mutluluk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mutluluk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Şubat 2017 Salı

Aşktır Bencil Olan!


Hep istiyor insan biri olsun; sevsin beni. Biri olsun; sarılsın bana... Biri olsun da içim içime sığmasın mutluluktan... Biri olsun; aklım başımdan, kalbim göğüs kafesimden çıkıp ona ulaşsın... Kimileri için zordur sevmek ya; kimileri çabucak sever yani aslında sevdiğini zanneder. Bazıları için bir ilk aşk vardır, bazıları için son aşk. Bazıları için sevginin boyutları vardır; sürekli değişen... Bazılarının iyikileri vardır. Bazılarının keşkeleri... Bazılarının her şeye rağmenleri... Ve ben şimdi şunu çok iyi biliyorum ki biri olsun diye yüreğine alamazsın kimseyi ve sırf biri olsun diye söyleyemezsin iki kelime 13 harfi...

İçim içime sığmadığı zamanlarda aynadaki yüzüme bakarım ben... Karşımda bulduğum sureti seviyor muyum diye? Her sabah uyandığımda ayna karşısına geçer, gözlerimin içine bakar ve şükrederim Allah'a... Bu kadar sevgi dolu biri olabildiğim için. Ben her gün, her sabah en önce kendime iyiki varsın der ve en önce kendimi severim. Kendimi severek başladığım her yeni günde de çevremdeki insanları severim... İnsanın önce kendisini sevmesinin başkalarını sevebilmek için gerekli olduğuna inanırım çünkü... Yoksa, kendini sevmeyen bir başkasını nasıl sevebilirdi ki?

Bugün havanın güzelliğini fırsat bilip yürüyüşe çıktım... Temiz hava dolarken içime gülümsedim. Yürürken şarkı söyledim, yürürken içten dualar ettim, yürürken en güzel muhabbetleri yaptım yanımdaki insanla... Bazı anlar o kadar kısa ama o kadar güzeldir ki... Öyle bir andı, öyle bir saatti, öyle bir günün öğle vaktiydi işte...

Sonra tekrar bakıp çevreme, insanların ne kadar da sevgisiz olduğunu düşündüm. Ne kadar boş ve anlamsız şeyler için üzüldüklerini... Mesela bir çocuğun gülümsemesindeki sıcaklığı hissedememelerini... Mesela şu güzel havada, başını gökyüzüne kaldırıp o görüntüyü görmenin hissettirdiklerini hissedememelerini... Bir papatyanın güzelliğini... Ahhhh... Daha neler sayabilirim... Bu dünyanın yaşamak için aslında ne kadar da güzel şeyler verdiğini ve bizim onları ellerimizle nasıl mahvettiğimizi...

O zaman şimdi başa dönüp her şeyin sevgiye dayandığından mı bahsetmeliyim... Anlatsam ne fayda? Yazsam ne fayda... Günümüz insanlarının boş bakışlarında samimiyeti aramak? Allah'ım tam bir delilik. Günümüz sevgi anlayışının içerisinde masumiyeti aramak; ne büyük aptallık... Oysa isterdim ki yanımda benim bir aynam olsun...

İsterdim ki; her sabah önce kendini seven, sonra gülümseyip bakışları bakışlarıma değdiğinde yüzü ışıldayan biri olsaydı... İsterdim ki tutarken sımsıkı ellerimi, içim titresin... İçimin titreyişinden anlasın mesela ne kadar güzel sevebildiğimi... Bir gece yarısı şortlarımızla dışarı atıp kendimizi saçma sapan çabalarımızla basketbol oynasaydık... Ne bileyim isterdim ki bir kumsalda deli gibi eğlenebilseydik... İsterdim ki bir kış günü beceriksizce kardan adam yapıp, sonrasında deli gibi kar topu oynasaydık... Aslında isterdim ki birinin kalbinde nefes alabilseydim... Aslında isterdim ki... Yanımda benim gibi deli dolu bir şey olsun; sevgimi, sadakatimi, ilgimi... Her şeyimi bir tek ona sunsaydım; hem de kusursuz bir güven ile... Kusursuz güven, kusursuz sevgi... Kusursuz... İş kalbe gelince ben de her şey kusursuz... İş kalbe gelince geri kalan herkes defolu sanki...

Hadi be! Sizce sevgi nedir yani? Sizce sevilmek, sevmek nedir ki yani?

Bence sevgi bambaşka...

Öperken avuç içlerinden baktığın gözlerde, öperken avuç içlerinden burnuna dolan o kokuda...

Bence aşk yalan da sevgi bambaşka. Kalbinde hissettiğin o şeyi bir türlü tanımlayamadığın ama hissedince boynunda sevdiğinin çenesini ve sarınca elleri göbeğinden seni, gözlerini kapatıp gökyüzüne kaldırmaktır suretini...

Aşk bu koskoca evrende bir nokta ise sevgi o evrenin ta kendisi.

Bir insanın nefes alışverişlerini dinleyip, gülümsemek kadar masum.
Bir insanın gözlerinde gördüğün gökyüzü kadar sonsuz.
Bir insanın göğüs kafesine hapsolmuş yaşarken, kendi kalbini çıkarıp ellerine verircesine...

Aşktır bencil olan. Sevgi ise "Biz" diyebilen.

İki tür sevgi var derler bu dünyada... Biri eğerlerle başlayıp sonuna severim ekleyen. Diğeri rağmenlerle başlayıp sevdim, seviyorum ve de seveceğim diyebilen. Aşk bir eğer ise; sevgi daima rağmendir. Her şeye rağmen, herkese rağmen.

Şimdiiiiiii....

Sevgiye inanmalısın kalpten; her şeye rağmen.

Bence ellerini tutup kendine döndürdüğünde o elleri; titreyen bir kalbi hissetmelisin.
Sevmelisin evet. Korkmadan.
Korkmalısın evet; kaybetmekten. 
Ama bazen kaybetmelisin; tekrar bulduğunda daha çok sevebilmek için...

Bu dünya üzerindeki hiçbir gerçek, birini sevmek kadar güzel değil.
Bu dünyadaki hiçbir el, avuç içlerimdeki sızıyı alıp götürebilecek güce sahip değil; ellerimi tutan ellerde sevgi yoksa şayet.

Benim dünyamda sahte bir sevgiye yer yok işte bu yüzden.
Benim dünyamda sevgisizliğe yer yok.
Benim dünyamda saf sevgi var; herkese emanet edemeyeceğim...

İşte bu yüzden bir zamanlar söylediğim gibi:

"Defolup gideceğim o pis kalplerinizden! Çünkü ben, sevgisiz bir hayatı hiçbir zaman kabul etmedim, asla da kabul etmeyeceğim!"



"kubraslisen"

3 Kasım 2016 Perşembe

Büyük Şehirlerdeki Küçük Mahalleler

Selamlar Sevgili Okuyucu...

Uzun bir aradan sonra yeniden satırlara vurduk kendimizi... İnsan hayatın karmaşasına karışınca bir şeylere odaklanamıyor; ben de karıştığım o düzenin içinde debelenirken kendimi verip de bir türlü yazamadım işte... Bu gecikme için de senden defalarca özür diliyorum sevgili okuyucu...

Bir süredir iş, ev, çocuk arasında gidip geliyorum ancak bu gidip gelmelerin arasında beni en çok yoran nerede olduğumu tam olarak kestiremediğim iş yerim... Öyle ki sabah başka bir birimde başladığım mesaim, akşam başka bir birimde son buluyor... Aynı kurum içinde farklı birimlerde gününü geçirmek ayrı bir dert iken bir de her gün ya da her hafta başka bir şubede olmak iyice dengemi şaşırtıyor...

Bu hafta da yine birim değil şube değişikliğine giderek Ümrani'ye taraflarında çalışmam istendi. Farklı yerlerde çalışmaktan çok bir yerde düzenimi oturtamamış olmak canımı sıkıyordu ancak bir bakıma da her hafta başka bir yere gitmek; çalışanları tanımam, oranın işleyişini öğrenmem vb. bir çok konuda da bana fayda sağlıyordu... Bu nedenle "Hadi bakalım hayırlısı" deyip Pazartesi günü düştüm yollara.


İstanbul'da yaşayan ve burada çalışan insanlar bilirler; sabahları çekilen trafik çilesi yüzünden biraz daha fazla uyumayı tercih edip kahvaltıdan vazgeçeriz... İstanbul'da çalışan insanların büyük bir çoğunluğu kahvaltısını simitle yapar bir vapurda ya da bir simitçinin önünde... Ben de Pazartesi günü uykumdan fedakarlık etmeyip kahvaltıyı iş yerine bırakanlardan olmayı tercih ettim. İş yerinin yakınlarında bir pastahaneye girip bir simit almak istediğimi belirttim... Adam simidi paketlerken ben de cüzdanımda para arıyordum... Ne yazık ki bankadan çektiğim parayı cüzdanım yerine bir önceki gün giydiğim ceketin cebine koymuştum ve şuan üstümde para yoktu... Üzerimde para olmadığını anladığım an "Neyse kalsın." dedim. Adam da üzerimde para olmadığını anlamıştı tabi harıl harıl para aramamdan... "Abla yarın getirirsin, önemli değil." dediğinde ben şaşkınlıkla yüzüne bakakaldım. Kendimi kötü hissettiğimden değil aslında, yıllardır bu şehirde yaşıyorum ancak ilk defa bana böyle söyleyen bir esnafla karşılaştım. "Teşekkür ederim ama gerek yok." dememe rağmen zorla simidi elime tutuşturup yolladı. Bu olay gülümsememe sebep olmakla kalmadı aynı zamanda hala daha böyle insanların olduğunu bilmeme de vesile oldu...

O gün şubeden hiç çıkamadım ve dolayısıyla adama parasını götüremedim. Ertesi gün ise adama götürüp parasını verdiğimde beni hatırlamıyordu. Vermesem de önemli değildi adam için... Bu da benim için ayrı bir şaşkınlık oldu tabi... Neyse gelelim Çarşamba gününe... O gün de param bittiği için sabahtan bankaya uğrayıp para çektim; bankanın da bütün  para vereceği tuttu. Ben parayı cebime koyup simitçiye doğru yol aldım; adama en baştan dedim ki "Abi, bütün param var bozabileceksen alayım." Adam da demesin mi? "Abla 2 simidin lafımı olur yarın ertesi gün bırakırsın al sen şunları." Ben gene bir şaşkın, bir hayretler elime simitlerimi alıp iş yerine geçtim. Öğle tatilinde ise paramı bozdurup adama borcumu ödedim. Düşünsenize birine 1 ya da 2 TL lik bir borcunuz var. Ne kadar şaşırtıcı...

Aynı gün, aynı hafta benzer şeyler başıma gelince dedim ki kendime; büyük şehirlerin küçük mahalleleri böyle işte... Daha samimi, daha içten... Daha insan... Korkuları yok mesela; verdikleri onlara geri döner mi dönmez mi? İnsan halinden anlıyorlar mesela... Gülümsüyorlar garip bir içtenlikte ve samimiler her ne yapıyorlarsa... Bu yüzden belki de tüm hafta boyunca daha neşeli, daha mutlu çalıştım. Dışarı çıktığımda endişe ettiğim şeyler daha azdı... Mesela yolda kalsam illa ki biri yardım ederdi; diğer semtlerin aksine...

Doğduğumdan beri İstanbul'dan nefret ettim; sırf bu kalabalık şehirde yapayalnız büyüdüğümüzü bildiğimden ötürü... İnsanlarım samimiyetsiz, vicdansız ve de umursamazlığından dolayı... Ancak gördüm ki bu koca şehrin içinde de bambaşka bir dünya varmış; kendi içinde iyiliğe bakan... Kendi içinde apayrı hayatlar yaşanan...

Bu hafta bu şehre inanmak için bir sebep verdi bana o pastahanede yüzüme gülümseyen adam, bu hafta bu şehre güvenmek için bir sebep verdi bana o simitleri elime tutuştururken içtenlikle bana bakan adam... Bu yüzden onlara bir teşekkür olsun bu yazı... Bu yüzden onlara benden içten bir gülümseme olsun bu sözler....

İyi ki hala siz ve sizin gibi insanlar var be...



17 Haziran 2016 Cuma

"Kadıköy'lü Aşklar"



Mesela her sabah yürümek isterdim seninle Rıhtım'da... 


Bir hafta sonu kahvaltısı yapmak isterdim Haydarpaşa'ya bakarken gözlerimiz ve ellerimizin arasında dururken simitlerimiz... Yudumladığın ayranın dudaklarında kalan kısmına gülümseyip, dalga geçmek isterdim belli belirsiz. Gülüşürdük içtenlikle...


Kadıköy'ün o eskimiş banklarından birinde otururken biz, sağ tarafta tezgah kuran gençlere takılırdı gözlerimiz... Hemen sonra dolunca bir Karadeniz Türküsü kulaklarımıza sarılırdık birbirimize aşk ile... Sen hep yaptığın gibi içinden söylerken tüm o sevgi sözcüklerini, ben tutamazdım ki çenemi... Defalarca fısıldardım kulağına "Seni Seviyorum" diye... Her söyleyişimde daha içten gülümserdin bana; gülüşünden öperdim...


Ben seni hep güzel severdim... 

Susuşlarından bildim; sen beni en derininde hissettin. 


Bir hayalden ibaret olmasına rağmen şimdi; seni Kadıköy'ün en kuytu sokaklarında sevmek isterdim. Ben küçücük hayallerimi bile bir bir yıkışına aldırmadan gene de seninle en güzel aşkı yaşamayı istedim, isterdim... Bir simit eşliğinde içilebilecek ayran kadar basit ama dünyaları feda edebilecek kadar çok şey istedim...


Sen benim hayallerimin en güzel katiliydin ve ben bana sarılışından bildim; seni sevmekten asla vazgeçemezdim...

#yazmazsamolmaz #kubraslisen #yazar #edebiyat #deneme