yazmazsamolmaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yazmazsamolmaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Aralık 2019 Perşembe

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Kadınlar Neden Evlenir? - İlkim Öz 🌎⭐

"Yaşarken, sevdiğimiz ve bizi sevenlerin önemine varmadıkça, yaşamanın anlamına varmak da imkansız."
⭐ "Hayatımızda keşkelere çok fazla yer verdiğimiz zaman, bugünü yaşamakta zorlanırız."

Merhabalar Sevgili Okuyucu'm❤


İlkim Öz'ün "Erkekler Neden Evlenir?" den sonra yazmış olduğu kitabı "Kadınlar Neden Evlenir?" kitabı ile karşınızdayım. Ben kadın olmamdan ötürü bu kitaptan başladım çünkü ilk önce insanın kendisini anlaması, kendisini çözümlemesi gerektiğini düşünüyorum.

Kitap İlkim Öz'ün danışanlarının hikayelerinden oluşuyor. Bu 7 kadının hikayesini okurken kimi zaman kadınların cinsellik, kimi zaman para, kimi zaman sevgi, kimi zaman çocuğa bağlı mutluluklarını ve evliliklerini tarttıklarını düşünebilirsiniz. Ancak en sonunda anlayacaksınız ki aslında işin özü her kadın bir şekilde anlaşılmak ve paylaşmak için evlenir. Bu ikisinden birinin eksik ya da yarım kalması ise evlilik içerisindeki sorunların yaşanmasına, kadının psikolojik, ruhsal ve bedensel olarak kendini kötü hissetmesine sebep oluyor.

Benim düşünceme göre de en basit tanımıyla biz kadınlar; paylaşmak, anlaşılmak için evleniyoruz. Ancak erkeklere nazaran biz de bu anlaşma ve paylaşma meselesi daha çok sevgiye dayanıyor. (Ya da en azından kendi adıma öyle.) Her kadın, eşi tarafından değer görmek, sevilmek ve o sevgiyi hissetmek istiyor. Her kadın bir miktar ruhunun okşanmasını, bir miktar güleryüzü, bir miktar samimiyeti ve sonsuz sadakati bekliyor... Aslında her kadın sevdiği adam ile bir ömür mutlu mesut yaşamanın hayalini kuruyor... Bir de erkek tarafından bakmak lazım bu sebeple diğer kitabı da en kısa zamanda okuyup mutlaka yorumlayacağım...

Her kadının evlenmeden önce, evlendikten sonra mutlaka okuması gereken bir kitap diyor ve siz sevgili okuyucularımı sevgiyle kucaklıyorum.
Hoş kalın.
Hoşça kalın.. 🎀



#yazmazsamolmaz

#kubraslisen  

23 Aralık 2019 Pazartesi

...Gelecekteki Sevgili'ye Mektuplar...

Merhaba Gelecekteki Kalp Çarpıntım.

Olur da bir gün gerçekten karşılaşabilirsek ve kalbinde herhangi bir yere sahip olabilirsem o zaman seninle ben, bu dünyada gerçekten kazanmışız demektir. Çünkü biliyorsun; şu zamanda gerçekten birinin gönül evinin tam da baş köşesine yerleşebilmek ve orada kalıcı olabilmek meşakkatli iştir.

Olur da yarın bulabilirsen beni; gözlerim gözlerine değebilirse şayet, bil ki sevgiden başka hiçbir beklentim yoktur senden. Ben ki her zorluğa gözlerinden yola çıkıp katlanabilirim. Attığım her adımda yanımda hissettiğim varlığın ile mutlu olabilirim. Çünkü hep söylerim;
"Yanımda olsan ne olur, kalbin benimle olmadıktan sonra?
Yanımda olmasan ne olur, kalbin benimle olduktan sonra?"
Anlıyorsun değil mi?

Şayet seni seviyorsam, seni seviyorumdur. Şayet varsan, varsındır. Buradasındır; tam da göğüs kafesimin arasında bir yerde. Ama en güzel yerde, en derinde... Mucizesindir, hayalsindir, gerçeksindir. Ama sadece benimsindir! 

Öyle sevebilirim, öyle kalabilirim, öyle dokunabilirim sana. 
Öyle mücadele edebilirim.
Ancak bu şartlar altında sabredebilirim.
Fazlaca anlayışlı olmanı beklediğimden değil.
Sadece beni anlamanı beklediğimden.
Çoğu zaman susadabilirim.
Gün gelir giderim; bedenen.
Ama hissedersin kalbim yine de sendedir.
O senin için yeterlidir.

Ve bilmelisin sevgilim.
Seni seviyor olmam seninle bir ilişki yaşayacağım anlamına gelmez.
Bak bu deli kız sevildiğini hissetmediği yerde durmaz, duramaz.
Olur da bir gün başladığı gibi biterse; dürüst olmanı beklerim. 
Sadece bu sebepten.

Çünkü ben geldiğim gibi gitmesini,
Tanıdığın gibi kalmasını.
Ama en çok kaybolmasını bilirim.
Ve inan bana sevgili.
Seviyorsam, seviyorumdur.
Ve bunun için sana ihtiyacım yoktur.
Birini varlığı ile sevmek başkadır, yokluğunda sevmek bambaşkadır.
Merak etme. 

Elbet bir gün buluşur ellerimiz. Elbet ayrılır bir gün. Elbet kalplerimiz özlemle dolar, sonra deli kavuşmalarımız olur. Sonra derin sancılarımız olur, sessiz kavgalarımız, kimsenin duymadığı çığlıklarımız.

Hepsi aşktandır emin ol. 
Bunların hepsi AŞK'tan...

Gel ya da gelme.
Sev ya da sevme. 
Bir yerlerde mutlu ol ki; iyi kalabilmemin bir sebebi olsun.
Şimdilik gelecekteki sevgili; senin için tek dileğim budur.
İyi kal, iyi ol..
Allah'a emanet ol sevgili.

- kubraslisen

20 Aralık 2019 Cuma

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Camdaki Kız - Gülseren Budaycıoğlu 🌎⭐

Merhabalar Sevgili Okuyucu💚


Bugün de bir kitabı bitirmiş olmanın mutluluğu ile yazıyorum sizlere...
Bu defa okuduğum kitap bir doktora ait ve gerçek bir hayat hikayesini anlatıyor.
Bir erkek 3 kadın; üçü de birbirinden farklı, üçü de birbirinden ayrı...
İnsanların çocukluklarında yaşadıkları hayatların, travmaların büyüyüp birer yetişkin olduklarında hayatlarına nasıl yansıdığını bir kez daha ama çok güzel bir hayat hikayesi ile anlatmış yazarımız. Varoşlardan gelen ve hayatına giren her kadını muhteşem mutlu edebilen bu adam aynı zamanda 3 çocuğunun annesini uzun yıllardır kendisinden yaşça büyük bir kadınla aldatıyor... Üstelik karısı da bunu biliyor ama neylersiniz? Bir gün hikayenin tam da ortasına bir başka kadın daha giriyor? Ne dersiniz? Sizce bu adam sadece kadınlara zaafı olan bir adam mıdır? Ya da bu kadınlar sizce neler hissediyor, neler yaşıyorlardır?
Gerçekten çok ilginç bir hayat hikayesi ve muhteşem bir anlatım...
Yine 10 üzerinden 10 puanla son sayfasına dek okuduğum bu kitap, kitaplığımın en üst sıralarında yer alacak...


Bir başka kitap yorumunda daha görüşmek dileğiyle..
Hoş kal...
Hoşça kal okuyucum...


#yazmazsamolmaz 🦋🌸
#kubraslisen 🐧❣
#okudumbitti



17 Aralık 2019 Salı

...Gelecekteki Sevgili'ye Mektuplar...

Aç kollarını umuda; aç kollarını aşka...
Elbet bir gün sen de; hayal ettiğin kadar güzel bir dünya kurarsın başka birinin göğüs kafesinin arasına... 
Elbet ağlarsın dolu dolu; sonra gülersin deli deli...
Düşersin, kanarsın, yıkılır da toplayamazsın.
Sonra bir bakarsın; her olumsuzluğa rağmen hayatta kalmışsın.
Sonra bir bakmışsın olmuş; hayal ettiğini yaşamışsın elinde sonunda.
Değil mi ki aşk yazlar ortasında kışları yaşatan.
Aşk değil mi insanı ayazlarda sıcacık tutan.
Tutmuşsun işte sende.
Aşk demişsin; dibine kadar.
Ölmüşsün, öldürmüşsün; doğmuş ve de doğurmuşsun.
En dibine kadar yaşamış sonra en dipten en yukarı çıkıp "İyiki" deyip şükretmişsin.
Bugün hala atan bir kalbiniz varsa; umut da var demektir.
Bugün hala nefes alıp verebiliyorsanız hala "insanım" deyip vicdanınızı sorgulayabiliyorsanız. Tamamsınız.
Yarına dair ne varsa karanlık olan, belirsiz olan, zor olan...
Yine de korkmadan durmak gerekiyor bazen o yolun en başında.
Çünkü en başında korkanlar, en ağır kayıpları yaşayanlardır.
Korkmayın sevmekten.
Korkmayın beklemekten.
Korkmayın umut etmekten.
Bugün kalbimin en güzel yerine küçücük bir dilek sakladım ben.
Yarın aynı yere umut bırakacağım.
Bir sonraki gün şükür.
En sonunda sonsuz mutluluğumu...
Yapın siz de bunları.
Çünkü hayat; birine gerçekten kalbini verebildiğinde anlamlı.
Şarkılar daha mutlu.
Hüzünler bile daha çekilesi.
Yoksa nefes alan birer robottan ne farkımız kalırdı.
Değil mi?


- yazmazsamolmaz

- kubraslisen


6 Aralık 2019 Cuma

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Mimar - Keith Ablow 🌎⭐


📕: #Mimar
✍🏻: @keithablow
🌟🌟🌟🌟

Selamlar #kitapsever dostlar. Beyaz takıntım sebebiyle kitaplarda da beyaz kapaklar ilgimi çekiyor, pek tabi içeriklerine dikkat ediyorum ancak bazıları gerçekten bir hayal kırıklığı oluveriyor. Kitap Mimar bir Cerrahın cinayetlerini anlatıyor. En başından beri katilin kim olduğunu biliyorsunuz ve işlediği cinayetleri ayrıntılarıyla okuyorsunuz. Mimarımız evlerini yaptığı insanların kanayan yaralarını (aile fertlerini) kimi zaman kusursuz bir cerrah eliyle kalplerini, kimi zaman başka bir organlarını göz önüne sererek öldürüyor. Ve bunu Tanrı'nın bu dünyadaki eli olduğunu, bu dünyada bazı insanların (sorunlu!) yok edilmesi gerektiğine inanarak yapıyor. Pek tabii bu adamın çocukluğundan gelen bir öyküsü de var. Kitabın sonu benim için tam bir hayal kırıklığıydı. Kendini kusursuz bir şekilde Tanrı'nın dünyadaki sureti olarak gören bu adamın, kendi ölümünü hazırlamış olması tezatlık gibi geldi bana. Ayrıca psikoloğun oğlu, ilişkisi gibi konulardaki son da aynı şekilde havada asılı kalmış... Okurken çok heyecanla okuyamadım açıkçası ben. Yine de kitaplığımda yer bulan bu kitapta da altı çizili cümlelerim olmadı değil... Zira sonu havada kalmış olsa bile, içerik olarak yani cinayetlerin işlenişi, anlatımı vs vs vs. gerçekten çok doyurucu idi... Peki siz? Var mı okuyanınız? Yorumlarınız nedir? Şöyle alalım mı sizleri? 👇🏻

#yazmazsamolmaz 🦋🌸
#kubraslisen 🐧❣
#okudumbitti

27 Kasım 2019 Çarşamba

Gelecekteki Sevgili'ye Mektuplar...

Tam da sabahın 5'i gibisin sevgilim...
Biraz esintili; içimi üşüten cinsten, biraz uykulu, hafif karanlık ancak birkaç saat sonrası düpedüz aydınlık...
Bu şehrin yıpranmış sokaklarında yorgun ama umutlu yarınlar saklıdır bilir misin? Bu kaldırım taşlarının her bir tanesinde nice gözyaşları saklıdır. Bilir misin ki az ileride uykulu gözleri ile beni bekleyen o masum köpek, bilmem kaç insan evladına yoldaşlık etmiş ama en sonunda bırakılıp gitmiştir. 
Işıkları yanıyorken bu şehrin, her gün bir kez daha kendi keşmekeşine hazırlarken kendini, ben en dingin zamanında, doya doya dolaşıyorum bu kentin binlerce hikaye barındıran sokaklarında.
Çoğu zaman yanımda oluyorsun ya aslında hiç yoksun. Pek çok kez el ele yürüyoruz seninle ama bir bakıyorsun ellerimiz aslında hiç birleşmemiş.
Seni, İstanbul'un bu dar ve yıpranmış sokaklarında düşlüyorum çünkü.
Oturuyorum bir banka; sana satırlarca mektup yazıyorum.
Oturuyorum tam da karşına; gözlerimi dikip gözlerine, sana bakıyorum ve her defasında çok daha sert düşüyorum gözlerinin uçurumlarından.
O uçurumlar ki benim özgürlüğümdür...
Bilmez misin doya doya sevemezsem ben seni işte tam da o zaman yıpratırım kendimi.
Bilmez misin? Hissedemezsem ellerimde ellerini, o zaman üşürüm en çok.
Senin olmadığın hiçbir anın ehemmiyeti yok ama biliyorsun da; aslında olamadığın hiçbir an yok!
Sen kal ya git; en fazla bedenini uzaklaştırabilirsin bedenimden. 
Sen sev ya da sevme; en fazla ne olabilir?
Söyle bana mesela seni benden kim alabilir?
Senin bile kudretinin yetemeyeceği bazı şeyler var adam.
Dur! Sus! Bekle!
Ben daha en güzel hikayemi yazmış değilim!
Ben daha bizim için kalemlerime dokunmuş değilim.
Bekle bak göreceksin; ben nasıl bir deliyim.
Seni en deli yanımdan, en derin tarafımdan...
Düşledim, düşlerim ve görünen o ki hep de düşleyeceğim...
kubraslisen

22 Kasım 2019 Cuma

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Teftiş - Josh Malerman 🌎⭐

Merhabalar Sevgili Okuyucu💚


Bir kitabı daha bitirmiş olmanın sevinci ile yine sizlerle buluştum...
Bu sefer ki kitabımız Distopya türünde ancak benim için tam bir hayal kırıklığı...
Kitabımıza gelecek olursak;


Birbirinden habersiz bir grup kız ve erkek çocuklarının anne babalarından çeşitli sebeplerle satın alınarak bir deney için birbirlerinden tamamen habersiz şekilde büyütülmesi hikayenin özeti denebilir.

Kız çocuklarını büyüten "Anne" lakaplı hanımefendi ile erkek çocuklarını büyüten "Baba" lakaplı beyefendi aslında evlililer ve deneylerinin amacı kadın ve erkeğin birbirlerinin dikkatini dağıttığını kanıtlamak. Şayet iki cins birbiri ile hiç karşılaşmadan büyür ve yetişirlerse onlardan muhteşem zeki, muhteşem überzeka insanlar yaratabileceklerini düşünmüş kitabımızın ana karakterleri... Ancak insan denen varlığın büyüdükçe sorguladığını, içgüdülerinin de olabildiğini unutmuşlardı sanırım... Elinde sonunda birbirlerinden apayrı iki kulede yetişen bu çocuklar zamanla kendilerini, yaşadıkları yeri, ebeveynlerini... Kısaca kapana kısıldıkları o dünyayı sorgulamaya başlayıp birkaç araştırma yapınca ipler kopuyor...

Kitapla ilgili eleştirim şu yönde; 12 yaşındaki masum bir kızın her şeyi fark etmesi tamam ama 12 yaşındaki bir avuç kız çocuğu nasıl oluyor da bu kadar insanı hiç zorlanmadan öldürebiliyor? Ya da öldürmek yerine başka bir planla bu insanların oyundan çıkarılması daha hoş olmaz mıydı?

Kitapta kız ve erkek ilişkisi üzerine durulmuş ancak insan içgüdüsel olarak kendi cinsine de ilgi duyabilir, bu konuya hiç değinilmemiş, bu risk üzerine durulmamış olması benim için ilginç bir durum. Çünkü şayet kadın ve erkeğin birbirinin dikkatini dağıtması konusu sevgiden geliyor gibi duruyor kitapta yalnız insanlar dostlarını, kendi cinslerini ve yahut anne babalarını da farklı sıfatlar da ancak benzer bir yüce sevgi ile sevebiliyorlar. Aynı mantıkla o zaman engel olunması amaçlanan şey insanın insana, hayvana ya da herhangi bir nesneye hissedeceği duygusal şeyler olmalıydı...


Kitabın sonunun çok havada kaldığını düşünüyorum. Sonuç olarak kızlar ve oğlanlar herkesi yok ediyorlar ama aslında canavarlaşıyorlar. Bunca zeki insanın yapıp yapabildiği en iyi şey onca insanı öldürüp, gerçek dünyaya dönmek mi? Gerçek dünyaya döndükten sonra ne oldu ya da? Kitabın bitişi benim için hayal kırıklığı oldu.

Bence sağlam bir hikayenin gereksiz ayrıntılarla, çelişen gerçeklerle doldurulup çabucak bitirilmesiydi...

Bazı okurların çok beğendiği bu kitap benim için hayal kırıklığı olsa da, incelemeniz de fayda olacağını düşünüyorum...


Yeni kitaplarla buluşmak dileğiyle...
Hoş kal.
Hoşça kal okuyucum...💜


23 Ağustos 2019 Cuma

Ben Seni Öyle Çok



Mesela her sabah yürümek isterdim seninle Rıhtım'da...
Bir hafta sonu kahvaltısı yapmak isterdim; Haydarpaşa'ya bakarken gözlerimiz ve ellerimizin arasında dururken simitlerimiz...
Yudumladığın ayranın dudaklarında kalan kısmına gülümseyip, dalga geçmek isterdim belli belirsiz.
Gülüşürdük içtenlikle...
Kadıköy'ün o eskimiş banklarından birinde otururken biz, sağ tarafta tezgah kuran gençlere takılırdı gözlerimiz...
Hemen sonra dolunca bir Karadeniz Türküsü kulaklarımıza sarılırdık birbirimize; aşk ile...
Sen hep yaptığın gibi içinden söylerken tüm o sevgi sözcüklerini, ben tutamazdım ki çenemi...
Defalarca fısıldardım kulağına "Seni Seviyorum" diye...
Her söyleyişimde daha içten gülümserdin bana; gülüşünden öperdim...
Ben seni hep güzel severdim...
Susuşlarından bildim.
Sen beni en derininde hissettin.
Bir hayalden ibaret olmasına rağmen şimdi; seni Kadıköy'ün en kuytu sokaklarında sevmek isterdim.

Ben, küçücük hayallerimi bile, bir bir yıkışına aldırmadan gene de seninle en güzel aşkı yaşamayı istedim... İsterdim...
Bir simit eşliğinde içilebilecek ayran kadar basit ama dünyaları feda edebilecek kadar çok şey istedim...
Sen benim hayallerimin en güzel katiliydin ve ben bana sarılışından bildim.
Seni sevmekten asla vazgeçemezdim... 


yazmazsamolmaz
kubraslisen

20 Ağustos 2019 Salı

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Akıl Labirenti - Marcus SAKEY🌎⭐

Peki kim olduğunuzu unutsaydınız kim olurdunuz?


⭐ "Her hayvan kaçabilir, düşünüp çözüm bulmak ise sadece insanın yapabileceği bir şey."

⭐ "Etrafına bakıp bir seçim yapar ve sonuçlarına katlanırsın, hayat budur. Kötü sonuçlar da adildir çünkü seni buna götürenler de senin tercihlerindir."

⭐ "Sadece aptallar kaybeden bir eli oynar.

⭐ "Geçmişte kim olduğun ya da ne hatırladığın değil şu anda kim olduğun önemli. Kim olmaya ve ne yapmaya karar verdiğin."

💭💭💭 Benim kitap için yorumum şudur: "Bazen aklınızı kaybetmek, gerçeği bulmanın en sağlam yoludur."

#yazmazsamolmaz
#kubraslisen
#okudumbitti

15 Ağustos 2019 Perşembe

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Fahrenheit 451 - Rad BRADBURY 🌎⭐


Bundan yıllar yıllar, çok uzun yıllar sonra nasıl bir dünyada yaşayabileceğimiz hakkında hiç düşündüğünüz oldu mu? Uzak gelecek sizi korkuttu mu hiç ya da?

Yazarımız dün, bugün ve de yüzyıl sonra bile okunabilecek kalitede muhteşem bir kitap yazmış. Yazı dili olarak herkesin rahatça okuyup, anlayabileceğini, doğru bağlantıları kurabileceğini zannetmiyorum. Ancak tadını çıkararak okuyabilirseniz aslında ne demek istediğimi anlayacaksınız...


Kısaca şöyle söylemeliyim...

Günümüzde yangınları söndürme görevi olan itfaiyecilerimizin yüzyıllar sonra yangın çıkarmak için görevlendirildiğini düşünün. İçinde kitaplar bulunan her binayı, her evi ve hatta insanları dahi yaktıklarını... İnsanların beyninin boş eğlence programları ile doldurulup, aptal gibi yaşamalarını isteyen devletler...

Nasıl olurdu? Bir düşünün.
Kitapların, yazının, okumanın ne kadar değerli olduğunu bir kez daha anlayacaksınız.
Aptal bir kutunun başında saatlerinizi geçirerek kendinize ve çocuklarınıza nasıl bir kötülük yaptığınızı anlayacaksınız...
Bir düşünün; mutlaka anlayacaksınız...

yazmazsamolmaz
kubraslisen

14 Haziran 2019 Cuma

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Hayat Cesurlara Torpil Geçer - Bircan YILDIRIM 🌎⭐




Sevgili yazarımız Bircan Yıldırım, içinizdeki çocukla nasıl baş edebileceğinizin yollarını, benliğinizi, kendinizi bulmanızı sağlayacak bu kitapla emin olun!

Bir çok şeyin aslında niyetten geçtiğini düşüneceksiniz, çok soru sormanın değil aynı zamanda doğru sorular sormanızın da önemini kavrayacak ve sonra hayatınızdaki değişimlere erik dalı eşliğinde "Merhaba tatlım😘" diyeceksiniz...

Alın, okuyun, okutun... Asla pişman olmayacaksınız!

kubraslisen

13 Nisan 2019 Cumartesi

Benim Kitaptan Dünya'm 📚: Evlenmeden Boşanmadan Önce İyi Düşün - Serhat YABANCI🌎⭐

📕: Evlenmeden Boşanmadan Önce İyi Düşün
✍🏻: Serhat YABANCI

⭐ "Anlattıklarım, senin anladıklarınla yani anlamak istediklerin ile sınırlıdır." 


Bu kitapta o kadar fazla altı çizili cümle var ki hepsini buraya yazmam mümkün değil... Bu yüzden en can alıcı olanını şuraya not edip sizlere diyorum ki bu adam sadece bir yazar değil!
Kesinlikle değil!
Şayet bir tek kitabını okursanız, bir yazısına denk gelir ya da bir videosunu izlerseniz ne demek istediğimi mutlaka anlayacaksınız.
Bu adamla mutlaka tanışmalısınız!

Yapmanız ya da yapmamanız gereken şeyleri, hatalarınızı, doğrularınızı öyle açık ve sade bir dille anlatıyor ki anlamamak mümkün değil!
Hayatınıza aldığınız insanlarla kurduğunuz ilişkilerle ilgili verdiği bilgiler bir yana sizi güldürmesi bir yana...

Bir kez kitabın kapağını açın; ne demek istediğimi anlayacaksınız inanın bana...

Bazı handikaplar var, bazı affedilmeyecek şeyler..
Onları bile öyle salt bir dille yazmış ki; siz kabullenemediğiniz şeylerin farkına varıyorsunuz.

Kişisel fikrim şiddet, aşağılama, aldatma vb. büyük meseleler olmadığı sürece boşanma sürecine girmemekten yanadır ama o sürece girilmişse şayet boşuna "Düzelir mi?" diye düşünmemektir.
Çünkü bazı depremler kalıcı hasar bırakır ve o hasarlar bir gün mutlaka sizi enkaz yapar.

Enkaz olmayın!
Okuyun, okutun.

Kendinizin, varlığınızın, değerinizin farkına varın ve bunları yaparken benden değil bu güzel yazarımızın önerilerinden mutlaka destek alın!

#yazmazsamolmaz
#kubraslisen

18 Ocak 2019 Cuma

"Böylece"


Peki.
Şimdi nasılsın?
Daha iyi geçiyor mu günler?
Sarılabiliyor musun hayata dört bir koldan?
Unutup, yaşayabiliyor musun hiçbir şey olmamış gibi...

Nasıl böyle? Daha mı huzur verici her şey.
Her akşam yatağına yattığında uyuyabiliyor musun hemen?
Yoksa sen de uyanıyor musun kabuslarına benim gibi?
Kesiliyor mu nefesin?
Acıyor mu canın?

Kalbin diyorum, duracakmış gibi hissettiriyor mu?

Dün bugünden daha ağrılı, bugün dünden daha yaralı.
Her bir yanım savaş silahlarını eline almış,
Gözleri kör, ağızlarından salyalar akıtan köpeklerle kaplı.
Her bir yanım, bana düşman gibi bakan gözlerle kaplı.

Tahammül ettiğim şeyler,
Vazgeçtiğim şeyler,
Kaybettiğim şeyler...

Öldürücü etkisiyle her gün karşıma dikilip; bana bakıyorlar her gün.
Sen tüm bunlardan ne anlarsın?

Çok ağır ödedim bedelini, çok ağır ödüyorum.
Bu yüzden gördüğüm, duyduğum hiçbir kötü cümle acıtmıyor artık.
İşin iyi tarafı bu demek ki; zamanla alışıyor insan.
En kötüsüne bile.
Ben de alıştım.
Böylece yaşayıp gidiyorum...


#yazmazsamolmaz 🦋🌸
#kubraslisen 🐧❣
#okudumbitti


7 Haziran 2018 Perşembe

boşluk.

Üzüldüm çokça.
Yıprandım.
Yeterli gelmedi; dağıldım, dağıttım yerli yersiz.
İçimde sorguladığım onca şeyden sonra anladım; en büyük savaşım kendimleymiş aslında. En çok kendime kızıp, en çok kendimle konuşmayı huy edinmişim kendime. Annemden öğrendiğim ilk şeymiş çünkü; önce kendine yontmak...

Önce kendime yonttum bu yüzden. Bir bir seceresini çıkardım hatalarımın.
Yanlışlarımla yüzleştim. Doğrularıma sırt çevirdim.
Kaç yanlış bir doğruyu götürürdü hesap edemedim.
O kadar yanlış mıydı asla bilemedim.

Başkaları için değil; en çok kendim için. Kendime duyduğum saygıyı kaybetmemek için şu hayatta sarıldığım ne kadar doğrum varsa; onlardan vazgeçmemek istedim. Başkalarının yanlışlarını doğru bilip, kendime eğri bir yol çizmedim. Bir öyle, bir böyle değildim. En başında neyi savunduysam en sonunda da aynı şeyi savundum ve arkasında durdum. 


Bu yüzden kendimi sessizliğe gömüp; uzaklaşmayı tercih ettim.
Bazen susmak; söylenebilecek tüm sözlerden daha anlamlıdır. 

Kabul ettim.
Şimdi kendi dünyama dönüp, mutlu yalnızlığımı paylaşıyorum kendimle.
Şimdi tüm savaşlardan yorgun düşmüş şu halimle barışmaya çalışsam da; yapamıyorum.
Çünkü hiçbir savaş barışla sonlanmaz biliyorum.
Bir kazanan taraf olur, bir de kaybeden.

Her durumda kendi yenilgimi kabul ediyorum.
Ağır yaralarımı kendime saklayıp, devam ediyorum.

Şimdi.
Kaç bedduaya sığar acılarım bilmiyorum.
Hangi kötü sözle anlatılır?
Bilmiyorum.

Susuyorum bu yüzden.
Kendimle başbaşa kalıp, kızıyorum kendime de, başkalarının neden bunu yapıp yapmadığını sorgulamıyorum. 
Biliyorum.
Herkes işine geldiği kadar insan, herkes işine geldiği kadar merhametli ve herkes işine geldiği kadar güçlü.

Benim işime gelmeyense, körü körüne inanmak geleceğe.
İşte bu yüzden kapadım gözlerimi ben; en saf gerçeklerime. 

#yazmazsamolmaz 🦋🌸
#kubraslisen 🐧❣

3 Haziran 2018 Pazar

Bu benim Vedam!

Sonra insanlar geçip karşına anlatmaya başlayacaklar sana; ne kadar zor süreçlerden geçtiklerini, ne yaptıklarını, nasıl dayandıklarını... Sonra sıralayacaklar sana; ne kadar güçlü olduğunu, kimisi diyecek ki "Annen için yapma!", kimisi baban, kimisi ailen, kimisi evladın, kimisi başka bir şey için... Özünde her insan kendi yaşanmışlıklarını yükleyecek sana ve sen onları dinlemiş olacaksın sadece...


İnsan... Kadın ya da erkek fark etmeksizin insan... İnsannnn...

Her şeyden önce insanım ben; bilmiyorum farkında mısınız?
Etten kemikten bir insanım; bedenimin içinde saklı olan bir kalbim var. Bakmaya dahi korktuğum yara izlerimi taşıdığım bir bedenim, iki elim, iki gözüm var... Avuç içlerime tel tel dökülen saçlarım, hatta beni gittikçe çirkinleştiren, üzüntülerimi dışa atan sivilcelerim bile var... O bedende taşıdığım çeşitli hastalıklarım var, ve beni kadın yapan, anne yapan bir karnım var; içinde başka bir insan daha taşıyabileceğim... 

Önce insanım işte tam da bu yüzden!!! Ve her insanın kaldırabileceği bazı şeyler vardır. 50 kiloluk bir insana 500 kiloluk bir ağırlık yüklemeye çalışırsanız o ağırlığın altında ezilip, nefessiz kalır... En sonunda da ölür zaten. Şimdi şu lanet olasıca bedenime tonlarca ağırlık yüklemişler bir de utanmadan taşıyacaksın ulan başka çaren yok diyorlar. Nefes alamıyorum diyorum. Hayır. Alacaksın diyorlar. E iyi madem diyorum. Zira ben söz dinlemeyi çok iyi bilen çalışkan bir öğrenci olmuşumdur her zaman. Değil mi?

Beni tanıyan herkes karşıma geçip şunu söylüyor bu sıralar: "Neler atlattığını, ne ölümlerden döndüğünü ikimiz de biliyoruz. Bu kadar yıpratma kendini, zaman ver... Zor olacak ama geçecek." Bu bir çeşit sen güçlüsün, başarırsın demektir. Değilim. Neden biliyor musun okuyucu?

Çünkü benim kapasitem bu kadardı... O kapasite çok zaman önce dolup taşmıştı... Bu yüzden şimdi dayanamıyorum, nefes alamıyorum, bu acıyla sağlıklı düşünemiyorum, sağlıklı kalamıyorum, her gece kalbimi durdurmak için denemeler yapıyor ve ağlaya ağlaya vazgeçiyorum. Neden biliyor musun? Çünkü ufacık, ufacık, çok ufacık bir umuda sarılmak istiyorum. Olmayan o umuda sarılabilmek için bahaneler üretiyorum ve bulamayınca gene başa dönüyorum.

Şimdi canımın parçasından deli gibi kaçıyorum. Yüzüne nasıl bakacağım bilmiyorum. Belki de bu hayatta sahip olabileceği en güzel şeyi ondan almak zorunda kaldım. Buna mecburdum. Onun benden başka sığınacağı tek bir limanı yoktu. Olabilme ihtimalini aldım. Buna mecbur bırakıldım. Tercih etme lüksüm yoktu çünkü. Ben ona sarılıp kokusunu içime çekerken, bir başka kokuyu alamayacak olmanın yükünü nasıl taşırım. Bilmiyorum. En çok ona yaşattığım bu süreçleri nasıl görmezden gelebilirim. Bir gün bana bunun hesabını sorduğunda; nasıl başa çıkabilirim. 

Tek bir ihtimalimiz vardı; yok ettim. Özür dilerim.
Bunu mu söyleyeceğim. 
Hangi yüzle?
Hangi hakla?
Hangi vicdanla?

İçimde bir yerlerde en çok o hissediyordu; en çok o istiyordu. En çok o söylüyordu. Nasıl sakin kalabilirim? Nasıl ağlamam, nasıl üzülmem, nasıl kızmam kendime, nasıl izin veririm tüm bunlara....

Nasıl ulan nasılllll?

Bir kişiye değil binlerce kişiye karşı hissettiğim bu suçluluk duygusunu nasıl bastırabilirim? Peki, bunca şeye rağmen tüm bunlara sebep olandan nefret dahi edemememi nasıl açıklayabilirim?

Ne yana dönsem suratıma kapanan kapılar ardında sıkışıp kaldım. Elinde sonunda yalnız kalıp; tüm bunlarla savaşacak bir güç arıyorum. Bulamıyorum. Herkese karşı suçlu hissettiğim şu benliğimden, böylesine sızlayan kalbimden ve her şeyden çok ellerimden. Nefret ediyorum...

Ellerim... 
Yaz kış üşüyen, hep sızlayan, hep yazan, hep çizen, hep çalışan ellerim... Bir yaraya merhametle dokunan parmaklarım... Bir evi güzelleştiren, bir evi yuva yapan, bir kalemi kağıtlarla buluşturup onu kitap yapan ellerim... Evladına dokunan, bir zamanlar sevdiğinin avuç içleri ile buluşan ellerim... Lanet olasıca ellerim...

Bana tüm bunları unutturacak bir umut var mı? Bilmiyorum. Kendimi öyle bir umut olacağına inandırmaya çalışıyor ve aklımdan geçenleri yapmamak için sakin kalmaya çalışıyorum. Gene de ayaklarım her gece aynı pencerenin önüne getiriyor; aynı yüksekliğe çıkarıyor beni. Her gün aynı denizin kenarına gidip bakıyorum Marmara'nın güzelliğine... Saatlerce o güzelliğe bakıp düşünüyorum. Saatlerce...

O zaman şimdi bu bir veda yazısı olsun; bugüne kadar hayatıma iyi kötü değen her insana...

Sizler kadar akıllı olamadığım için özür dilerim.
Sizler kadar güçlü olamadığım için özür dilerim.
Gereğinden fazla merhametli, iyi niyetli ve vicdanlı olduğumu söylerdiniz. Bunun için de özür dilerim.
Şimdi önümde hiçbir ışık göremediğim için özür dilerim.
Hiçbir zaman tam bir ailem olamadığı için en çok oğlumdan;
Hep anneme hasret kaldığım için annemden,
Yeterince sevgimi veremediğim, doyamadığım, yaşayamadığım aşkımdan...
Özür dilerim...


Bu dünyaya bir daha gelme şansım olsaydı iki şeyi yine de her şeye rağmen yanımda isterdim. Biri oğlumdur. Diğeri sızımdır. 
Biri benden bir parçadır, diğeri beni ben yapandır.
Olduran, güldüren, ağlatan ama en çok hissettiren.
Bana nefes veren, verdiklerini almaktan asla çekinmeyen ama hep çok seven, çok sevdiren... Tüm olumsuzluklara rağmen kusursuz bir güven ile bağlı kaldığım, kusursuz bir sevgi ile tutunduğum... İlkim, sonum... 

Ben senin en kötü halinin, en acımasız yanlarının, en samimi hallerinin ve en sızlatan sözlerinin... Ben senin dünün, bugünün ama asla yarının... Belki başka bir yerde, başka bir zamanda gözlerime değecek olan o gözlerinin bana nasıl baktığını bilirim...

İçimi titreten hallerini nasıl sileyim? Üzüntülerimi silip atmak için çırpınan, yüzümü güldüren... Ağlatırken bile mutlu eden... Beni alıp bambaşka bir dünyada sadece kendine saklayan... Kendinden bile koruyan ama başka kimsenin sevmesine müsaade etmeyecek kadar kendinden bir parça sayan... Kızdığında bile kıyamayan; severken hiç saklamayan... Ellerime bir şahesere bakar gibi bakan ve asla bırakmayan... Yolun sonunda ne olursa olsun; sen olsun diyen... Bir gün ayrı kalsa ertesi gün saatlerce sarılıp bırakmayan... Bana yürüdüğüm o dikenli yollarında; gül bahçesini sunan... Tüm çıkmazlarından; tüm gözyaşlarından, tüm korkularından kaçıp sığındığın kalbim ve tüm kalbimi alıp kendine; pamuklara sarıp sarmalayan hallerin... Hangisini yalan sayıp şimdi hiçliği yaşayabilirim. Canımı en çok acıtanın sen olmasına rağmen gene de tek dermanımın sen olmasını nasıl açıklayabilirim. Bu acıya nasıl dayanabilirim... Nasıl, nasıl, nasıl???

Bilmiyorum. Tek bir şeyi biliyorum ben.

Şayet bir insan gerçekten birine saf bir sevgi ile bağlanmışsa Allah onların yollarını mutlaka ama mutlaka kesiştirir; ama bu dünyada ama başka bir dünyada...

Kalbimin tek doğru yönü olmanın sebebi budur belki. Yüreğimi bu kadar sızlatmanın sebebi. Ve her şeye rağmen yine de "İyiki" diyebilmemin sebebi. İnsan bu kadar çok sevip, bu kadar güzel hissedebildiği birini nasıl hiçe sayabilir ki?

Sayamıyorum.
Ama tek başıma yoluma devam etmeyi; herkesten çok hak ettiğimi biliyorum.

Ben seni her halinle seviyorum.

Bu yüzden en çok sen kendine iyi bak!
Çünkü ben gidiyorum.




-kubraslisen"

10 Nisan 2018 Salı

Geceye Not


Gözlerine aşkla bakan gözlerim ne zaman hüzünle bakar oldu?
Seni düşününce gülümseyen yüz ifadem ne zaman soldu?
Ne zaman vazgeçtim umut etmekten?

Bilmiyorum.
Koca bir bilmiyorum.

Gecelerce oturup düşünüyorum; her şeyi kendime yontmak için. Her durumda sadece kendimi suçlamak için. Sonra bir bakıyorum; aslında bunu başarmışım. Yapmışım. Elinde sonunda tek suçlu benmişim gibi kötü davranmışım kendime...

Bu yüzden belki de şimdi, kendinden nefret eden birine dönüşmüşümdür ne dersin?

Bu yüzden belki de...
Şimdi eskisi gibi güldüremiyor beni hiçbir komik mesele...
Şimdi yeterince eğlenemiyorum hayatla.
Şimdi yeterince güçlü kalamıyorum.

Bir insana yapılabilecek en büyük kötülük onun hayallerini çalmaktır derler.

Hayallerimi unutalı çok oldu; gerçeklerle yüzleşeli..
Bir çok şeyi olduğu gibi kabulleneli...

Bu yüzden bir enkazdan farksız olan şu halime şimdi kimseler kızmamalı...

Uğruna çok şeyi feda edebileceklerimiz tarafından asla yeterince değer görmemiş ve de göremeyecek olmamız; bizim kaderimiz...

Ve şayet durum bundan ibaretse; susup oturmalı ve dua etmeli...

BİRAZ DAHA AZ CANIM ACISA KAFİ...
#yazmazsamolmaz 🦋🌸
#kubraslisen 🐧❣




2 Şubat 2018 Cuma

Yan Benimle!


Hadi ama!
Acımasız olma bu kadar da; ben sana bir fırsat verdim.
Hadi ama kör olma bu kadar da;
Ben sana bir yol açtım; sonunu daha farklı düşlediğim.

Hadi yapma be...
Sen istediğin için böyle oldu.
Sen istediğin için o yol çıkmaza girdi.
Sen istediğin için.
Ben değil sen.
Yani aslında özünde ne var biliyor musun?
Sen istediğin için geldin.
Sen istediğin için gittin.

Bana şimdi biraz vicdan muhasebesi gerekiyor...
Bana biraz kırgınlıklarımı hafifletecek nedenler gerekiyor.
Aslında bir tek sen gerekiyor; bir tek gözlerin...
Bir sen gerekiyor şimdi. Avaz avaz bağıracağım... Avaz avaz...

Şimdi sen bir ayaz, ben bir yağmur.
Şimdi sen avaz avaz, ben suskun.
Şimdi sen bir nefes, bense o nefeste sadece bir heves.
Ben kelebek, sen ateş.
Ben idamını bekleyen bir suçlu, sen cellat.
Şimdi sen ayaz.
Şimdi ben avaz avaz...
Şimdi sen adam!!!
Bir insanı ellerinin arasına alıp toprağa gömen.
İdamına karar veren.
Öldüren.
Şimdi sen bir katil; ben bir mahkum.
Şimdi sen sadece ayaz, ellerimi üşüten...

Tüm çabama rağmen bir tek sende bu kadar güçsüz kalabildim.
Tüm çabama rağmen bir tek sana karşı böylesine çaresiz kalabildim.

Yüreğim bir yangın yeri ve o yangını sen başlattın.
Yüreğim bir yangın yeri ve o yangını sen ateşledin.

Öyle mi?
Gitmek mi istiyorsun şimdi?

Öyle mi? Acıtabiliyor musun böylesine umarsızca?
Öyle mi? Hiç miydim gözünde?

Öyle mi ulan? Benim sevdiğim adam bir yalan mıydı?

Öyle mi?

O zaman şimdi...
Başlattığın o yangının ateşinde sen de benimle birlikte yan o zaman...

Geldiğin gibi gidemediğin için; bu kadar kaba olabildiğin için.
Böyle de seni sevebildiğim için.
Bir daha asla olmayacağını, gelmeyeceğini, görmeyeceğimi bildiğim için...

Benim küçük ama masum hayallerimi aldığın için, kırdığın için, yaktığın için...
Paramparça bıraktığın için...

Şimdi sen de yan benimle...

"Gitme" dememe bile fırsat vermedin be adam.
"Gel" dememe izin vermediğin için.

Yan benimle; anlayacaksın nasıl güzel sevebiliyorum seni yokluğunda bile...


#yazmazsamolmaz 🦋🌸
#kubraslisen 🐧❣

14 Aralık 2017 Perşembe

"Beklentisiz Sevmek"

Beklentisiz sevmek..
O da beni sevsin demeden.
Kendince biçim vermeye, değiştirmeye çalışmadan. Olduğu gibi sevmek.
Eksiğiyle,
Yarımıyla,
Barışamadığıyla,
Başaramadığıyla,
Yarasıyla,
Sızısıyla..
Hesapsız sevmek..
Dualarınla büyüterek sevmek.
Neyi, kimi seviyorsan işte böyle sevmek.
“Kabul”le sevmek!
SEVMEKTEN BÜYÜK DEĞİL HİÇBİR ŞEY!
Üstelik öyle berrak, öyle saydam ki sevginin aynası;
İçinden geçince, içine geçince, hem kanıyor hem de büyüyor insan. 
İşte öyle güzel sevmek.
İşte öyle güzel sevilmek.



#alıntıdır

12 Ekim 2017 Perşembe

Belki biraz...

İnsan hayatı boyunca kaç kere kalbini dinler, kaç kere izin verebilir bir başkasının kalbini kırmasına bilmiyorum. Ancak bir şeyi çok iyi biliyorum ki sonunun kötü olacağını bilse de insan; vazgeçemiyor gönül hanesinin başköşesini bir başkasına vermeyi…

Hani doğamız gereği kalamıyoruz yalnız. Doğamız gereği ihtiyaç duyuyoruz yanımızda bir can yoldaşı olmasına… Ama bazı insanlar çok başka; onlar hem en güzel anlarımızın sahibi, hem de canımızı en çok acıtanlar olarak kazınıyorlar kalbimize…  Zaten derler ki, insan en çok sevdiğine kızar, sevdiğine küsermiş…

Eski defterleri açıp bir bakmak lazım ara ara. Dönüp geçmişin tozlu sayfalarını karıştırmak ve hangi yollardan geçip bu günlere geldiğini görebilmek gerek. Belki o zaman daha da netleşir bugün ki davranışlarınızın sebebi…  Ara ara ben de yapıyorum bunu ve diyorum ki “Vay be ben eskiden böyle değilmişim, neler yaşamışım da bu hallere gelmişim.” Bunu kötü olarak algılamamak gerekiyor. Zira hayat bazen bize kötü günler yaşatıyor; daha iyi günleri görebilmemiz için. Eskiden canımı acıtan şeylerin artık bende hiçbir his uyandırmadığını fark ettim mesela. Ya da eskiden umursamadığım şeyleri artık ne kadar da önemsediğimi… Değişmeyen tek bir şey vardı hayatımda o da her durumda kaldırıp başımı gökyüzüne gülümseyişim. Her durumda “Ben bunun üstesinden gelirim.” Deyişim. Her durumda “Allah’ım sen kalbimi bozma.” Diye dua edişim…


Şimdilerde hayatımın bambaşka bir boyuta geçiş yapmasına karşı tepkisiz kalmaya çalışıyorum. Şimdilerde hiç gitmez dediklerimin nasıl da ardında kalanı düşünmeden çekip gidebildiklerini anlamaya, anladıklarımı ise sindirmeye çalışıyorum. Aslında körü körüne yalnız oluşlarımızı, yanımızdaymış gibi gözüken onca insanın aslında yanımızda olmadıklarını anlamanın neden bu kadar zor olduğunu kavramaya çalışıyorum. Şimdilerde zaman diyorum; yaralarımı sarar, unutturur, alıştırır, değiştirir…

Şimdilerde yüzleşiyorum insanların yalanlarıyla. Geçirdiğim tüm o zor süreçlerden sonra kimin haklı, kimin haksız oluşundan çok, olayların nasıl bu boyuta gelebildiğini sorguluyorum. İnsanların fütursuzca konuşmalarından, yargılarından, doğru bildikleri yanlışlarından, hırslarından, bencilliklerinden… Hepsinden ama hepsinden fazlaca nasibini almış biri olarak şimdilerde kendi küçük dünyamı kurmaya çalışıyorum. Aslında sonunda kendi kendime kalışımın zaferini ama aynı zamanda da bunun ağırlığını sindirmeye çalışıyorum.


Yani demem o ki; biraz bocalıyorum.
Yani demem o ki; biraz korkuyorum.
Biraz üzülüyorum.

Ama tüm bunlara rağmen; sonunda başarmış olduğum tüm bu şeyler için kendimle gurur duyuyorum.

Aklında olsun sevgili okuyucu; ne yaşarsan yaşa önce kendine karşı acımasız ol ama en önce gene de sen kendinle gurur duy. Çünkü sen, sana inanmazsan geride kalan insanların hakkında ne düşündüğünün hiçbir önemi kalmaz...

Hoş kal, hoşça kal okuyucu...

- kubraslisen

17 Temmuz 2017 Pazartesi

"Bi düşün"

Merhabalar Sevgili Okuyucu...

Bugün de kalemimizi durdurmaya çalışanlara inat; bugün de duygularımızı sönürmeye çalışanlara inat daha güzel bakalım istiyorum dünyaya... İnsanların garip hırsları, boş beklentileri ve haybeden yaşantılarına rağmen biz dolu dolu yaşayalım istiyorum...

Bazı geceler kendini dışarı atıp sabaha kadar dolaşırım bu şehrin dar ve bozulmuş yollarında... Her bir kaldırım taşı yaşanmışlık taşır bana göre... Bazı sokak aralarında hızla yürüyen orta yaşlı amcalar olur; onlar genelde ek işlerinden dönen üç çocuk babası fedakar adamlardır. Bazı sokaklarda apartman boşluklarına saklanmış çocuklar olur; 3 5 genç birarada genelde ne yaparlar ki? Bazılarının olduğu yerden bir duman yükselir, bazılarının olduğu yerde çekirdek çöpleri vardır, kahkaha sesleri eşliğinde...

Bu şehrin sokakları sanıldığı kadar korkutucu değildir aslında; gözlerinizi açıp bakmasını biliyorsanız şayet... Bu şehrin sokakları yeterince yorgun, yeterince yıpranmış, yeterince yara almış... İnsanları gibi...

İstanbul'u, İstanbul yapan o dar ve kirlenmiş sokakları...
İstanbul'u, İstanbul yapan o yorgun ve yıpranmış insanları...

Ve ben bu şehrin müptelası...

Bazı geceler şehrin en kuytu köşesinde bir yer edinip kendime yıldızları izliyorum sabaha kadar... Gecenin sakinliğini, dinginliğini... Ay ışığının aydınlattığı yüzümle bekliyorum güneşin doğuşunu...

Sonra insanlar çıkıyor bir bir yüksek katlı apartmanlarının ufacık dairelerinden; uykulu, telaşlı, yorgun... İnsan bütün gece uyuyup da nasıl yorgun kalkar? Bunu en iyi İstanbul insanı bilir. Başkalarının çok önemli işlerinin devam edebilmesi için kapasitemizden çok çok daha fazlası kadar çalışmak için koşarız her sabah... Tabi bu biraz da bizim yaşamımızı devam ettirmemiz için gerekli ya... Neyse boşversenize...

Diyorum ki... Her gün yüzlerce insanın yüzüne bakıyorum... Sokakta çiçek satan bir çingeneye, kucağında ufacık bir bebekle elini açmış dilenen bir anneye... Okula giden genç bir kıza, ellerinde sigara ile hızlı hızlı giden birkaç genç oğlana... Ayağında topukluları, bir kolunda el çantası bir kolunda laptopu koştura koştura bir toplantıya yetişmeye çalışan kadınlara, markette kasiyerlik yapanlara, günde yüzlerce hastaya bakan bir doktora, hemşireye, hala sokakları süpüren çöpçü amcaya, çarşı iznine çıkmış bir askere, devriye dolaşan bir polise, belki bazen bir hırsıza, bir suçluya, bazen bir masuma...

Hep bakıyorum... Gözlerine bakıyorum en çok... İnsanın yüzüne baktığınızda alıyorsunuz yaşanmışlıklarını, gözlerine baktığınızda ise okuyorsunuz satır satır hayatlarını... Baktığım yüzlerce insanın gözlerinde bir parça mutluluk arıyorum, arıyorum ama bulamıyorum... İnsanların bu kadar mutsuzluk içerisinde nasıl hayatlarını devam ettirebildiklerine bakıyorum... Yaşıyorlar işte; Allah'a emanet. Yaşamak zorunda oldukları için yaşıyorlar, başka türlü yaşamaya bilmedikleri için, başka bir yolu olmadığı için...

Ama bence...

Bir gün bırakın her şeyi. Oturun da bir düşünün; bir robottan ne farkınız var? Bir gün oturun ve kendinize vakit ayırın; kendinizi dinleyin, kitap okuyun, film izleyin, hiç gitmediğiniz bir yere gidin... Ne bileyim ya sizi gerçekten mutlu edecek bir şeyler yapın. Durmayın öyle yaşayın ya harbiden yaşayın. Azıcık gülsün ulan gözleriniz... Biz ne ara bu kadar mutsuz bir toplum haline geldik... Biz ne zaman değer bilmez, kıymet bilmez bir hale geldik...

Şu sıralar hayatımın her alanında mutlu olmakla meşgulüm bu yüzden. Yaşadığım ya da yaşayabileceğim tüm sıkıntılara göz kırpıp işime bakıyorum. Beni ne mutlu ediyorsa, ötesini berisini düşünmeden ona koşuyorum. Hayatımda kim varsa, onlara sonsuz sevgimi sunup bir karşılığı olur mu olmaz mı, düşünmüyorum. Çünkü hala daha birilerine değer verebilecek kadar güzel bir kalbim var... Çünkü ötesini berisini düşünmeden yaşamak için çok nedenim var. Çünkü mutlu olmak için çok az zamanım var...

Sen de bir düşün okuyucu, ne kadar seviyorsun bu hayatı? Ne kadar mutlusun? En son ne zaman kalpten birine değer verip, ona onu sevdiğini söyledin? En son ne zaman birine sarıldın? En son ne zaman samimiydin birine karşı?

Bir düşün istersen... Bir düşün !


Sevgiyle kal,
Mutlu kal,
Hoş kal okuyucu...