokken bile geleceğe dair,
Sonsuz bir mutluluk yaşadığım.
Çünkü hep bildiğim, hiç saklamadığım.
Hep söylediğim, inandığım, yaşadığım..
Bir adam var her gün yeniden sevdiğim, her gün yeniden özlediğim..
Her gün unutup, en baştan sevmeye ama daha fazla sevmeye başladığım..
Her gün dualarıma hapsedip, binlerce şüküre sığdırdığım.
Bir adam var, yokluğu ölüm varlığı düğüm düğüm..
Bir adam var, nefesim.
Bir adam var; özgürlüğüm..
Öyle bir adam ki; kör ediyor beni bu dünyada kalan diğer tüm insanlara...
İnandırıyor beni bu dünyada bir şeylerin hala daha güzel, hala daha tertemiz ve özel kalabildiğine.
Hiçbir sıfata ihtiyacım yok ben aştım tüm bu meseleleri seninle...
Hiçbir açıklamaya ihtiyacım yok,
Varlığında yokluğunda ben de aynı mesele...
Kimse alamaz bendeki seni.
Sen nerede olursan ol durum böyle.
Sakladım bizi aşkım,
Kimseler bizi bulamasın da dokunamasın diye..
sen olduğun yerde olabildiğince mutlu kalmaya çalış, ben yaşatıyorum bizi yine de...
sevgi ile...
#yazmazsamolmaz
#kubraslisen 🌿

11 Nisan 2020 Cumartesi

..Gelecekteki Sevgiliye Mektuplar...

Seni sevmenin bana tertemiz hissettirişine hayranım.
Sana bakınca içimden en ufak bir huzursuzluk geçmeyişine,
Ne hissedersem hissedeyim hiç sıkılmadan, hiç yorulmadan beni sana getirişine hayranım.
Ben sana..
Kalbine,
Bulutları içinde saklayan gözlerinin en derinine,
Benimle bir bütün olan ruhuna,
Yüreğinde sakladığın, koruduğun, vazgeçmediğin sevgine...
Varlığına ve yeri geldiğinde yokluğuna..
Büsbütün sana, sadece sen olduğun, olabildiğin için... Aşığım..
Ben bize hayranım, ben bize sonsuz, ben bize kuralsız, yersiz, yurtsuz...
Ben sana yuva, sen bana çatı...
sonsuz şükür,
sonsuz dua,
sonsuz sabır...
ve dahası...

Beni ben yapanım, can yarım;
iyiki sen, iyiki ben, iyiki biziz!
Biz seninle her zaman "kalp kalbe"
iyiyiz ulan! iyiyiz!

6 Mart 2020 Cuma

Yalanlar


Bazı yalanlar bazı gerçeklerden daha güzeldir. Bu yüzden duymak istemezsiniz gerçekleri. Onlara gözünüzü kapar ve öyle devam edersiniz yolunuza. Bunun iyi mi yoksa kötü mü bir şey olduğunu ise size zaman gösterir. AMA tek bir kural vardır: gerçeklerle yüzleştiğinizde şikayet edemezsiniz. Çünkü o yalanları, gerçeklere değişen de sizdiniz. Kimse sizi salak yerine koymuyor aslında; salak olmayı tercih eden bizzat kendinizsiniz. 

24 Ocak 2020 Cuma

...Güzelliğinize...

“Ben çok güzelim.” deme! Güzellik geçici ve görecelidir. 🙏🏻
Ki zaten gözünün içine baktıklarınız sizi güzel görmüyorsa geri kalan insanların güzel görmesi de ne bilim pek de şey değil sanki. 
Bu yüzden diyorum ya bu dünyadaki herkese çirkin olayım ben. 
Birinin gözünde dünya güzeli bir melek olmak yetiyor bana. 😇🖤

"Aşkla bakan güzel görür, aşkla bakan mutluluk sebebin olur." ♥️
✨✨✨
#yazmazsamolmaz 🦋🌸
#kubraslisen 🐧❣

10 Ocak 2020 Cuma

...İçimdeki Kadın...

İçimde kendisiyle yüzleşmeyi bekleyen bir kadın var. 
İçimde kendine deli gibi kızan bir kadın... 
Kendine kızgın en çok, kendine küskün. 
Kimseye değil bir tek kendine günahkar, bir tek kendine acımasız. 
Sonra belki bir an için affedişlerim var. 
Sonra aynı noktaya gelip duruşlarım var. 
Yarınları düşünen yanlarım, o düşüncelerle boğuşup isyan edişlerim var. 
Fazlaca endişelerim, uykusuz gecelerim ve yarım yamalak uyanışlarım var. 
Gidemeyişlerim,
Kalamayışlarım, 
Olamayışlarım... 
Olduramadıklarım var. 
Bir yanım var, ömrümün yarım çeyreğini bana armağan eden. 
Bir yanım var en çok kendinden vazgeçen... 
Başka bir yanım var; kendine sahip çıkıp, kendimi bir tek kendime getiren.. 
Bugün yine ben tüm hüzünlerimi saklayıp en derinlerime, yarın için binlerce mutluluk istedim. 
Sonra vazgeçtim. 
Sonra sustum. 
Sonra durdum. 
Kaldım, yardım, yaralandım. 
Aldım kendimi karşıma bu sabahta aynı şeyi tekrarladım. 
O yolun bir sonu yok, kendine gel. 
Yine acıt, yine dağıt.
Yine kork, yine ağla, yine sarıl. 
Sonra dur! 
Sonra sus! 
Sonra git! 
Ama dönme çünkü o sonu olmayan yollar harcar seni. 
Harcarlar kızım seni, yürüme o yollarda. 
Ah be kızım yapma! 
Ah be kızım konuşma! 
Ah be kızım bana öyle masum bakma... 
Gidemeyişim olursun yapma. 
Kalamayışım olur bana öyle bakma. 
Bana kendini savunma! 
Dön bak bu dünya, izin verir mi başka türlü sonlara... 
Senin mutlu sonsuzun yok be kızım anla... 
Kendine bunu yapma. 
Kaybedeceğini bile bile yapma!

#yazmazsamolmaz 🦋🌸

#kubraslisen 🐧❣


23 Aralık 2019 Pazartesi

...Gelecekteki Sevgili'ye Mektuplar...

Merhaba Gelecekteki Kalp Çarpıntım.

Olur da bir gün gerçekten karşılaşabilirsek ve kalbinde herhangi bir yere sahip olabilirsem o zaman seninle ben, bu dünyada gerçekten kazanmışız demektir. Çünkü biliyorsun; şu zamanda gerçekten birinin gönül evinin tam da baş köşesine yerleşebilmek ve orada kalıcı olabilmek meşakkatli iştir.

Olur da yarın bulabilirsen beni; gözlerim gözlerine değebilirse şayet, bil ki sevgiden başka hiçbir beklentim yoktur senden. Ben ki her zorluğa gözlerinden yola çıkıp katlanabilirim. Attığım her adımda yanımda hissettiğim varlığın ile mutlu olabilirim. Çünkü hep söylerim;
"Yanımda olsan ne olur, kalbin benimle olmadıktan sonra?
Yanımda olmasan ne olur, kalbin benimle olduktan sonra?"
Anlıyorsun değil mi?

Şayet seni seviyorsam, seni seviyorumdur. Şayet varsan, varsındır. Buradasındır; tam da göğüs kafesimin arasında bir yerde. Ama en güzel yerde, en derinde... Mucizesindir, hayalsindir, gerçeksindir. Ama sadece benimsindir! 

Öyle sevebilirim, öyle kalabilirim, öyle dokunabilirim sana. 
Öyle mücadele edebilirim.
Ancak bu şartlar altında sabredebilirim.
Fazlaca anlayışlı olmanı beklediğimden değil.
Sadece beni anlamanı beklediğimden.
Çoğu zaman susadabilirim.
Gün gelir giderim; bedenen.
Ama hissedersin kalbim yine de sendedir.
O senin için yeterlidir.

Ve bilmelisin sevgilim.
Seni seviyor olmam seninle bir ilişki yaşayacağım anlamına gelmez.
Bak bu deli kız sevildiğini hissetmediği yerde durmaz, duramaz.
Olur da bir gün başladığı gibi biterse; dürüst olmanı beklerim. 
Sadece bu sebepten.

Çünkü ben geldiğim gibi gitmesini,
Tanıdığın gibi kalmasını.
Ama en çok kaybolmasını bilirim.
Ve inan bana sevgili.
Seviyorsam, seviyorumdur.
Ve bunun için sana ihtiyacım yoktur.
Birini varlığı ile sevmek başkadır, yokluğunda sevmek bambaşkadır.
Merak etme. 

Elbet bir gün buluşur ellerimiz. Elbet ayrılır bir gün. Elbet kalplerimiz özlemle dolar, sonra deli kavuşmalarımız olur. Sonra derin sancılarımız olur, sessiz kavgalarımız, kimsenin duymadığı çığlıklarımız.

Hepsi aşktandır emin ol. 
Bunların hepsi AŞK'tan...

Gel ya da gelme.
Sev ya da sevme. 
Bir yerlerde mutlu ol ki; iyi kalabilmemin bir sebebi olsun.
Şimdilik gelecekteki sevgili; senin için tek dileğim budur.
İyi kal, iyi ol..
Allah'a emanet ol sevgili.

- kubraslisen

17 Aralık 2019 Salı

...Gelecekteki Sevgili'ye Mektuplar...

Aç kollarını umuda; aç kollarını aşka...
Elbet bir gün sen de; hayal ettiğin kadar güzel bir dünya kurarsın başka birinin göğüs kafesinin arasına... 
Elbet ağlarsın dolu dolu; sonra gülersin deli deli...
Düşersin, kanarsın, yıkılır da toplayamazsın.
Sonra bir bakarsın; her olumsuzluğa rağmen hayatta kalmışsın.
Sonra bir bakmışsın olmuş; hayal ettiğini yaşamışsın elinde sonunda.
Değil mi ki aşk yazlar ortasında kışları yaşatan.
Aşk değil mi insanı ayazlarda sıcacık tutan.
Tutmuşsun işte sende.
Aşk demişsin; dibine kadar.
Ölmüşsün, öldürmüşsün; doğmuş ve de doğurmuşsun.
En dibine kadar yaşamış sonra en dipten en yukarı çıkıp "İyiki" deyip şükretmişsin.
Bugün hala atan bir kalbiniz varsa; umut da var demektir.
Bugün hala nefes alıp verebiliyorsanız hala "insanım" deyip vicdanınızı sorgulayabiliyorsanız. Tamamsınız.
Yarına dair ne varsa karanlık olan, belirsiz olan, zor olan...
Yine de korkmadan durmak gerekiyor bazen o yolun en başında.
Çünkü en başında korkanlar, en ağır kayıpları yaşayanlardır.
Korkmayın sevmekten.
Korkmayın beklemekten.
Korkmayın umut etmekten.
Bugün kalbimin en güzel yerine küçücük bir dilek sakladım ben.
Yarın aynı yere umut bırakacağım.
Bir sonraki gün şükür.
En sonunda sonsuz mutluluğumu...
Yapın siz de bunları.
Çünkü hayat; birine gerçekten kalbini verebildiğinde anlamlı.
Şarkılar daha mutlu.
Hüzünler bile daha çekilesi.
Yoksa nefes alan birer robottan ne farkımız kalırdı.
Değil mi?


- yazmazsamolmaz

- kubraslisen


27 Kasım 2019 Çarşamba

Gelecekteki Sevgili'ye Mektuplar...

Tam da sabahın 5'i gibisin sevgilim...
Biraz esintili; içimi üşüten cinsten, biraz uykulu, hafif karanlık ancak birkaç saat sonrası düpedüz aydınlık...
Bu şehrin yıpranmış sokaklarında yorgun ama umutlu yarınlar saklıdır bilir misin? Bu kaldırım taşlarının her bir tanesinde nice gözyaşları saklıdır. Bilir misin ki az ileride uykulu gözleri ile beni bekleyen o masum köpek, bilmem kaç insan evladına yoldaşlık etmiş ama en sonunda bırakılıp gitmiştir. 
Işıkları yanıyorken bu şehrin, her gün bir kez daha kendi keşmekeşine hazırlarken kendini, ben en dingin zamanında, doya doya dolaşıyorum bu kentin binlerce hikaye barındıran sokaklarında.
Çoğu zaman yanımda oluyorsun ya aslında hiç yoksun. Pek çok kez el ele yürüyoruz seninle ama bir bakıyorsun ellerimiz aslında hiç birleşmemiş.
Seni, İstanbul'un bu dar ve yıpranmış sokaklarında düşlüyorum çünkü.
Oturuyorum bir banka; sana satırlarca mektup yazıyorum.
Oturuyorum tam da karşına; gözlerimi dikip gözlerine, sana bakıyorum ve her defasında çok daha sert düşüyorum gözlerinin uçurumlarından.
O uçurumlar ki benim özgürlüğümdür...
Bilmez misin doya doya sevemezsem ben seni işte tam da o zaman yıpratırım kendimi.
Bilmez misin? Hissedemezsem ellerimde ellerini, o zaman üşürüm en çok.
Senin olmadığın hiçbir anın ehemmiyeti yok ama biliyorsun da; aslında olamadığın hiçbir an yok!
Sen kal ya git; en fazla bedenini uzaklaştırabilirsin bedenimden. 
Sen sev ya da sevme; en fazla ne olabilir?
Söyle bana mesela seni benden kim alabilir?
Senin bile kudretinin yetemeyeceği bazı şeyler var adam.
Dur! Sus! Bekle!
Ben daha en güzel hikayemi yazmış değilim!
Ben daha bizim için kalemlerime dokunmuş değilim.
Bekle bak göreceksin; ben nasıl bir deliyim.
Seni en deli yanımdan, en derin tarafımdan...
Düşledim, düşlerim ve görünen o ki hep de düşleyeceğim...
kubraslisen

23 Ağustos 2019 Cuma

Ben Seni Öyle Çok



Mesela her sabah yürümek isterdim seninle Rıhtım'da...
Bir hafta sonu kahvaltısı yapmak isterdim; Haydarpaşa'ya bakarken gözlerimiz ve ellerimizin arasında dururken simitlerimiz...
Yudumladığın ayranın dudaklarında kalan kısmına gülümseyip, dalga geçmek isterdim belli belirsiz.
Gülüşürdük içtenlikle...
Kadıköy'ün o eskimiş banklarından birinde otururken biz, sağ tarafta tezgah kuran gençlere takılırdı gözlerimiz...
Hemen sonra dolunca bir Karadeniz Türküsü kulaklarımıza sarılırdık birbirimize; aşk ile...
Sen hep yaptığın gibi içinden söylerken tüm o sevgi sözcüklerini, ben tutamazdım ki çenemi...
Defalarca fısıldardım kulağına "Seni Seviyorum" diye...
Her söyleyişimde daha içten gülümserdin bana; gülüşünden öperdim...
Ben seni hep güzel severdim...
Susuşlarından bildim.
Sen beni en derininde hissettin.
Bir hayalden ibaret olmasına rağmen şimdi; seni Kadıköy'ün en kuytu sokaklarında sevmek isterdim.

Ben, küçücük hayallerimi bile, bir bir yıkışına aldırmadan gene de seninle en güzel aşkı yaşamayı istedim... İsterdim...
Bir simit eşliğinde içilebilecek ayran kadar basit ama dünyaları feda edebilecek kadar çok şey istedim...
Sen benim hayallerimin en güzel katiliydin ve ben bana sarılışından bildim.
Seni sevmekten asla vazgeçemezdim... 


yazmazsamolmaz
kubraslisen

18 Ocak 2019 Cuma

"Böylece"


Peki.
Şimdi nasılsın?
Daha iyi geçiyor mu günler?
Sarılabiliyor musun hayata dört bir koldan?
Unutup, yaşayabiliyor musun hiçbir şey olmamış gibi...

Nasıl böyle? Daha mı huzur verici her şey.
Her akşam yatağına yattığında uyuyabiliyor musun hemen?
Yoksa sen de uyanıyor musun kabuslarına benim gibi?
Kesiliyor mu nefesin?
Acıyor mu canın?

Kalbin diyorum, duracakmış gibi hissettiriyor mu?

Dün bugünden daha ağrılı, bugün dünden daha yaralı.
Her bir yanım savaş silahlarını eline almış,
Gözleri kör, ağızlarından salyalar akıtan köpeklerle kaplı.
Her bir yanım, bana düşman gibi bakan gözlerle kaplı.

Tahammül ettiğim şeyler,
Vazgeçtiğim şeyler,
Kaybettiğim şeyler...

Öldürücü etkisiyle her gün karşıma dikilip; bana bakıyorlar her gün.
Sen tüm bunlardan ne anlarsın?

Çok ağır ödedim bedelini, çok ağır ödüyorum.
Bu yüzden gördüğüm, duyduğum hiçbir kötü cümle acıtmıyor artık.
İşin iyi tarafı bu demek ki; zamanla alışıyor insan.
En kötüsüne bile.
Ben de alıştım.
Böylece yaşayıp gidiyorum...


#yazmazsamolmaz 🦋🌸
#kubraslisen 🐧❣
#okudumbitti


19 Temmuz 2018 Perşembe

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Miraç Çağrı Aktaş - Sen 17 Yaşımsın🌎⭐

Selamlar Sevgili Okuyucu...

Bu hafta raflarımızı süsleyen kitapların başında "160" sayfalık bir Miraç Çağrı Aktaş eseri yer alıyor... Kitap, sevgililer gününü yalnız geçiren gençliğe bir moral kaynağı olacakmış gibi 15 Şubat tarihlerinde satışa sunuldu ve pek tabii büyük ilgi gördü.

Öncelikle bilmeyenler için biraz yazardan bahsedelim istiyorum... Kendisi henüz çok genç ve bence biraz heyecanlı bir tip. Anladığım kadarıyla kendisini bildi bileli yazıyormuş ve lise yıllarından sonra da ilk kitabı "Bana Seni Seviyorum Deme; Sev" ile okuyucuyla buluşmuş... Genç bir yazara oranla ilk kitabı ile bu kadar ilgi görmesi şaşırtıcı mı değil mi bilemiyorum ancak bu her anlamda bir başarıdır... Neyse bakalım... İlk kitabın devamı niteliğindeki "Bana Seviyorum Deme; Hissettir." ve "Bana Seni Seviyorum Deme; Evlen Benimle" ile piyasada kendine yer edinen yazarın, hatırı sayılır bir okuyucu kitlesi bulunmakta...


Şimdi gelelim şu 17 yaş meselesine... Kitabın ismi de içerisinde yazılanlar kadar anlamlı... Kitabın adını ilk duyduğumda "Ne demek ulan sen benim 17 yaşımsın!" demiştim. Bence ilk aşktan daha önemliydi; öldüğünde kalbinde bıraktığın aşk çünkü. Her neyse kişiye göre değişen bu konularda tartışmak istemem fazla...

Yazarımız, oldukça yoğun duygularla yaşadıklarını (Ya da yaşamadıklarını; bilemiyorum o kısmını tabi. Zira bence hiçbir yazar kendi hayatını yazmaz. Neyse geçelim şimdi bu kısmı.) okuyucularıyla paylaşmak istemiş. Açıkçası okurken böyle içinizden bir şeyler gidiyor ama tabi her yazılana da inanmamak gerekiyor; zira okuduğunuz sadece bir kitap, gerçek mi kurgu mu bilmediğiniz...

Kısacası tek bir solukta okunabilecek bir kitap ama baştan uyarayım; fazla romantik, fazla acılı, fazla aldatılmış, fazla terk edilmiş.

Kitabı okurken aklımdan geçen şey "Öyle bir erkek yok." olmuştu; kitaptaki karakterin beklediği gibi bir kadın olmadığı gerçeği gibi. Ne yazık ki kitaptaki o aşık karakter sadece bir hayal ürünü ve gerçekle hayali ayırt etmek gerekiyor. Fazla romantizme, kitabın neredeyse her sayfasında altını çizecek bir ya da birkaç cümleye hazırlıklıysanız hemen alıp okuyun.

Eğer "Ben romantizme gelemem; beni bozar arkadaş!" diyorsanız da başka kitaplarda buluşalım.

Evet sevgili okuyucu. Eğer sen de 17 yaşını, ilk aşkını, heyecanını hiç hak etmeyen bir vefasıza vermişsen; kırılmışsan, kaybetmişsen ve bunu hiçbir dilde anlatamıyorsan... Al ve oku. Çünkü yazar senin dilinden anlatmış her şeyi...

O zaman sana iyi okumalar diliyorum...

Sevgiyle kal..
Hoş kal...
Hoşça kal okuyucu...


#yazmazsamolmaz 🦋🌸
#kubraslisen 🐧❣
#okudumbitti

7 Haziran 2018 Perşembe

boşluk.

Üzüldüm çokça.
Yıprandım.
Yeterli gelmedi; dağıldım, dağıttım yerli yersiz.
İçimde sorguladığım onca şeyden sonra anladım; en büyük savaşım kendimleymiş aslında. En çok kendime kızıp, en çok kendimle konuşmayı huy edinmişim kendime. Annemden öğrendiğim ilk şeymiş çünkü; önce kendine yontmak...

Önce kendime yonttum bu yüzden. Bir bir seceresini çıkardım hatalarımın.
Yanlışlarımla yüzleştim. Doğrularıma sırt çevirdim.
Kaç yanlış bir doğruyu götürürdü hesap edemedim.
O kadar yanlış mıydı asla bilemedim.

Başkaları için değil; en çok kendim için. Kendime duyduğum saygıyı kaybetmemek için şu hayatta sarıldığım ne kadar doğrum varsa; onlardan vazgeçmemek istedim. Başkalarının yanlışlarını doğru bilip, kendime eğri bir yol çizmedim. Bir öyle, bir böyle değildim. En başında neyi savunduysam en sonunda da aynı şeyi savundum ve arkasında durdum. 


Bu yüzden kendimi sessizliğe gömüp; uzaklaşmayı tercih ettim.
Bazen susmak; söylenebilecek tüm sözlerden daha anlamlıdır. 

Kabul ettim.
Şimdi kendi dünyama dönüp, mutlu yalnızlığımı paylaşıyorum kendimle.
Şimdi tüm savaşlardan yorgun düşmüş şu halimle barışmaya çalışsam da; yapamıyorum.
Çünkü hiçbir savaş barışla sonlanmaz biliyorum.
Bir kazanan taraf olur, bir de kaybeden.

Her durumda kendi yenilgimi kabul ediyorum.
Ağır yaralarımı kendime saklayıp, devam ediyorum.

Şimdi.
Kaç bedduaya sığar acılarım bilmiyorum.
Hangi kötü sözle anlatılır?
Bilmiyorum.

Susuyorum bu yüzden.
Kendimle başbaşa kalıp, kızıyorum kendime de, başkalarının neden bunu yapıp yapmadığını sorgulamıyorum. 
Biliyorum.
Herkes işine geldiği kadar insan, herkes işine geldiği kadar merhametli ve herkes işine geldiği kadar güçlü.

Benim işime gelmeyense, körü körüne inanmak geleceğe.
İşte bu yüzden kapadım gözlerimi ben; en saf gerçeklerime. 

#yazmazsamolmaz 🦋🌸
#kubraslisen 🐧❣

3 Haziran 2018 Pazar

Bu benim Vedam!

Sonra insanlar geçip karşına anlatmaya başlayacaklar sana; ne kadar zor süreçlerden geçtiklerini, ne yaptıklarını, nasıl dayandıklarını... Sonra sıralayacaklar sana; ne kadar güçlü olduğunu, kimisi diyecek ki "Annen için yapma!", kimisi baban, kimisi ailen, kimisi evladın, kimisi başka bir şey için... Özünde her insan kendi yaşanmışlıklarını yükleyecek sana ve sen onları dinlemiş olacaksın sadece...


İnsan... Kadın ya da erkek fark etmeksizin insan... İnsannnn...

Her şeyden önce insanım ben; bilmiyorum farkında mısınız?
Etten kemikten bir insanım; bedenimin içinde saklı olan bir kalbim var. Bakmaya dahi korktuğum yara izlerimi taşıdığım bir bedenim, iki elim, iki gözüm var... Avuç içlerime tel tel dökülen saçlarım, hatta beni gittikçe çirkinleştiren, üzüntülerimi dışa atan sivilcelerim bile var... O bedende taşıdığım çeşitli hastalıklarım var, ve beni kadın yapan, anne yapan bir karnım var; içinde başka bir insan daha taşıyabileceğim... 

Önce insanım işte tam da bu yüzden!!! Ve her insanın kaldırabileceği bazı şeyler vardır. 50 kiloluk bir insana 500 kiloluk bir ağırlık yüklemeye çalışırsanız o ağırlığın altında ezilip, nefessiz kalır... En sonunda da ölür zaten. Şimdi şu lanet olasıca bedenime tonlarca ağırlık yüklemişler bir de utanmadan taşıyacaksın ulan başka çaren yok diyorlar. Nefes alamıyorum diyorum. Hayır. Alacaksın diyorlar. E iyi madem diyorum. Zira ben söz dinlemeyi çok iyi bilen çalışkan bir öğrenci olmuşumdur her zaman. Değil mi?

Beni tanıyan herkes karşıma geçip şunu söylüyor bu sıralar: "Neler atlattığını, ne ölümlerden döndüğünü ikimiz de biliyoruz. Bu kadar yıpratma kendini, zaman ver... Zor olacak ama geçecek." Bu bir çeşit sen güçlüsün, başarırsın demektir. Değilim. Neden biliyor musun okuyucu?

Çünkü benim kapasitem bu kadardı... O kapasite çok zaman önce dolup taşmıştı... Bu yüzden şimdi dayanamıyorum, nefes alamıyorum, bu acıyla sağlıklı düşünemiyorum, sağlıklı kalamıyorum, her gece kalbimi durdurmak için denemeler yapıyor ve ağlaya ağlaya vazgeçiyorum. Neden biliyor musun? Çünkü ufacık, ufacık, çok ufacık bir umuda sarılmak istiyorum. Olmayan o umuda sarılabilmek için bahaneler üretiyorum ve bulamayınca gene başa dönüyorum.

Şimdi canımın parçasından deli gibi kaçıyorum. Yüzüne nasıl bakacağım bilmiyorum. Belki de bu hayatta sahip olabileceği en güzel şeyi ondan almak zorunda kaldım. Buna mecburdum. Onun benden başka sığınacağı tek bir limanı yoktu. Olabilme ihtimalini aldım. Buna mecbur bırakıldım. Tercih etme lüksüm yoktu çünkü. Ben ona sarılıp kokusunu içime çekerken, bir başka kokuyu alamayacak olmanın yükünü nasıl taşırım. Bilmiyorum. En çok ona yaşattığım bu süreçleri nasıl görmezden gelebilirim. Bir gün bana bunun hesabını sorduğunda; nasıl başa çıkabilirim. 

Tek bir ihtimalimiz vardı; yok ettim. Özür dilerim.
Bunu mu söyleyeceğim. 
Hangi yüzle?
Hangi hakla?
Hangi vicdanla?

İçimde bir yerlerde en çok o hissediyordu; en çok o istiyordu. En çok o söylüyordu. Nasıl sakin kalabilirim? Nasıl ağlamam, nasıl üzülmem, nasıl kızmam kendime, nasıl izin veririm tüm bunlara....

Nasıl ulan nasılllll?

Bir kişiye değil binlerce kişiye karşı hissettiğim bu suçluluk duygusunu nasıl bastırabilirim? Peki, bunca şeye rağmen tüm bunlara sebep olandan nefret dahi edemememi nasıl açıklayabilirim?

Ne yana dönsem suratıma kapanan kapılar ardında sıkışıp kaldım. Elinde sonunda yalnız kalıp; tüm bunlarla savaşacak bir güç arıyorum. Bulamıyorum. Herkese karşı suçlu hissettiğim şu benliğimden, böylesine sızlayan kalbimden ve her şeyden çok ellerimden. Nefret ediyorum...

Ellerim... 
Yaz kış üşüyen, hep sızlayan, hep yazan, hep çizen, hep çalışan ellerim... Bir yaraya merhametle dokunan parmaklarım... Bir evi güzelleştiren, bir evi yuva yapan, bir kalemi kağıtlarla buluşturup onu kitap yapan ellerim... Evladına dokunan, bir zamanlar sevdiğinin avuç içleri ile buluşan ellerim... Lanet olasıca ellerim...

Bana tüm bunları unutturacak bir umut var mı? Bilmiyorum. Kendimi öyle bir umut olacağına inandırmaya çalışıyor ve aklımdan geçenleri yapmamak için sakin kalmaya çalışıyorum. Gene de ayaklarım her gece aynı pencerenin önüne getiriyor; aynı yüksekliğe çıkarıyor beni. Her gün aynı denizin kenarına gidip bakıyorum Marmara'nın güzelliğine... Saatlerce o güzelliğe bakıp düşünüyorum. Saatlerce...

O zaman şimdi bu bir veda yazısı olsun; bugüne kadar hayatıma iyi kötü değen her insana...

Sizler kadar akıllı olamadığım için özür dilerim.
Sizler kadar güçlü olamadığım için özür dilerim.
Gereğinden fazla merhametli, iyi niyetli ve vicdanlı olduğumu söylerdiniz. Bunun için de özür dilerim.
Şimdi önümde hiçbir ışık göremediğim için özür dilerim.
Hiçbir zaman tam bir ailem olamadığı için en çok oğlumdan;
Hep anneme hasret kaldığım için annemden,
Yeterince sevgimi veremediğim, doyamadığım, yaşayamadığım aşkımdan...
Özür dilerim...


Bu dünyaya bir daha gelme şansım olsaydı iki şeyi yine de her şeye rağmen yanımda isterdim. Biri oğlumdur. Diğeri sızımdır. 
Biri benden bir parçadır, diğeri beni ben yapandır.
Olduran, güldüren, ağlatan ama en çok hissettiren.
Bana nefes veren, verdiklerini almaktan asla çekinmeyen ama hep çok seven, çok sevdiren... Tüm olumsuzluklara rağmen kusursuz bir güven ile bağlı kaldığım, kusursuz bir sevgi ile tutunduğum... İlkim, sonum... 

Ben senin en kötü halinin, en acımasız yanlarının, en samimi hallerinin ve en sızlatan sözlerinin... Ben senin dünün, bugünün ama asla yarının... Belki başka bir yerde, başka bir zamanda gözlerime değecek olan o gözlerinin bana nasıl baktığını bilirim...

İçimi titreten hallerini nasıl sileyim? Üzüntülerimi silip atmak için çırpınan, yüzümü güldüren... Ağlatırken bile mutlu eden... Beni alıp bambaşka bir dünyada sadece kendine saklayan... Kendinden bile koruyan ama başka kimsenin sevmesine müsaade etmeyecek kadar kendinden bir parça sayan... Kızdığında bile kıyamayan; severken hiç saklamayan... Ellerime bir şahesere bakar gibi bakan ve asla bırakmayan... Yolun sonunda ne olursa olsun; sen olsun diyen... Bir gün ayrı kalsa ertesi gün saatlerce sarılıp bırakmayan... Bana yürüdüğüm o dikenli yollarında; gül bahçesini sunan... Tüm çıkmazlarından; tüm gözyaşlarından, tüm korkularından kaçıp sığındığın kalbim ve tüm kalbimi alıp kendine; pamuklara sarıp sarmalayan hallerin... Hangisini yalan sayıp şimdi hiçliği yaşayabilirim. Canımı en çok acıtanın sen olmasına rağmen gene de tek dermanımın sen olmasını nasıl açıklayabilirim. Bu acıya nasıl dayanabilirim... Nasıl, nasıl, nasıl???

Bilmiyorum. Tek bir şeyi biliyorum ben.

Şayet bir insan gerçekten birine saf bir sevgi ile bağlanmışsa Allah onların yollarını mutlaka ama mutlaka kesiştirir; ama bu dünyada ama başka bir dünyada...

Kalbimin tek doğru yönü olmanın sebebi budur belki. Yüreğimi bu kadar sızlatmanın sebebi. Ve her şeye rağmen yine de "İyiki" diyebilmemin sebebi. İnsan bu kadar çok sevip, bu kadar güzel hissedebildiği birini nasıl hiçe sayabilir ki?

Sayamıyorum.
Ama tek başıma yoluma devam etmeyi; herkesten çok hak ettiğimi biliyorum.

Ben seni her halinle seviyorum.

Bu yüzden en çok sen kendine iyi bak!
Çünkü ben gidiyorum.




-kubraslisen"

10 Mayıs 2018 Perşembe

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Charles Graeber - İyi Hemşire🌎⭐

Selamlar Sevgili Okuyucu...

Uzun zaman önce okuduğum ama yazmaya fırsat bulamadığım Charles Graeber'in "İyi Hemşire"sinden bahsedeceğim bugün.

Kitabımızın kahramanı işini ustalıkla yapan bir seri katil... Amerika'daki gerçek bir seri katilin hikayesini anlatan bu kitabı okurken bazen sayfalar arasındaki bağlantıyı kurmakta zorlanabilirsiniz... Bazı bölümleri o kadar karışık geliyor ki insana...

Her neyse... Gelelim kitabımıza... 2003 Aralık ayında yakalanan ve medyanın "Ölüm Meleği" lakabını taktığı Charles Cullen seri katil kariyerine ilk önce evdeki hayvanlarını öldürerek başlamıştı. Dışarıdan bakıldığında duyarlı, titiz, işini özenle yapan bir hemşire idi... İyi bir baba, iyi bir eş ve iyi bir arkadaştı... Tüm bu özellikleri taşıyan birinin soğuk kanlı bir seri katil olabileceğini hiç kimse beklemez; dolayısıyla geçirdiği düzinelerce soruşturmaya rağmen kendi itirafına kadar suçunun kanıtlanamaması normal aslında.

Kitabın sayfalarını çevirirken katilin hangi düşünce ile bu ölümlere sebep olduğunu anlayabiliyor ve her şeye rağmen sicilinin lekelenmemesine şaşırıyorsunuz. Kendisinin bile hatırlamadığı bir sayıda ölüme sebep olan bu adamın hikayesini kaleme alan yazar Charles Graeber yaklaşık 10 yıllık bir çalışmanın ardından bu hikayeyi bizlerle buluşturmuş. Belki de yüzlerce polis kaydı, gizli dosyalar arasında araştırma yapmıştı ancak en can alıcı olanı bu kitabı yazabilmek için cezaevindeki Charles Cullen ile de görüşmüştü...

Kısaca; bu kitap bir seri katilin hikayesini anlatan, uzun araştırmalar sonucunda titizlikle kaleme alınmış muhteşem bir biyografi... İyi kurgulanmış bir gerilim romanı...

Eh o zaman okuyucu; sen de bu kitabın sayfalarını arşınlayıp kitaplığına kaldırmalısın. Çünkü "İyi Hemşire" bunu hak ediyor... :)



Sevgiyle kal, mutlu kal okuyucu...

#yazmazsamolmaz 🦋🌸
#kubraslisen 🐧❣
#okudumbitti