8 Ocak 2021 Cuma

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Tünel: Kunduz Avı - Serdar Uzunyol 🌎⭐

Merhabalar Sevgili Okuyucu.❤😊
    Kitaplarla olan yolculuğumuzun asla bitmeyeceğini bildiğimden her seferinde farklı bir heyecanla yazmaya başlıyorum buraya... Yine polisiye türünde bir roman ile geldim; biliyorsunuz en çok bu türde romanlar ilgimi çekiyor. 😍
Serdar Uzunyol'un ilk kitabı olan Tünel'in gerçek bir olaydan esinlenerek yazıldığını duymuşsunuzdur... Yazarımız, Polis Koleji ve Polis Akademisi'nden mezun olduktan sonra hukuk alanına da geçiş yapmış ve kendini bu alanda da yetiştirmiş bir Türk Vatandaşı. Bu açıdan bakınca; kendisini ayrıca tebrik etmek gerekir ki; alanı dışında bir pazara oldukça sağlam bir şekilde ayak bastı. İlk kitabı olmasından ötürü kitap eleştirmenleri tarafından söyleneceklere daha çok güvenilir elbet ancak okuyucu olarak biz de bir iki kelime yazalım istiyoruz. O kadar da hakkımız olur elbette ki... Değil mi? 💛
Tünel: Kunduz Avı! Tek kelime ile mükemmel ötesi bir kitap. Yazarımız oldukça sade bir dil ile konudan sapmadan kalemini konuşturmuş. Sayfaları çevirirken sıkılmıyorsunuz "Burada tam olarak ne anlatıyor Allah aşkına?" demiyorsunuz. 
    Hikaye Ramazan aylarında Adana'da soygun yapılan bir kuyumcu dükkanının suçlularını arayan Emniyet Teşkilatı'nı anlatıyor. Emniyet Teşkilatı diyorum çünkü; olayın ana merkezi Adana iken, Ankara'dan alanında uzman polisler de konuya dahil oluyor. İki farklı şehrin polislerinin takım çalışması ve özverisi ile canla başla nasıl ter döktüklerine şahit oluyorsunuz ve aynı zamanda bir olayın bir çok şehri nasıl da bağlayabileceğini anlıyorsunuz. 
    Okurken Türk Polislerine ve Emniyet Teşkilatı'na olan bakışınız değişebilir ve onlara daha farklı bir gözle bakabilirsiniz. Gerçekten çok zeki ve dikkatle hareket ediyor; her ayrıntıyı araştırıyorlar. Araştırma yöntemleri akılda şu soruyu oluşturuyor: "Türkiye'de böyle sistemler var mıymış?" Sanırım olabilme ihtimali var. 
    Bir başarısız ihtimalden sonra gerçek suçluyu bulup sorguya aldıklarında kitabın sayfalarını daha büyük bir zevkle çevireceğinize garanti veriyorum. Zira; sorgudaki meşhur suçlumuz ile komiserimiz arasındaki konuşmalar gerçekten çok zekice kurgulanmış. 
    En sonunda adalet yerini buluyor ve suçlular yakalanıyor olsa dahi belki ufak bir hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Çünkü kitabın sonunda göreceksiniz ki; bazen adalet yerini buldu gibi gözükse dahi tam adrese ulaşmamış olabiliyor. Apaçık ortada duran gerçeklere rağmen hukuk sistemi her bir konuyu farklı açılardan ele alabiliyor ve bu sebeple bazen asıl suçlunun cezasını çekiyor olması aslında sizin yüreğinize su serpmiyor. 
Çünkü bazen "Gelecek olan mala gelsin, bize bir şey olmasın." deyip geçemiyorsunuz. 
Kitapla ilgili eleştirilerim çok olmamakla birlikte; karakterlerin duygu ve düşüncülerine daha çok yer verilebileceğini düşünüyorum. Kitabı bitirdiğinizde bütünüyle aklınızda hikaye kalıyor ancak karakterlerin isimlerini bile hatırlamakta zorlanabilirsiniz. Konusu ve kurgusu açısından belki buna çok imkan yoktu; orasını çok bilmiyorum tabi ama yine de tek bir karakterin ön planda olduğu bir kitap olmadığı kesin. Baş karakter kimdi? deseniz net bir cevap verebilir miyim? Bilmiyorum açıkçası. Polisiye türünde kitaplar okunurken aşk, meşk gibi konuları pek aramazsınız ancak yine de karakterlerin bir özel hayatı olduğunu bilirsiniz. Bu sebeple az da olsa o karakterlerin özel yaşantılarına yer verilebilmesi kitabı daha da güzel yapabilirdi. Odak noktası kuyumcunun faili meçhul suçlularını bulmaktı ancak bunun yanına bir ya da iki mesele daha serpiştirilip - ya da olanlar biraz daha ayrıntılandırılıp-  anlatılabilirdi. Kitapta geçen Gürcü hırsızların sonradan Adana soygunu ile bir bağlantısı olmadığı anlaşıldı ancak bu adamlara ne olduğu konusunda bir sonuca varılmadı mesela. Aklımda kalan karakterlerin başında bilişim uzmanı polisimiz var. O ve ekip arkadaşlarının özel hayatlarına o kadar az yer verilmiş ki; kitap olayı anlattım ve bitti gibi olmuş. Şayet biraz daha duyguları katabilseydik, çok çok daha akılda kalıcı olabilirlerdi. Bağ kurma açısından karakterlerle bağ kuramadım. Yani komiser kaç yaşında evli mi bekar mı biliyorum ama anlatıcının ağzından okuduğum "çok cevvaldi" benzeri bir kaç kelime ya da cümle dışında hakkında hiçbir fikrim yok. Yani karakterlerin kendisi de biraz konuşup, kendileri hakkında bilgi verselerdi çok güzel olurdu. Hem bilirsiniz; insan bazen sadece bir kitap karakterine aşık olabiliyor. Bu kitap da maalesef aşık olabileceğim bir adam bulamadım. Çok üzgünüm😐 Kitabın komple kendisine karşı güzel hisler beslemiyor değilim ama🥰
    Mutlaka kitaplığınızda olması gereken bir kitap olduğunu savunuyorum... Her şey bir yana kendi ülkemin yazarlarına daha çok destek olmamız gerektiğine inanıyor ve bu kitabın yazarının kesinlikle desteklenirse çok çok daha iyi yerlere gelebileceğini düşünüyorum. O zaman hep söylediğimiz gibi: Alın, okuyun, okutun...
      Sevgilerle okuyucum... 🙏
                    Hoş kal... 💙
                            Hoşça kal... 💚🖤

6 Ocak 2021 Çarşamba

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Karanlık Sular - Paula Hawkins 🌎⭐

Merhabalar Sevgili Okuyucu.❤😊

Uzun zaman sonra buluştuğumuz; özellikle bir kitap aracılığıyla buluştuğumuz için çok mutluyum. Geçtiğimiz günlerde kitap yorumu yapan bir arkadaşımın sözleri aklımdan çıkmıyor şu sıralar: "Faydalı kitaplar okumanız.." Cümlenin başında geçen "Faydalı" kısmı açıkçası beni çok rahatsız etmişti. "Faydasız kitap mı olur Allah aşkına?" diye geçirmiştim içimden... Sizce de böyle midir? Kitap okumak başlı başına yeterli midir? Yoksa kategorilere mi ayırmalıyız? Faydalı, faydasız diye? Sizce faydasız kitap diye bir şey var mıdır? Merak ediyorum doğrusu... 

Gelelim kendi kitabımıza... Karanlık Sular benim ikinci defa okuyup bitirdiğim ve ikisinde de aynı şekilde kitabın kapağını kapattığım bir hikayeye sahip. İki defa okumamın sebebi kitabı çok beğenmem değil; arada kalmış olmamdan kaynaklı...

Londra'nın ufak bir kasabası olan Beckford'da yer alan ve Ölüm Göleti lakabıyla anılan bir gölet üzerinde dönüyor hikayemiz. 1679'da ölen Libby ile birlikte 2015 yılına kadar uzanan ve tüm bu süreci kaleme almaya çalışan Nel Abbott'un aynı gölde ölmesi ile hikaye başlıyor...  Nel'den önce gölde intihar eden Katie, aynı zamanda Nel'in kızı Lena'nın en yakın arkadaşı. Ölümünden sonra dahi aralarındaki sevginin değişmiyor olması çok güzel işlenmiş. Nel'in kız kardeşi Jules ise uzun yıllardır kardeşiyle küs olmasına rağmen yeğeni için kasabaya geri dönüş yapmak zorunda kalmış ve tüm bu süreçler içerisinde yıllardır anlayamadığı şeyleri - ya da yanlış anlamalarını - anlıyor. Kitap Nel'in neden öldüğünün araştırılması noktasından çıkış yaparak aslında tüm diğer ölümleri de ele alıyor. Bu sebeple yaklaşık 10 - 12 kişinin ağzından ayrı ayrı yazılmış hisler, düşünceler, aile sırları, geçmiş, gelecek... Sizi epey yoruyor. 

1000K'da kitaba yazdığım yorumda şöyle bir cümle kurmuştum: "Yani bir tek Nel göle atlarken - ya da atılırken - sırtının dönük olduğu ağaç dile gelip konuşmamış. O da konuşsaymış olurmuş aslında." 

Sahiden de öyle. Bir hikayeyi çok fazla insanın ağzından dinlemek insanı nasıl yorar ve şekil değiştirirse, okurken de aynı hissiyatı alıyorsunuz. Yoruluyorsunuz. Olaydan kopup gidiyorsunuz. Bazı karakter için "Bu kimdi?" acaba deyip geri dönüp okuduğum oldu. Ki bana göre hikaye yarım kalmıştı. Katie'nin uğruna ölmeyi göze aldığı öğretmene tam olarak ne oldu mesela? Neden Nel'i ölüme götüren asıl sebep havada asılı kaldı?

2 kere okudum. İkisinde de memnun kalmadım. Bu sebeple öneremiyorum ancak yine de göz gezdirmek isteyen olursa tabii ki kitabımı paylaşırım. 

Bir sonraki paylaşımıma kadar şimdilik hoş kal, hoşça kal okuyucum.

#yazmazsamolmaz 🌾🐧

#kubraslisen ❣

20 Aralık 2020 Pazar

...Hala Var Olanlara...

Merhaba Sevgili Okuyucum..

Buradaysan ve yazdıklarımı okuyorsan, seninle mutlaka bir yerde, bir konuda ya da sadece kalpte... Buluşabilmişiz demektir. Zira yüzbinlercesine değil sadece sana ve aramızdaki bağa güvenip yazıyorum bunca kelimeyi... Seninle paylaştığım şey sadece cümlelerim değil ki... Yüreğimden kopup geliyorlar sana kelime kelime, cümle cümle... Anlıyorsun değil mi?

Son zamanlarda insanlar ve hayatlar üzerine düşünüp duruyorum... Diyorum ki "Kübra baktığın gibi değil. Hayır, hayır! Tam olarak düşündüğün gibi değil." İnsanların anlattıkları kadar mükemmel hayatlar yaşamadıklarını biliyorum ancak neden bunu yaptıklarına dair hiçbir fikrim yok. Neden olduğumuzdan daha farklı gözükmek zorundayız? Bilmiyorum. Neden  bir başkası ile kıyaslanmak zorundayız? İşin kötüsü bunu en başta yapan da bizleriz... Yarış atı mıyız bizler? En iyisi olmak zorunda mıyız? Doğru olmak zorunda mıyız? Neden? Neye göre? Kime göre?

İçimde öyle bir isyan oluyor ki bazen... Çığlıklar ata ata bağırmak istiyorum mesela. Ben ya ben. Buyum. Bu kadarım. Kötüyüm. İyiyim. Deliyim. Sakinim. Gülüyorum. Ağlıyorum. Koşuyorum. Düşüyorum. Kalkıyorum. İnsanım yahu! İnsan olmaya çalışıyorum. Mutlak doğruyu aramıyorum ki ben! Yok öyle bir şey bunu biliyorum. Mutlak iyi! Mümkün mü ki? Sana göre bombok olan hayatım bana göre bu dünyada sahip olabileceğim en değerli şeydir belki. Nereden biliyorsun ki... 

İnsan olduğumuzu unutturuyorlar bize. Acımadan. Hiç düşünmeden. İsimlerimizin önüne sıfatlar koyuyorlar. Birinin kızı, diğerinin kardeşi olmaktan öteye gidemiyoruz. Genç iken bir kalıba sokuluyoruz, evlendiğimizde bambaşka bir kalıba. Anne oluyoruz. Anneliğin getirdiği sıfatlarla yaşamaya zorlanıyoruz. Meslek sahibi oluyoruz. O mesleğe uygun kalıplarla yaşamak zorunda bırakılıyoruz. Bahsettiğim şey yerine göre davranmak değil. İnanın bana değil. Her yerde her şeyin yapılamayacağını benim 6 yaşındaki oğlum bile biliyor artık. Mesele bu değil. Mesele zorunda bırakıldıklarımız. Mesele yargılanmalarımız. Mesele yargılarımız, yadırgamalarımız... Olması gereken bu mu? Sence olması gereken bu ama bence olması gereken bu değil. Ne yapalım şimdi?

Doğal olarak zamanla fark ediyorsun ki... 40 farklı karakterin olmuş. Orada bambaşka birisin, burada bambaşka... Asıl olmak istediğin kişi değilmişsin. Kendine yaptığın en büyük kötülük buymuş aslında. Sen, sana bunu yapmalarına izin vermişsin. Çünkü bu sana öğretilen bir bilgi. Olması gerektiği gibi...

Ne yazık ki... Bu durum... Yaşadığın ülkenin gerçeği... Ve bana göre hepsinin özünde yatan temel nedeni; sevgisizliğimizdi..

Dünyevi şeylerle o kadar meşgulüz ki... Ödümüz kopuyor biri bizim hakkımızda kötü konuşacak diye... Bu yüzden çoğu insan ilk okulda okuduğu bir kaç kitap dışında hiçbir fikri olmamasına rağmen lafta şunu söyler: "Ooooo zamanında çok okudum ben." Sorsan tek bir dünya klasiğini bilmez ama. Sorsan her insanın iyi bir müzik kulağı, çok yaşanmışlığı, feleğin çemberinden geçmişliği, o yolları yüzellibininci kez gidip gelmişliği vardır. Eeee ne oldu şimdi... 

Geçtiğimiz günlerde iş yerinde bir arkadaşımız böbürlene böbürlene okuduğu üniversiteleri, bildiği dilleri, çalıştığı kurumları anlatıyordu. Anlattığına göre çok güzel kurumlarda, çok güzel pozisyonlarda çalışmış. 4 adet üniversite bitirmiş. 3 adet yabancı dili varmış. Tamam da ne iş yapıyorsun ki? Ya da şöyle söyleyeyim. Sen karşında lise mezunu, tek derdi ailesini geçindirmek olan bir adama neden bunca şeyden bahsediyorsun ki? Senden bunu anlatmanı kim istedi ki? Normal şartlarda iş yerinde hiçbir muhabbete katılmam, tartışmalara girmem ve kimseyle iş dışında bir ilişki -yakın ilişki- kurmam ancak kadının çocuğu ezer gibi konuşmasına öyle bir sinir oldum ki... "Ben." dedim. "Gittim paşalar gibi bir üniversite okudum. Dil falan da öğrenmedim bak. Geldim burada çalışmaya başladım. Senin de geldiğin noktaya bakarsak. Bence onca zamanı boşuna harcamışsın. Çünkü elinde sonunda o kadar donanımına rağmen hiçbir donanımı olmayan benimle aynı işi yapıp, aynı maaşı alıyorsun." Sonunda sustu ve işine döndü. Karşındaki insanı neden ezmeye çalışıyorsun anlamıyorum. Ne geçiyor eline? Ne olmuş bilmem kaç dil bilmişsen. Ne olmuş orada çalışmışsan. Ne olmuş kardeşim istersen 15 tane üniversite bitirmişsen. Bugüne bak. Yarına bak. Ne oldu? O adamı orada ezip, ben senden daha donanımlıyım dedin de ne oldu? 

Bu tablo tam olarak bu şehrin özeti işte. Birileri hep birilerini ezmeli. Birileri hep birilerinden fayda sağlamalı. Çıkarı olmalı. İşine yaramalı. Tüketmeliyiz birbirimizi. Nefret etmeliyiz. Kan kusturmalıyız. Ağlatmalı, acıtmalı, moral bozmalıyız. Bunu mutlaka yapmalıyız. Yapmazsak olmaz çünkü. 

Bu kötü dünyaya rağmen iyi kalmaya çalışıyorum. Bu lanet olasıca fikirlerinize rağmen tertemiz bir insan yetiştirmeye çalışıyorum. Kalbine iyiliği ekebilmek süper bir üniversitede süper bir bölüm okumasından daha değerli benim için. Sırf bu sebeple çevremdeki birçok insan "Salak" olduğumu düşünüyor. Ancak umurumda değil. Bugün tüm gün bir kedinin peşinde onu sevmek için dolaşan oğluma bakıp aynı şeyi düşündüm. "Senin kalbin benim en büyük servetim." Daha fazlasına sahip olmak gibi bir derdim yok. Olmasın da zaten...

Doğduğum, doyduğum ve doğurduğum bu şehirde her gün bir başka kimliğe bürünmemi isteyen insanlara rağmen gene bildiğimi okuduğum için bu kadar uçta yaşıyorumdur belki (Kime göre,neye göre tabii ki belli değil!). Çünkü ben bir fincan kahvenin 40 yıllık hatırına, bir sese, bir söze çok şey borçluyum... Ben o anların değerine, mutluluğumu borçluyum. Samimiyeti, sevgiyi, sevecenliği beklediğim onca insandan karşılık olarak ne görürsem göreyim. Bozmadım kalbimi... Bozmayacağım...

Ve sevgili okuyucum. Biraz olsun düşünürsen anlayacaksın.

Bu dünyada aslında olmak istediğin gibi bir insan olabilmeyi başarırsan. Muhtemelen "farklı" olarak adlandırılacaksın. Ama inan bana. Farklı olmak, herkes gibi olmaktan iyidir. En azından gerçekten insanım diyebilirsin. Vicdanı, merhameti bilirsin. Samimisindir. Sevginde de. Nefretinde de. Nezaketinde de. Kabalığında da. 

Bilirsin.

Bize samimiyet lazım sadece.

Samimi niyet.

Niyet bu dünyadaki her şey demek.

Dilerim ki benimle buluşan ve bunları okuyan o güzel gözlerin hep mutlulukla ışıldasın sevgili okuyucum. Seni tanımasam bile bilmeni isterim ki... Bunca satırdan anladığın o şey. Bizim ortak noktamızdır. Kalbimiz... Senin o güzel kalbinden öperim. 

Yine buralarda buluşalım. Yazalım, okuyalım. Şarkılar söyleyip, dağılalım...

Ama söz ver; bir sonraki buluşmamıza daha da mutlu olalım...

Şimdilik hoş kal.

Hoşça kal okuyucum. 


19 Aralık 2020 Cumartesi

Kayra'm🐣💚

O annesinin hayranlıkla baktığı bir #kayrayusuf 👦🏼 Benim #kayram 💜
Hani böyle satır satır yazıyorum, sayfa sayfa anlatıyorum ama hepsi az; hepsi eksik, hepsi yarım...
Nasıl seviyorsun diye sorsalar: "Tarifi imkansız." derim.
Bir insanın kalbi 4 odacıktan oluşur her bir odasında ayrı bir ev yaptım ben senin için...
Sen hayatımdaki en değerli ilk ve tek erkeksin... 🙏🏻
Şükür ki ben kalbimi gösterip, göğsümü gere gere "Evet. Tam burası sana ait." diyebileceğim o güzel kalbine sahibim.
Şükür ki ben.
Sana sahibim.
Şükür ki sen benim canım, canparçam, diğer yarım, can yoldaşımsın.
iyi ki sen...
iyi ki sensin evlat. 💫

#yazmazsamolmaz ❣
#kubraslisen 💕
#kayraşk 💙
#safaşk 💜

22 Temmuz 2020 Çarşamba

Kayra'm🐣💚

Ah benim en güzel telaşım, bitmek bilmeyen endişelerim...
Ah benim sonu gelmez umutlarım, hiç bitmeyecek sevdam, canparçam...
Kalbimden kalbine bir yol çizdim; ömür boyu silinmeyecek cinsten.
Kanına karıştım, damarlarında dolaştım; kalbinim en ücra köşesine ulaştım ve orada sabit kaldım.
Kalbimi açtım ve içindeki en güzel yeri sana parselledim.
Sana doğruluğu ektim, iyiliği, merhameti... Vicdanı ördüm ilmek ilmek, sevgi bıraktım bir miras gibi...
Ben elbette korurum seni ama sen de unutma bebeğim; aslında seni kurtarabilecek tek insan sensin! Aldanma başkalarına yaşa doya doya... Sev fütursuzca, yalan olmasın ağzında ve kötülük olmasın hiçbir niyetinde...
Ben kalbindeyim meleğim, beni mutlaka ama mutlaka hissedeceksin; elini kalbine koy...
Bak orası bizim cennetimiz.
Bak orası merhametimiz...
Hep böyle güzel kal, mutlu kal, masum kal...
Seni çok seviyorum evlat... 💚
#kayram 🐣💚
#kayrayusuf 🍃

15 Temmuz 2020 Çarşamba

... Gelecekteki Sevgiliye Mektuplar...

Uykuya dönen yüzünün her bir ayrıntısını izleyip, şükrediyorum Allah'a her gün, her saat, her dakika...
Ben sana açtığım bu kalbimin içinde her gün biraz daha alan parselliyorum senin adına...
Ellerimi tutup kendine çekiyorsun beni sonra; sarılıp bana saçlarımı kokluyorsun..
"Hayat bundan ibaret işte." deyip "Tamam." diyorsun. "Bugün de hayatım güzelleşti seninle."
Sana bakan, sana doyamayan, hep sarılan, hiç bırakmayan o deli kız...
Beni seven, beni saran, sonum, yolum, yol arkadaşım diyen o adam.
Bana bakıp hep iç çeken, bakarken bile içi giden...
Ellerimi avuçlarının arasına alıp, avuç içlerimden öpen..
Uğruna kaç şiir yazsam, kaç satır sıralasam yetmez...
Kaç nefesi tüketsem, seninle kaç yüzbin yıl yaşasam yetmez...
Yürüdüğüm hiçbir yol, sen yoksan; inan buna değmez!
Çok seviyorum! değil bak bu.
Seninle anlam kazanan bir hayat.
Çok seviyorum değil inan bu!
Seninle atan bir kalp.
Benimle yaşayan, yaşlanan, herkesten saklanan, sadece bize ait, bize özel olan.
Adımın yanına yakışan o adınla;
Her gün en samimi günaydının,
En anlamlı iyi gecelerinle..
Soluğumu, soluğuna katıp;
Hayat verdiğin bu kalbimde...
Sen ve ben biziz sadece.
Sen ve ben "Biz" olduğumuz için daha katlanılabilir her şey bu hep böyleydi, hep böyle...
iyiki sensin diyen sana hep aynı cevabı verebilirim; "Sen olduğun için ben iyikiyim, bizi sevmekten asla vazgeçme."
"Seni seviyorum, bize aşığım."




3 Temmuz 2020 Cuma

...Kayra'm...


Senin dikenli yolların olsa ne olur çocuk! Kanaya kanaya yürür de tek bir şikayet etmem yine de.. 
Senin minicik ellerinde can bulan şu hayatımı uğruna kaç bin milyon kez feda etsem az... 
Kaç kez serilsem ayaklarının altına, kaç kez sarılsam, öpsem, koklasam... 
Az. Çok az. 
Gözlerinde bir umut var Kayra'm. 
Yüreğinde iyilik, kalbinde huzur var annecim.. 
Sen bu dünyada görüp görebileceğim en temiz, en saf şeysin. 
Ben bu dünyada senin için var olan bir hizmetkar... 
Ben sana aşık, ben sana köle, ben sana kul... 
Var olma sebebim. 
Sen bir su kadar berrak, gökyüzü kadar sonsuzsun. 
Bazen sana "Seni çok seviyorum." dediğimde  anne "Neden beni çok seviyorsun?" diyorsun. 
Sana yüzlerce sebep bulabilirim aslında ama hiçbiri dosdoğru tanımlayamaz bendeki seni. 
Sen sadece "SEN" olduğun için bendeki en güzel yerdesin. 
Ve ben sadece "BEN" olduğum için senin annenim. 
Ve bugün ne varsa bize ait inan bana o sadece "BIZ" Olabildiğimiz içindir. 
Seni çok seviyorum evlat. ❣
#kayram 🐣💚
#kayrayusuf 🍃