Merhaba Sevgili Okuyucu...
Dönüp duran şu dünya içerisinde, nefes alış verişlerimizin ne kadar değerli olup olmadığını sorguluyorum şu sıralar... Öyle ki akan zaman içerisinde ne kadar samimi yaşadığımız ya da yaşattığımız bir muamma...
Zaman çoğu anlarda bize sadece yara... Hep yaşıyoruz iyi ya da kötü bir şeyler... Hepsine karşı gülümseyip ayakta kalmaya çalışıyor ve bazen bize yara olan şeyleri sadece pansuman edebiliyoruz... Diyoruz ki; "Zaman her şeyin ilacıdır.". Oysa bu koskoca bir yalandır. İlaç değildir zaman; merhem hiç değildir. Zaman insana sadece bazı şeyleri geride; biraz daha geride bırakmayı öğretir. Zira insan zaman içerisinde yaşadıklarından daha kötüsünün de olduğunu öğrenir.
Zaman, zaman, zaman... Ahhh zaman... Şimdi düşünüyorum da 27 yılıma neler sığdırdım; neler neler... Her acı da bundan daha büyüğü olamaz derken, hayat bir tokat gibi yüzüme çarptı; hiçbir zaman daha azı veya daha çoğu olamayacağını... Hep daha fazlası olabilirdi ve yaşananların hepsi insanın en derinlerinde hep bir iz gibi duruverirdi...
Son bir yılda yaşadıklarım, yazdıklarım, hissettiklerim... Dönüp dönüp baktığım acı birer hatıradan ibaret şimdi... Bazen ileri doğru gitmeye çalışırken önüme sadece bir engel, bazen sadece bir kılavuz... Önemli olan; bilincinde olmak; yaşanan her şeyin...
Artık biliyorum ki aradığım o samimiyet bu dünya üzerinde bulamayacağım tek şey... İsterdim ki kalbim kadar temiz düşlerimin arasından baktığım, (ya da!) bakmaya çalıştığım o insanlar gözlerimdeki inanma isteğini görsün... İsterdim ki kalbimi sınırsızca açmaya meyilliyken ben; olur olmadık parçalamasınlar beni. Her gelen bir parça daha fazla aldı; her gelen biraz daha fazla acıtarak gitti.
İnanmayı istemek benim tercihimdi; acıtmayı seçmek onların.
Bazen biri geçiyor karşıma ve bana diyor ki: "Korkuyor musun benden?" Diyemiyorum ki; "Nasıl korkmayayım ulan her gelen daha kötüsünü yaşatarak gidiyor." Diyemiyorum ki; "Nasıl korkmayayım ulan!" Diyemiyorum işte; diyemiyorum. Sadece susup bakıyorum; öyle boş öyle anlamsız... İnsanların olur olmadık savurdukları yargılarına karşı hep sessiz kalmayı tercih ediyorum. Şimdilerde bir sığınak edinip kendime; kendimi saklıyorum geride kalan her şeyden.
Bir haftadır aynı şeyleri düşünüp duruyorum ve diyorum ki kendime; "Artık zamanı geldi, haydi kalk artık." Şimdilerde hep bahsettiğim o melek kalbime, çiçek ruhuma yakışanı, asıl güzel duranı, hak ettiğini vermenin peşindeyim. Şimdi bir uçurumun en uç noktasında durmuşum öylece; yüzüme vuran esintiye gülümsüyorum sadece.
Son bir haftadır "Dur!" deyip zamana; durdurdum yaşadıklarımı ve dahi yaşayacaklarımı... Her akşam bir şekilde yanımda olan sığınağım; çocukluğum, olgunluğum, anneliğim... Bazen deliliğim, bazen sakinliğim... Ben ilk defa en güçsüz yanımı birine emanet ettim ve sen o halimi korumak için beni bir şekilde hep izledin... Şimdi istiyorum ki; beni tanıdığın gibi kalayım... Şimdi istiyorum ki son defa ağlamış olalım... Şimdi son defa inanmış, son defa yaralanmış olalım ve ayağa kalkalım.
Ne sormuştun sen bana; "Bu kadar mı zordu?". Sana hiç yalan söylemedim be küçüğüm... Gene de söyleyemedim. Ama biliyor musun şimdi daha güçlüyüm. Şimdi daha sağlam basıyor ayaklarım yere.
Şimdi tüm bunlar bir veda, bir haykırış, bazı bazı yakarış ama ömrüm boyunca karşı konulamaz bir nefret olacak. Ve her sorduğunda kendi kendine verdiğin cevap gibi olmayacak...
Her şey güzel olacak miniğim...
Sadece şimdilik!
Toparlanıp gidiyorum ve bu son veda.
Kırıklarımı alıp yanıma gidiyorum ve bu son kırılma.
Son defa dokundum ben hayata, kırılgan bir çiçeği ellerimde tutar gibi.
Son defa uyudum; sanki sonu hiç gelmeyecekmiş gibi.
Son defa uyandım bitmesini hiç istemediğim bir rüyadan...
Son defa...
Son...
O zaman hoş kalsın hüzünler artık, biz hayatın engebeli yollarında düşe kalka yürümeye devam edelim. Şimdi inanabilirsin miniğim; her şeyin güzel olacağına...